Ortalıkta sahtekâr, riyakâr, ikiyüzlü, itirafçı kol gezerken “OOO Kitab”ı yeniden okumalı… Çünkü devlete nasıl sızıldığı, nasıl adım adım ilerlendiği ve siyasilerin, iktidar mahfillerin nasıl da kol kanat gerdiği açık olarak görülmektedir.
Ahmet ŞIK’ın kitabı yayımlanmadan yasaklanmış ve bilgisayar kopyaları da toplatılmıştı. Kendisi de tutuklanırken, son derece alçakgönüllü bir tavırla bir vecize yaratmıştı; “Dokunan yanar arkadaşlar!” Kitap, bilindiği gibi, Emniyet içindeki Gülen cemaatinin uzun yıllara yayılan örgütlenmesini açıkça ortaya koyuyordu. Ahmet Şık da bu yüzden cezalandırılmıştı!
Bazı yetkililer Ahmet Şık’ın kitabı için “Bomba malzemesi…” demişti. Şu ana kadar Ahmet ŞIK’tan, bildiğim kadarı ile kimse özür dilemedi!
Ahmet Şık – ayrıca Hablemitoğlu, Zübeyir Kındıra gibi birkaç cengâver- her şeyi, ama her şeyi yazmıştı. Bu kadar bilgiye karşın, hala “Devleti nasıl da ele geçirmişler” şaşkınlığı, bir şaşkınlık değil, sorumlu olanların kendilerini kurtarma yönündeki ayak oyunlarıdır. Bu tutum, “Valla bilmiyorduk” ayaklarıdır!
Ortalıkta sahtekâr, riyakâr, ikiyüzlü, itirafçı kol gezerken “OOO Kitab”ı yeniden okumalı… Çünkü devlete nasıl sızıldığı, nasıl adım adım ilerlendiği ve siyasilerin, iktidar mahfillerin nasıl da kol kanat gerdiği açık olarak görülmektedir. Ve bu açıklık içinde, şimdi de her sorumlu – gazeteci, yazar, politikacı, bürokrat- kişi veya kurum yetkilisinin “bilmiyorduk” biçiminde salağa yatmalarındaki riyakârlık da daha açık bir biçimde görülür. O dönemde, yani daha 2011 başlarında her şey son derece ortaya dökülmüştü. Ahmet ŞIK “Dokunan yanar” derken, iktidardaki, Gülen ile kucak kucağa olanlar, kendilerini yakacak bir sıcaklık duymamışlardı demek ki!
Bazı düz anlamlı notlar
Bir yanda FETÖ itirafçıları… Şaibeli itiraflar. Özellikle bazılarının anlatımları –sözel metin çözümlemeleriyle- bir istihbaratçı titizliğine sahip!
Yeni nesil gazetecilerden Ceren Kenar, 5 Eylül 2016 tarihli CNNTürk televizyon kanalında, “hepimiz sorumluyuz, özeleştiri yapmalıyız” diyordu. Hayır, Ahmet Şık ve onun gibi sayısız namuslu yazar ve diğer kişiler asla bu durumlardan sorumlu değil. Asıl onlardan, “bizden” özür dilenmeli.
“Hepimiz sorumluyuz” söylemi, suçu/sorumluluğu toplum sathına yayarak seyreltmek ve hafifletmek kurnazlığını taşıyor. Dinamiklere, saiklere bakmadan eyyamcı ve oportünist bir tarz vardır burada…
O zaman yanlıştınız, vesayet, darbe diye her gün yazıp, televizyonlarda iştahlı suçlamalarla insanlara işkence ediyordunuz… Şimdi ne çabuk “hepimiz” olduk.
Örneğin Ceren Kenar’ı yetiştiren “Genç Siviller” bir anti-militarist oluşum değildir. Tam tersi, iktidar olmaya yönelik bir ana projenin alt projesidir. Sivilliği de anti-militarizm kaynaklı değildir. Özel olarak, 2. Meşrutiyet, 31 Mart olayı, II. Abdülhamid’in iktidardan indirilmesinden, Cumhuriyet’e uzanan bir neden dayanır. Bütün bu olayların müsebbibi olarak görülen belli bir “asker üniformasına” tarihsel karşıtlık ve hesaplaşma üzerinden bir militan militarist “sivillik” söz konusudur.
FETÖ yapılanmasına “Tarikat değil, tarikatlar temizdir, onlar casus” demek, onun dinsel temel üzerinde yükselişini/yükseltilmesi gerçeğini ortadan kaldırmaz. Ve herhangi başka bir tarikat da FETÖ gibi devlette güçlense, iktidarı tamamen elde etmek için darbe yapmaktan asla geri durmaz. Çünkü tarikatlar sivil toplum örgütleri değildir. En azından, sonu cihada varan İslami literatür açısından “sivil” değildirler. Bu dünyaya dair siyasal/iktidar tasarımları vardır çünkü. Şimdi amansız FETÖ düşmanı olan, muhafazakâr kesimden medya mensuplarının eski yazı ve konuşmalarında özellikle bu sivil toplum örgütü vurgusu önemlidir. Çünkü Bu “Batı” kavramına inanmadan atıf yapıyorlardı!
Casusluk boyutu FETÖ içinde yer etmiş olabilir. Ama bu nokta, bir açıdan da, din temelli tarikatları aklama, suçu perdeleme amacını taşımaktadır: Suçlu casusluk örgütleridir, yoksa tarikatlar pürü paktır! demeye getiriliyor!
Ayrıca, başlangıçta FETÖ cemaatine casus girmesi kimsenin aklına hayaline gelmiyordu. Demek ki, devlet içinde az çok güçlenen başka bir tarikata da casusu girebilir. Buna karşı önlemi kim nasıl alacak? Çünkü tamamen içe dönük ve denetim dışı yapılar için, bu olasılık yaşanmış bir gerçek olarak yine mümkün.
Solun darbeye karşı koyma/koymamasını tartışanlara, çok fazla geriye gitmeden basit bir anımsatma; “Darbe üssü İncirlik” önünde gösteri yapan TKP’lileri FETÖCÜ polisler mi dövmüştü? O zaman bu İncirlik hassasiyetine niçin sahip değildiniz? Solun darbe ve karşıtlık bağlamında suçlanması, ahlaki bir aksaklığı içermekte ve bu durum da geleceği karartan bir olgudur. Çünkü aynı kişiler gelecek için de umut vermiyor.
Bir de şu var; Erdoğan’ın bu süreçteki yalnızlığı! Özellikle Fethullah’a karşı yalnızlığı… Buna da hayır demek gerek. Çünkü o yalnızlık, seçilmişi, yeğlenmiş bir yalnızlıktı. Çünkü kendisini uyaranlar hapsi boyluyordu. Namuslu aydın ve yazarlar daha ne yapsın!
Kitabın yayımlanmasın kısa öyküsü
Ahmet Şık’ın kitabının 2011’de yayımlanmasına alçakgönüllü bir katkım oldu… Elbette benim kakım olmasa da kitap yayımlanacaktı.
O dönemde P.E.N adına, P.E.N Genel Sekreteri olarak ve Hapisteki Yazarlar Komitesi adına, tutuklanan yazarlarla görüşmeler yapıyor, sürekli olarak destek ziyaretlerinde bulunuyordum. Hatta, tahliye olduktan sonra Ahmet Şık’ın ifadesi ile “İçerde iken daha sık görüşüyorduk!” Böyle ziyaretlerin birinde, yayımlanmadan toplatılan kitabın basımını konuştuk. Dönemin sakıncaları nedeniyle, kitabın PEN üzerinden kamuya sunum ve destek önerdik. Dediğim gibi, elbette bizim önerimiz olmasa da kitap okurla buluşacaktı.
Kitabın basılıp, 2011 yılı TÜYAP Kitap Fuarı’nda kamuoyuna sunulacağı günlerde bile ortalıkta, toplatma, yasaklanma gibi pek çok söylenti “dolaştırılıyordu.” Böyle bir olasılığa karşı da kendimizce önlemler aldık! Açıkçası, kitabın fuarda P.E.N standında tanıtılıp satışa ve dağıtıma sunulacağı gün, o geceyi “içerde” geçirme olasılığını göze alarak Beylikdüzü’ne, fuara gittik. Kitap, 125 yazarın imzasıyla yayımlamıştı. Tanıtım bildirisini P.E.N standında İsmail Saymaz okudu. Tamamı sol görüşlü, namuslu ve aydın sorumluluğuna sahip kalabalık bir yazar ve aydın grubu da destek oldu. Belki de bu nedenle korkulan toplatma-yasaklama gerçekleşmedi.
Kitap ilk anda PEN standının yanı sıra, Metis, Kırmızı Kedi, Ayrıntı ve Evrensel standında satışa sunuldu. Korkulan olmadı, baskına uğranılıp, toplatılmadı. Ancak, ilk saatlerde, pek çok yayınevi kendi standına koymaktan çekindi. Bunu da belirtmeyi gerekli görüyorum.
Günün sonuna doğru ve kitabın “peynir ekmek” gibi gittiği görüldükten sonradır ki, kimi “satış görevlileri” PEN standına gelip “Kırmızı kapaklı bir kitap varmış, biz de satmak istiyoruz” demeye başlamışlardı. Şimdiki zamanda herkes kitaba sahip çıktığını söyleyebilir, ama başta öyle olmadı. Çünkü tam anlamıyla iktidar tarafından bir “korku imparatorluğu” topluma ekilmişti! Ekilen bu korku, aslında bir rüzgârmış. Rüzgâr ekildiği için de fırtınayı sadece rüzgârı ekenler değil, tüm toplum biçti. Fırtına tüm toplumu biçti ve hala da biçmekte!
- OOOKitap
- Yazar: Ahmet Şık
- Türü: Politika
- Baskı Yılı: 2011
- Sayfa Sayısı: 383 Sayfa
- Yayınevi: Postacı Yayınları
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI