
Flaubert’in hikâyelerini yazarken, hem kendi hayatından hem de pek çok başka kaynaktan esinlenmesi gibi, onun hikâyeleri de başka sanatçılara esin kaynağı olmuştur.
Edebiyat eleştirmeni Saint Bevue; “Bir hekimin oğlu ve hekim kardeşi olarak, Gustave Flaubert kalemini ötekilerin bisturi tuttuğu gibi tutar” diye yazar.
Daha gençlik çağından başlayarak, yaygın kabul gören basmakalıp düşüncelere karşı bir tiksinti duyan Flaubert, yirmi iki yaşındayken, tam teşhis konmasa da epilepsi olarak tanımlanacak bir sinir rahatsızlığına yakalanarak hukuk öğrenimini yarım bırakmak zorunda kalmış ve tüm zamanını edebiyata ayırmıştır.
Modern romanın kurucusu olarak kabul edilen Flaubert, 1857 yılında yazdığı bir mektupta “Benim öylesine düz, öylesine durgun yaşamımda her tümce bir serüvendir.” diyerek yazma edimine verdiği önemi ifade etmiştir.
Yaklaşık altı yılını verdiği ve roman sanatının en yüksek doruklarından sayılan Madame Bovary 1856’da Revie de Paris’te yayınlandığında ahlak dışılık suçlamasıyla yargılanmıştır. Salammbo (1862) yaklaşık beş yılını, Duygusal Eğitim (1869) yaklaşık altı yılını alır. Bırakıp bırakıp yeniden döndüğü Bilirbilmezler’i bitirmeye de ömrü yetmez.
Bir “yazın olayı”
Üç Öykü ölümünden üç yıl önce yayınlanmıştır. Oldukça kapsamlı bir hazırlık ve ayrıntılı tarihsel araştırmalar gerektirmiş olmasına karşın, iki yıl gibi görece kısa bir sürede bitirilmesiyle dikkat çeker. Üç Öykü, daha yayınlanır yayınlanmaz neredeyse tüm eleştirmenlerce bir başyapıt, bir “yazın olayı” olarak karşılanır, okur kitlesinden de büyük bir ilgi görür.
Tahsin Yücel bu küçük kitabı, yazarın tüm çabalarının, tüm yönelimlerinin, tüm özlemlerinin somutlaştığı bir yapıt olarak tanımlamaktadır. Üç Öykü’nün hazırlanış bakımından da yazarın öteki yapıtlarından pek ayrılmadığını, gerçekçi bir yazar olarak Flaubert’in konusunu uzun uzun araştırmadan yazmaya girişmediğini anlatır kitaba yazdığı şahane önsözde. Flaubert, bir Madame Bovary’i, bir Duygusal Eğitim’i, bir Bilirbilmezler’i yazarken, tanıdığı kişilerden bol bol yararlanmış, yani onları birer örnekçe olarak kullanmıştır.
Saf Bir Yürek
İlk öykü Saf Bir Yürek’in masum, saf, dindar ve kıt zekalı Felicite’sinin örnekçesi, yazarın çocukluğunda tanıdığı biraz kendi emektar hizmetçisi Julie, biraz da Lousie Barette adlı bir başka hizmetçi kadındır.
Saf Bir Yürek, Flaubert’in gerçekçi romanlarının yanında yer alır. Dayanılmaz huyları yüzünden soylu sahibinin canını sıktığı için kendisine yollanan, gövdesi yeşil, kanatlarının ucu pembe, alnı mavi, göğsü altın sarısı papağana tüm sevgisini verir Felicite ve onu eğitir. Loulou’dur kuşun adı ama “ Jacquet” dendiğinde neden bakmadığına şaşanlar olmaktadır.
Bütün papağanların adı Jacquet değil midir? diye yazar Flaubert. Bu tümcesi, tüm papağanların adının nedense Yakup olduğuna dair bir imgesi olan biz bazı okurları hemen yakalamaktadır. Bu öyküsünü “çok ciddi ve acıklı olarak” tanımlar. “Duyarlı ruhları acımaya yöneltmek, ağlatmak istiyorum. Çünkü ben de onlardanım.” diyerek yazma amacını ifade eder. Öyküde, “saf bir yürek” te olması gerektiğini düşündüğü merhametli olmak, emeğini cömertçe sunmak, koşulsuz sevmek, duygularında ve yaptıklarında samimi olmak, inançlı olmak, karşılık beklemeden gerekeni yapmak gibi nitelikleri, Felicite’nin sessiz, söze değil eyleme önem veren kişiliğinde işlemiştir.
Konuksever Aziz Julien Söylencesi
Konuksever Aziz Julien Söylencesi, kitapta yer alan ikinci öyküdür ve bir okur olarak bana nedense Herman Hesse’yi anımsatmıştır. 1821-1880 yılları arasında yaşayan Flaubert’in, 1877-1962 yılları arasında yaşayan Hesse’den etkilenmesi tabii ki mümkün değildir ama Hristiyan misyoner bir aileden gelen ve tutucu, entelektüel bir aile ortamında büyüyüp, keşiş okulunda okumuş, kendini kanıtlama, kendi olma, bireyin kendini aşma gibi temaları işleyen Hesse’yi bu öyküde anımsamak gayet doğal bir refleks olarak ortaya çıkmaktadır.
Konuksever Aziz Julien Söylencesi, Flaubert’in tarihsel romanları arasında yer alır ve Tahsin Yücel’in ifadesiyle, tüm yalınlığına, tüm ölçülülüğüne rağmen alabildiğine şiirseldir. O iki av oluntusu, o baba öldürme, o cüzzamlıyla kaynaşma, o göğe yükseliş anlatıyı gerçek bir şiire dönüştürür. Aziz Julien’nin öyküsü baba öldürmeyi izleyen acı ve özveriyi yaşama yoluyla arınıp ermişliğe ulaşmanın öyküsüdür. Flaubert bu öyküyü yazarken, Fransa’da Rouen Katedrali’ndeki “Konuksever Aziz Julien” vitrayından esinlenmiştir.
Herodias
Herodias, kitaptaki üçüncü öyküdür. Tıpkı Aziz Julien gibi, uzun tarihsel araştırmalardan sonra yazılmıştır ve yazarın tarihsel romanlarının yanında yer alır. Öyküde dinî hikâyelerin/efsanelerin de karakterlerinden biri olan kral Herodes ve Vaftizci Yahya’nın başının kesilerek öldürülmesi anlatılmaktadır. Flaubert, hikâyedeki dans bölümü için, Yahya’nın başının kesilmesini sağlayan Salome’yi ünlü dansını yaparken resimleyen Rouen Katedrali’ndeki kabartmadan ve Mısır’da seyrettiği bir dansözden ilham almıştır. Hikâyenin daha iyi anlaşılması adına, çevirmenin sık sık eklediği dip notların zaman zaman okuru yorduğu bu öyküde, siyasal iktidar ilişkilerinin acımasız dünyasındaki bir insanın ruhunda esen fırtınalar dile getirilir.
Flaubert’in hikâyelerini yazarken, hem kendi hayatından hem de pek çok başka kaynaktan esinlenmesi gibi, onun hikâyeleri de başka sanatçılara esin kaynağı olmuştur.
İlk hikâye, Julian Barnes’in “Flaubert’s Parrot”, Flaubert’in Papağanı adlı romanına, ikinci hikâye Camille Erlanger’in aynı isimli operasına, son hikâye ise Oscar Wilde’ın Salome adlı oyununa ve Jules Massenet’in “Herodiade” adlı operasına ilham vermiştir.
- Üç Öykü
- Yazar: Gustave Flaubert
- Çeviri: Samih Rifat
- Türü: Öykü
- Baskı Yılı: 4 .Baskı : Mayıs 2018
- Sayfa Sayısı: 128 Sayfa
- Yayınevi: Can Yayınları
- Flaubert’ten Üç Öykü - 26 Nisan 2020
- KIRLANGIÇ ÇIĞLIĞI - 25 Ekim 2019
- BARBARIN KAHKAHASI - 25 Ekim 2019