
Kitabın adı oldukça kapsayıcı ve geniş bir tarihsel dönemi işaret ediyor. Ancak yazar kitabın içeriğinde son derece yalın ve izlenmesi, okunması kolay bir yöntem izlemiş.
Kitapların yaşamımızda hep ve fazlasıyla artarak yer almasına ilişkin yazılar yazdıkça, bir yinelemeye düşmüş gibi hissediyor insan kendini. Ancak, insanlığımızın hamlıktan çıkması, kemale ermesi gerekiyor. Bunun için kitapların artarak yaşamımızda yer alması bir dilek ve temenniden öte tam anlamıyla bir gereklilik ve zorunluluk. Öyle ki, Endüstri 4.0 aşamasına gelen “dünya medeniyetimize” karşın!..
Ülkemiz açısından, kitapların azlık çokluk sorunsalı yanında bir başka sorunlu alan daha var; farklılık veya çeşitlilik konusu… Kişi başına düşen kitap sayısı, okumaya ayrılan zaman gibi verilerin yanında, bir de bu nokta var önemli olan. Hayatın farklı alanlarına ilişkin kitapların olması da bir gereklilik ve zorunluluk. Üzerinde yaşadığımız kadim toprak; Anadolu. Kültürel açıdan, insanlığımız açısından hala açılmamış bir hazine sandığı gibi duruyor.
Belirttiğim alan açısından sayısız kötücül veri sıralayabilirim. Bu anlamda hemen kötücül sözler etmek yerine, sözünü ettiğimiz sorunsal açısından elimize geçen olumlu bir örnekten söz etmek istiyorum. Hem de yazının başındaki 4.0 devrimsel evrenin tersine, bu devrimsel evrenin en başına, Neolitik Devrim ya da Birinci Devrim aşamasına bizi götüren bir kitabımız var. Kitabın içerik olarak ve tarihsel açıdan bizi geriye götürmesi değil önemli olan. Asıl olarak, Neolitik Çağ ve sonrasına ilişkin Anadolu’daki müzik ve müzik enstrümanlarının konu edilmiş olması! Yazarı Meral Sayın olan kitabın oldukça uzun bir adı var: “Neolitik Çağ’dan Hititler’e Anadolu’da Müzik ve Enstrümanlar I”
Kitabın adı oldukça kapsayıcı ve geniş bir tarihsel dönemi işaret ediyor. Ancak yazar kitabın içeriğinde son derece yalın ve izlenmesi, okunması kolay bir yöntem izlemiş. Anadolu ve Mezopotamya temelli uygarlıkları ayrı başlıklar altında incelemiş. Böylece, başta özet bir Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağları girişinden sonra, uygarlıklar ayrı başlıklar altında incelenmiş. Sümer’den başlayarak, Akkad, Babil, Asur ve Hitit… Andığımız bu uygarlıkların oluştuğu tarihsel dönemle birlikte arkeolojik somut verilerle müzik ve müzik enstrümanlarına ilişkin çok yaralı bilgiler öğreniyoruz.
Kitabın son derece özel bir alanla ilgili ve bu alanın meraklılarına seslendiğini düşünmek yanlış olur. Günümüzdeki pek çok sazın Mezopotamya ve Anadolu kökeni ve günümüzdeki biçimi konusu, sadece uzman okuyucular için anlam ifade eden konular olmadığı açıktır. Örneğin M.Ö. 3000’lerden, M.Ö. 600’lere değin müzisyenlerin kral saraylarında çok özel bir yerlerinin olması ve toplumsal mertebede de üst sıralarda konumlanışları, günümüz ‘’müzik endüstrisi’’ açısından da bize ipuçları vermekte.
Bundan daha önemli bir noktayı da vurgulamakta yarar var. Batı merkezli ana akım kültürel yaklaşımda biliyoruz ki Batı dünyanın merkezidir. Böylesi ‘bencil’ bir yaklaşımda, kültürel temel de Yunan-Roma kültüründen doğar. Öyle ki, Batı kültürü, sahip olduğu her şeyi bir yetkin kozmogoni gibi Yunan-Roma dünyası ile ispatlar, yani sabitler! İşte bu Batı uygarlığı paradigmasının aslında ne denli yumuşak bir zeminde olduğunu bu kitap ve bu kitaptaki Ugarit tableti (s. 34, 54 ve 55) bize gösteriyor. Tabi böyle bir kesinlemeye, yani bizim çıkardığımız sonuca da biraz temkin ile yaklaşmak gerek. Temkin, öncelikle temkin!
Özetle, müzikte yedili ses sitemini Yunan uygarlığına mutlak olarak bağlamak yanlıştır. Şimdiki son verilere göre, bu sistem bin yıl önce Anadolu’da kullanılmakta imiş. Yeni bir veri/kanıt eğer başka bir coğrafyada bulunursa, o zaman bu bilgi yeniden gözden geçirilecektir! Şimdilik görünen o ki, kültürel veriler ve kültürel üretim konusunda dünya tek merkezli değildir. Ekleyelim ki, dünyanın başka coğrafyaları yanında, Anadolu çok önemli bir kültür kaynağı, kültür ocağı olmuştur. Çok uzun çağlar sonra, yaşadığımız dönem için bu kültür ocağının söndüğü yönünde değerlendirmelerin olmaması için şimdiki zamanda yaşayan bizlerin çok büyük bir tarihsel sorumluluğu ve yükü vardır. Kitap kısa ve yararlı içeriği ile bütün bunları bize yeniden anımsatıyor.
Bu farklı ve özel konuyu işleyen kitabın birkaç küçük eksikliğini de belirtmeden geçmeyelim: Kitabın başlığında yer alan sayı ile, “I” olarak bir numaralandırma olduğuna göre, ikincisine ilişkin bir bilgiyi ister istemez merak ediyor insan. Ayrıca, kaynakça dışında da, metin içinde dipnotlara yer verilmesinin daha yerinde olacağını da belirtmeli. Bu ve benzeri bazı editöryel eksikliklerine karşın, çorak bir alanı yeşerttiğini yeniden dile getirmeli…
![]()
|
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI