fotoğrafta yanlış çıktım…

sözcüklere çok bakıyorum ben; altlarında birikmiş ne tortu var, farklı yerlerde farklı kullanılınca ne oluyor, anlamı nelere dönüşüyor…

sözcüklere çok bakıyorum ben; altlarında birikmiş ne tortu var, farklı yerlerde farklı kullanılınca ne oluyor, anlamı nelere dönüşüyor… zaten o anlamlar hiç öyle bir maksat taşımasa da sözün bünyesinde mi, yoksa kullanıldığı cümle içindeki yere göre mi konum alıyor… diyene de göre mi, duyana da göre mi?

nereden nereye atladıysa zihnim, kendimi şöyle düşünürken yakalıyorum: herkes kendi ahlâkını kendi kurmalı; kendi etiğini, kendi tavrını belki kendi sözlüğünü bile kendi kurmalı. en azından içine bir girmiş olur tek tek baktıkça diye düşünürken bir yandan da yürüyorum. bazı sözler var diyorum kendime; özel bir gıcığım var; mesela doğru-yanlış sözleri, namus-ahlâk sözleri, kibarlık-nezaket gibi giydirme anlamları emaneten taşıyan sözler…

yürürken yorulunca küçük bir mola için yol üstünde bir bankta oturuyorum biraz. bir yandan da başımdaki elektrik sayacı işliyor hiç durmada: gençlerde nasıl, yaşlılarda nasıl bu sözler derken ki; ne ballıyım; üç genç kız var karşı kaldırımda; selfi yapıyorlar. üçüncüsü üstündeki montun bir omuzunu düşürmüş, başında bir bant, omzu dışarıda bırakmaya uygun bluzunun altından çıkan yuvarlak omzu pek bir hoş, ama kendisi nahoş bir elektrik yayıyor. gülümsüyor hepsi birden ekrana. bense diktim gözümü bakıyorum koku almış yavru bir ceylan gibi. çekiyorlar ve birden tam da gözümün zumunda olan kız atılıyor .. “yok yok” diyor “ben yanlış çıktım bir daha çekmeliyiz.. ” yok artık diyorum içimden bu kadar olur.. “fotoğrafta yanlış çıktım”… kırk yıl düşünsem ben bu cümleyi bu şekilde kurup o sözü orada o biçim kullanamam.

hımm, diyorum kendime, kalkıp yürümeye ihtiyacım var. bir sokak tiyatro gösterimi olmuş az evvel süreyya’nın az ötesinde; teşekkür ediyor tiyatrocu genç çocuk.. yaklaşıyorum usulca kalabalığa yine aldım kokuyu.. diyor ki: “tiyatro bir namus işidir.. ve siz burada durup beni izlemek zorunda değildiniz yürüyüp gidebilirdiniz..”

allah allah ne diyor bu.. üstelik yarısı “doğru” cümlenin. aynen de öyle olabilirdi. gerçeklik mi deseydik yoksa burada… bu hangi cins safsataya dahildi diye kafamda tasniflerken ben, o patlatıyor bile cümleyi… “beni izlemeyi bırakmayıp sonuna kadar izlediğiniz, yani namuslu davrandığınız için teşekkür ederim.”

yok artık, vallahi beynim yanacak. bunu; değil “fikir seyahatleri” albümümde işlemek, beş bölüm dizi çeksem çıkamam ben bu işin içinden…

biraz daha yürürken bir yerlere dikkat kesilmeye korkuyorum çünkü bu ikisini ancak içimden geçiricem. “yanlış” ve “namus” sözlerinin bu ilginç kullanımlarını bir iyice kafamda oturtmalıyım. yolun devamında da “etik” ve “ahlak” sözleri mi çıkacak acaba diyorum içimden birazcıktan karşıma… hızlanıyorum.

eve girmeden; manava uğruyorum oğluma kereviz sapı almak niyetim var. diyorum “bu sapları alıp hemen de gideceğim konuşmayalım n’olur..” öylece bakıyor yüzüme. diyor ki “peki daha sonradan konuşuruz.”

diyorum “o olur bak o olur.. daha sonra pek güzel olur. bugün bu saat değil ama..” domateslerin ahlâkından söz ederse birdenbire kaldıramayacağım, ya da nezaketinden… ya da ne bileyim başka hangi söze gıcığım var çıkarıvermesin hayat bugün karşıma…

Not: KitapEki.com yazarı Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.

Aynur Uluç
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kitapseverlerin okuma listesinde olması gereken 17 kitap

Read Next

Sigmund Freud’un Misyonu

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram