Felsefeyi uzaklarda aramayın!

Eilenberger, felsefenin, yolunda gitmeyen hayatlar için niye gerekli olduğunu hikâyelerden yola çıkarak gösteriyor.

Felsefe nedir? Sadece kürsülerde dillendirilen bir soyutlama faaliyeti mi? Ya sıradan insanlar! Onlar felsefeye ya da felsefe onlara çok mu uzakta duruyor? Felsefenin özünde sorgulamanın yattığını, hiçbir şeyi olduğu gibi, göründüğü gibi kabullenmediğini belirtelim önce. Daha da ileri gidersek felsefe; alıştığımız, ezberlediğimiz davranış ve düşünce tarzını derhal değiştirmemiz gerektiğini söylüyor bize.

hayalleri-olanlar-için-felsefe

Wolfram Eilenberger de, Hala Hayalleri Olanlar İçin Felsefe’de aynı şeyi tembihliyor. “Öncelikle içinde yaşadığımız dünyayla bozuk bir ilişki içinde olmadan, güncel icraat ve eylemlerimizde ciddi bir bozukluk olmadan felsefe olmaz” diyor.

Tekrar başa dönersek, felsefe düzensizlikten giriş yapıyor hayatımıza. Dolayısıyla da, günlük hayatımızın merkezinde yer alıyor. Zira felsefenin temel problemleri sıradan hayatın içinde şekillenirken, günlük yaşamda da her insan için kendini dayatıyor. Aslında sorun, diğer bilim dalları gibi felsefenin de sıradan insanların anlayamayacağı, uzaklarda bir yerlerde tutuluyor olmasından kaynaklanıyor. Bunun en tipik olanlarından birinin ekonomi bilimi olduğunu söyleyebiliriz örneğin. Oysa ki, bilimin kaynaklandığı yer hayatın kendisi olduğundan, diğerlerinin yanısıra felsefenin buruda baş rolü üstlendiğini vurgulamakta fayda var.

Yabancılaşmayla gelen uzaklaşma

Eilenberger, bu gerçeği, hikayelerden yola çıkarak çok yalın anlatıyor. Toplam yirmi beş öykülemeyle günlük yaşamları felsefeyle buluşturan yazar, böylelikle felsefenin bir yaşam kılavuzu olarak hayatın merkezinde niye yer alması gerektiğini, -konuyla ilgili filozofları referans alarak- gösteriyor. Tabii burada, Eilenberger’ın insanlık var olduğundan beri pozitif bilimlere kaynak teşkil eden felsefenin bilgi birikimini bir yana koyduğu sanılmasın. Sadece, insanların felsefe yapmalarının önüne bilgi ve uzmanlığın bir engel olarak dikilmesine dikkat çekerek, duvarın yıkılması gerektiğini söylüyor. Bu duvarı da sıradan hayatlara uyguladığı bir iki yön değişikliğiyle kolaylıkla deviriyor diyebiliriz.

Yazarın felsefeyle ilgili altını çizdiği noktalara dikkat ettiğimizde, bir yabancılaşma durumuyla karşılaşıyoruz. Böylelikle Eilenberger’in Marx’ın “yabancılaşma” sorununa bağlam yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin şöyle diyor Marx; “Eğer insanın kendi emek ürünü, kendi nesnelleşmiş emeği, insanın karşısına yabancı, düşman, güçlü ve kendisinden bağımsız bir nesne olarak çıkıyorsa, o kişinin bu nesne karşısındaki durumu, sanki o kişiden bağımsız, o kişiye yabancı, düşman, güçlü bir başka kişi bu nesneye sahipmiş gibidir. Eğer insan kendi faaliyetini özgür olmayan bir faaliyet olarak görüyorsa, bu faaliyeti başka bir insanın hizmetindeki bir faaliyet olarak, başka bir insanın egemenliği, zorlaması ve boyunduruğu altındaki bir faaliyet olarak görüyor demektir.”

Tabii bu bilginin, sıradan insanın felsefeyle ilişkisinde nasıl bir rol oynadığı sorulabilir. Şöyle ki, insana ve yaşama dair olanın uzakta kalmasının altında yabancılaşma yatıyor.

Söz vermeden önce düşünmek…

Sıradan insanların felsefeyle ilişkilenmesine gelince, temel davranışlarımıza bir göz atmamız gerekiyor ilkin. Örneğin, nasıl söz veriyor, nasıl hayır diyoruz? Söz vermenin, “birçok felsefi sorunu bir araya getiren insani bir olgu” olduğunu söylemeye gerek yok. Ama felsefi düşünmekte de fayda var. Tam da burada Nietzsche’yi öne sürüyor yazar. Nietzsche’nin sözünü ödünç alarak şöyle diyor; “İnsan söz verebilen bir hayvandır.” Felsefi düşünme gerekliliği de tam burada devreye giriyor. Zira evet ve hayırlarımızın ardında bizi bağlayan, yolumuzu tıkayan tuzaklar yatıyor.

“Nietzsche’nin bizi köleleştiren sözün ‘evet’ olduğunu ilişkin teli bu sözün ilişkisinin ne olduğunu söylemek zor. Bu sözlerin ikisinin de doğru olduğunu varsayacak olursak, söz vermeyen, söz veremeyen hayvan olmaya tek bir alternatif kalır; Nietzsche’ye göre ahlaklı bir varoluş içinde, ‘evet-sözü’ vererek kendisini ve iradesini gelecekte bağımlı kılarak ‘köleleşmek.”

Metninde, her gün tekrarladığımız davranışlarımızı öykülüyor yazar. Ama bütün kaderimiz de bu tekrarlarda şekilleniyor. Bu yüzden söz konusu davranışlarımızı felsefeyle buluşturmamız önemli. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde ise hayal kırıklıklarımız yok olmasa da aza inecek gibi gözüküyor.

  • HÂLÂ HAYALLERİ OLANLAR İÇİN FELSEFE
  • Yazan: Wolfram Eilenberger
  • Çeviren: Süreyya Turan
  • Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
  • Baskı tarihi: 2016
  • Sayfa yapısı: 172 sayfa
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Labirent Yayınevi’nin Dost serisi

Read Next

Bana Beyaz Bir At Getirin

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *