Evrim Kuramının Dayanılmaz Bilimselliği’ni okurken inanç kavramıyla ilgili sorular oluşuyor. Bu da “düşünmek”i düşünmeyi gerektiriyor.
Her zihinsel etkinlik “düşünmek” midir?
Nazım, bir mektubunda genç Orhan Kemal’i, “bazı hikayelerin, yalnız kederli değil, aynı zamanda ümitsiz.” diye uyarıyor.(1) Hayatın “alacakaranlık, korkunç, rezil” taraflarını görmezden gelmeyi önermiyor elbette, ama edebiyatçının umutsuzluğunu etik bir sorun olarak görüyor. Hastalıklara karşı mücadelenin boş bir gayret olduğuna inanmaya benzetiyor umutsuzluğu. Kişinin böyle inanması, “fert olarak yalnız kendini ilgilendirir” diyor, ama bu kişi hekimse, mesleğini yapmaya hakkı bulunmadığını düşünüyor. Aynı şekilde, umutsuzluğa kapılan bir kişinin yazarlık yapmasını onaylamıyor.
Nazım’ın bu tutumu, “Mesleğimiz umut bizim” diyen Ülkü Tamer’in dizelerinde, Zülfü Livaneli’nin sesinde ve müziğinde somutlaşıyor. Kısa bir müzik arasından sonra devam edelim:
ETİK BİR MESELE
Yaman Örs’ün evrim ve bilim konusundaki tartışmalara yaklaşımı da Nazım’ın bu etik yorumunu andırıyor. Örs, bu tartışmalardaki “ahlakdışı” tutumu, demokratik söylem kullanarak demokrasiye karşı mücadele etmekle özdeş sayıyor.
Evrim Kuramının Dayanılmaz Bilimselliği kitabındaki yazılarında, Yaman Örs, siyasal gericilik ile bilim düşmanlığını ilişkilendiriyor.
Bilimselliğin ayırt edici özelliği olarak “nedensellik ilkesine” dikkat çekiyor. Her olgu ve etkinin bir nedeni bulunduğu ve bunun gözlem, araştırma, düşünme, giderek kuram oluşturma yoluyla kavranabileceğini hatırlatıyor. Ayrıca, her türlü bilginin geçerliliğinin kaybolabileceğini, düşüncelerimizin yanlış olduğunun ortaya çıkabileceğini kabul etmek de çok önemli.
Bunun karşıtının, yani bilim karşıtlığının ne olduğu da açık değil mi? Nedensellik yerine niçinsellik veya amaçsallık ilkesine göre davranmak… Böyle bir kişi, her durum ve olayın bir amaca uygun biçimde gerçekleştiğini düşünür. Değirmeni döndürmek için dere yatağının oradan geçtiğini ileri sürmek gibi bir tutumdur aslında bu, ama biraz daha karmaşık konularda öyle sık başvurulur ki! Niçinsellik yaklaşımına göre insan varoluşu, canlılık, bilinç, doğadaki değişimler, ölüm, aklınıza gelebilecek her şey, önceden belirlenmiş bir amaç için gerçekleşmektedir. Ve her türlü bilgi, biz bilmesek de kesin ve değişmez biçimde mevcuttur; bir kitapta yazmaktadır veya bir âlim kişi bilmektedir.
Bir kişinin niçinselliği benimsemesi ve “değişmez” doğrulara bağlı kalmak istemesi, yani bilimselliğe karşı bir tarzda yaşamayı tercih etmesi hiçbir şekilde onu hor görme gerekçesi olamaz. Ne var ki, böyle bir kişinin bilime karşı çıkarken bilim etkinliğinin yaklaşımını, yöntemini, ürünlerini kullanmasını da herhalde kimse ahlaklı bir tutum olarak göremez.
Yaman Örs, siyasal gericiliğin temel özelliğinin, neredeyse hiç paylaşılmadan gücün tek elde toplanması olduğuna dikkat çekiyor. Bilimsel araştırmaların tümüyle dışlandığı bir toplumsal ortamı ise, bu hedefe ulaşmanın önemli koşullarından biri olarak görüyor. Bir kişinin halkın itaatine dayanan bir sistemi savunması bile onun demokratik hakkı kabul edilebilir. Ama mücadelesini “demokrasi adına” yaptığını ileri sürmesi, elbette ahlaksızlıktır.
Postmodernler ve liberaller de Örs’ün eleştirilerinden payını alıyor.
OLUMLU-OLUMSUZ İNANÇ VE LAİK KİŞİLİK
Evrim Kuramının Dayanılmaz Bilimselliği’ni okurken insanın kafasında “inanç” kavramıyla ilgili sorular oluşuyor. Bu konu ise, kaçınılmaz biçimde “düşünmek” eylemi üzerinde durmayı gerektiriyor.
Her türlü zihinsel etkinliğe “düşünmek” denebilir mi? Örneğin, münazara tarzı bir tartışmada kişinin beynini çalıştırması düşünmek midir? Veya bir aile tartışmasında, her ne olursa olsun haklı çıkmak amacıyla eşine laf yetiştiren bir kişi, o sırada düşünüyor mudur?
Böyle bir yazıda elbette terminoloji meselesine giremeyiz, ama şimdilik, bir zihinsel etkinliği “düşünmek” saymanın koşulu olarak, “önceden belirlenmemiş bir karara, görüşe veya bilgiye ulaşmak amacı gütmek” diyebiliriz. Çünkü düşünmek için, kişinin düşünerek ulaşacağı sonuç açısından kendini sınırlamaması gerekir.
İnanmak ise, sözlüklerde en basit biçimde, “bir şeyi doğru olarak benimsemek” diye tanımlanıyor.
Peki, hiçbir şeye inanmadan yaşamak mümkün mü? Daha önemlisi, inanç her durumda kötü bir şey midir? Örneğin Harari, Sapiens tarihini anlatırken(2), sosyalizmden bir inanç olarak söz ediyor; olumsuz bir tonda “inanç” diyor.
Referans olarak “düşünmek”i kabul ediyorsak, inanmak, düşünmeye engel oluğu durumda zararlıdır. Kötüdür. Düşünmeye başlamadan önce bir şeye inanan kişi, nasıl olur da önceden hedeflemediği bir sonuca ulaşmayı göze alabilir? Burada kişinin neye inandığı değil, nasıl inandığı belirleyici kabul edilmeli.
Elbette hiç kimsenin bilgi birikimi ve düşünme yeteneği her konuda her zaman sonuca ulaşmaya yetecek düzeyde olamaz. Ama kişi önceden belirlemediği bir sonuca ulaşmak için bilgileri inceleyerek, karşılaştırarak aradaki ilgileri çözümleyerek zihinsel etkinlikte bulunursa, düşüncelerinin doğrultusunu ve sınırlarını ortaya çıkarabilir. Yetersiz kaldığı yerden itibaren, o doğrultuda inançlarını geliştirebilir. Bu şekilde ortaya olumlu inanç çıkar, diyebiliriz herhalde. Kuşkusuz, olumlu inancın ayırt edici özelliği, ileride değişebilir, yanlışlığı kabul edilebilir olması.
Galiba olumlu anlamda inanmak, kişinin inanç konusundan çok düşünce konusuna yaklaşımına bağlı. Önceden belirlenmemiş bir yargı için zihinsel eylem, herhalde ancak “laik kişilik” ile mümkün olabilir. Ama bu, başka bir yazı konusu…
Gerçekten “düşünmek” isteyenler için, Yaman Örs’ün iyi bir kaynak olduğunu hatırlatarak bitirelim. “Laik kişilik” özelliğine sahip okurlar, başta “canlılık” ve “bilinç” olmak üzere birçok kavramı ve evrim konusunu düşünme fırsatı bulacaklardır.
(1) Nazım Hikmet’le 3,5 yıl; Everest Yayınları, Haziran 2007
(2) Hayvanlardan Tanrılara Sapiens; Yuval Noah Harari; Çeviri: Ertuğrul Genç; Kolektif Kitap
http://kitapeki.com/harari-sapiens-barbarlik-sosyalizm/
- Evrim Kuramının Dayanılmaz Bilimselliği
- Yaman Örs
- Bilim ve Gelecek Kitaplığı
- Ekim 2015
- 163 sayfa
- İbrahim Meleknaz’ı Seviyor! - 16 Şubat 2017
- Karanlığı Dağıtan Aydınlık - 5 Ocak 2017
- HAYIR’lı Bir Roman - 2 Şubat 2017
FACEBOOK YORUMLARI