François Marie VOLTAIRE – CANDIDE

Kurmaca bir eser olmasına rağmen “Candide” roman sanatı içinde değerlendirilmez. Bunda Voltaire’in felsefi etkinliğinin önemi kadar, “Candide”in de edebi anlamda çok başarılı olmayışının rolu vardır.

Voltaire, 21 Kasım 1694’te Paris’te doğdu. Babası noterdi. Eğitimini, Bayan Ninon de Lenclos’un himayesinde tamamladı. Paris üniversitesinde hukuk okudu. Ancak, o hukuğu değil edebiyatı tercih etti ve kısa zamanda Paris’in tanınmış simalarından bir oldu. Bu yıllarda Voltaire, hiciv dolu yazıları, siyasi ve toplumsal meselelere değinen şiirleriyle ilgi topluyordu ama bu şiirlerden bir tanesinde eleştirisini kral XV.Louis’e kadar uzatınca kendisini Bastil’de buldu (1715). Özgürlüğünü ise başka bir şiirine borçludur Voltaire. Hapiste yazdığı “Le Henriade” adlı uzun şiiri sarayın beğenisini kazanınca serbest bırakıldı.

Suç ve ceza önemli görünüyor Voltaire’in hayatında. 1726 yılında yolu yine Bastile düşmeseydi, belki de hiç bir zaman İngiltere’ye gitmak zorunda kalmayacak ve düşünsel hayatı bu denli zenginleşemeyecekti. İngiltere’de, dönemin tanınmış İngiliz düşünürleriyle ve Swift, Pope gibi ünlü yazarlarıyla arkadaşlık etti; hem İngiliz felsefesini hem de İngiliz romanını yakından tanıdı. Newton fiziği ve Locke’un rasyonalist/ampirik dünya yorumlarının İngiliz aydınlanmasındaki rolunu benimsedi. İngiltere’de üç yıl kalabildi Voltaire; “Lettres philosophiques sur le Anglias” (İngilizler Hakkında Felsefi Mektuplar” adlı denemeleri, İngiltere’nin muhafazakar çevrelerini kızdırıp kitap yasaklanınca Paris’e dönmek zorunda kaldı.

Paris yılları çok parlaktır Voltaire’in. Felsefe, tarih ve edebiyat alanlarında durmaksızın yazdı ve kitaplarının satışından iyi bir gelir elde etti. 1746’da ise Fransız Akademisi’ne seçildi. 1750’ye kadar kralla arası iyiydi ama kralın metresi Madam Pompadour hakkında yazdığı şiirle yeniden gözden düştü. Neyse ki Prusya kralı Büyük Friedrich ağırlamak istiyordu Voltair’i. Böylelikle üç yıl sürecek Potsdam yaşamı başladı. Burada da düşüncelerini gizlemedi, saraya hoş görünmeye çalışmadı ve yeniden yollara düştü. Cenevre’deki ortam da elverişli değildi Voltaire’in özgürlükçü fikirlerini duymaya. Sonunda, 1760 yılında, İsviçre sınırındaki Fernay’i seçti ve hiç durmadan çalıştı. Eserleri Fransa’da halkın coşkusuyla karşılanıyor ve ihtilal için geriye doğru sayılıyordu sanki. Bir oyununun temsili için gittiği Paris’te binlerce kişi tarafından karşılanan bu yaşlı ve yorgun yazar 1778 yılında, devrimin gerçekleşmesini göremeden öldü. Ancak 1789 Fransız Devriminin düşünsel yapısını oluşturan hiç kuşkusuz Voltaire’di.

Başlıca Eserleri

1734 Lettres philosophiques sur le Anglias
1738 Sur l’homme (İnsan Üstüne)
1738 Elements de philosophie de Newton (Newton Felsefesinin öğeleri)
1748 Zadig
1756 Essai sur les mocurs et L’espit des nations (Milletlerin düşünce tarzları ve gelenekleri üzerine)
1752 Micromegas
1759 Candide
1764 Felsefe Sözlüğü

Candide…

Oldukça karışık ve aktarılması güçtür “Candide”in konusu. Yine de özetlemeye çalışacağım bu hikaye biraz gülünç, hatta ucuz görünebilir ilk bakışta. Ancak “Candide”in metaforik bir roman olduğu ve Voltaire’in rasyonalist felsefesini edebi bir üründe canlandırdığı unutulmamalı. Öyle ki, bu akıl almaz serüven, aynı zamanda iyimser dünya görüşüne; “herşeyin olacağına varacağına” olan inanca bir eleştiridir.

18. yüzyılda, -Voltaire’in içinde yaşadığı yıllarda- başlar hikaye. Öğretmen Dr. Pangloss’un felsefi iyimserlik görüşlerinin etkisinde olan Candide, Thunderten Tronckh Baronu’nun yeğenidir. Aşık olduğu baronun kızı Cunegonde’u öperken yakalanınca şatodan kovulur. Dış dünyaya kapalı bir ortamda iyimser görüşlerle yetişen bu saf genç, gerçek hayatın acımasızlığıyla tanışacaktır artık. Önce Bulgar ordusuna alınır ve savaşa giderr; vahşeti ve ölümü görünce dayanamaz kaçar. Sığındığı Hollanda’da öğretmeni Pangloss’la karşılaşır. Dilencilik yapan Pangloss’tan sevgilisi Cunegonde’un öldüğünü öğrenir. Birlikte Lizbon’a giderler. 1755 depremi ile Lizbon yıkılınca, engizisyon bunun sorumlusunun şehre gelen dinsizler olduğuna karar verir. Pangloss asılır, Candide ölesiye kırbaçlanır.

Candide’i ölümden kurtaran -öldüğü sanılan- sevgilisi Cunegonde’dur. Savaş sırasında askerlerin tezavüzüne uğramış, barsaklarından hastalanmış ama hayatta kalabilmiştir. Hem bir bankerin hem de Engizisyon Mahkemesi baş hakiminin metresidir. Candide iki adamı da öldürür, sevgilisi ile Arjantin’ kaçarlar. Orada da vali göz koyar Cunegonde’a. Candide yine kaçar. Bir dolu akıl almaz macera ve rastlantıdan sonra Hristiyan dünyasını terkedip -uşağı Cacombo ile birlikte- İstanbul’a gelir. Tesadüf bu ya; öldüğünü gördüğü hocası Pangloss ve Arjantin’de bıraktığı sevgilisi Cunegonde, de İstanbul’dadır. Hepsi yaşlanmış, Cunegonde huysuz ve çekilmez bir kadın haline gelmiştir ama Candide aldırmaz buna; evlenirler. İstanbul yakınlarında aldıkları bir çiftlikte huzur içinde yaşarlar. Candide için felsefe ve hayatın anlamı üzerindeki soyut tartışmalar anlamını yitirmiştir; roman Candide’in “biz kendi bahçemizi işleyelim” sözleri ile son bulur.

Edebiyattan çok felsefe

Kurmaca bir eser olmasına rağmen “Candide” roman sanatı içinde değerlendirilmez. Bunda Voltaire’in felsefi etkinliğinin önemi kadar, “Candide”in de edebi anlamda çok başarılı olmayışının rolu vardır. Hikaye öylesine anlatılmıştır ki, birbirinden neredeyse bütünüyle bağımsız bölümler çıkmıştır ortaya. Benzeyen yalnızca kahramanlar ve tesadüflerdir. Ne var ki karakterler yapay, kurgu ise savruktur. Savrukluk ve yapaylığın nedeni metnin ardındaki çok güçlü düşünsel yapı; Voltaire, kendi dünya görüşünü ve farklı anlayışlara olan eleştirisini bir roman formunda ifade etmiştir .

Romanda bir çok gülünç sahne var. Üstelik Voltaire, oyun yazarı olmasının da etkisiyle, en trajik ya da duygulu anları bile birer durum komedisine çevirmesini biliyor ve çok kez insan davranışlarının ardındaki acımasızlığı ve iki yüzlülüğü açığa çıkarıyor. Alman filozof Leibniz ve İngiliz şair Pope’un savundukları ve muhafazakar çevrelerden de destek gören iyimser felsefe, sözünü ettiğim durum komedisi, neşeli ve hiciv dolu anlatımla ahmaklığa dönüşüyor. Candide ve dostlarının büyük acılar, tecavüzler, idamlardan sonra hep mutluluğa ermeleri, yani iyimserliğin “haklı” çıkması, aslında iyi sonun akıldışılığını vurguluyor. Öyle ki, ailesi öldürülen, evi yakılan, ırzına geçilen, barsakları alınan ve hayatını erkeklerin metresi olarak sürdüren Cunogonde, bütün bunların onun faziletini arttırmada yaralı olduğunu düşünüyor; ya da asıldığı anlatılan Pangoss -dünyaya iyimser bakıldığında belki de ölmemiş olabileceğinden- bir anda yeniden çıkıyor karşımıza.

Voltaire’in eleştirileri sadece iyimser filozoflarla sınırlı değil. “Candide”, savaşa, rasyonelleşmiş askeri düşüncelere, engizisyon yargıçlarına ve engizisyonu yaratan kliseye, klisenin yorumlarına, soylu çevrelere, kendini bilgin sanan dönemin içi boş aydınlarına, kısaca 18.yüzyıl dünyasına hiciv yoluyla yapılmış topyekün bir saldırIyı barındırır.

“Candide”deki maceraları, denizaşırı ülkelere yapılan geziler ve karşılaşılan kötülüklerle, “Gulliver’in Yolculukları”na benzetilebilir. Gerçekten de Voltaire, İngiltere’de dostluk kurduğu Swift’ten ve kitabından etkilenmiştir. Hristiyan haçının dolaştığı her yerde insanların yaptığı eziyet hüküm sürerken, insani, demokratik ve ahlaki bir düzen yalnızca hayali Eldorado krallığında vardır. Voltaire, ütopyasını bu hayali ülke özelinde anlatır. Ne varki burada yaşayamaz Candide. Çünkü dünyevi bir devlet değildir Eldorada… Candide’in sonunda huzuru bulduğu mekan, yine Hristiyan dünyasının dışındaki Osmanlı devletinin başkentidir. Böylelikle başka din ve kültürlere sıcak bakar Voltaire ve Avrupa’nın soylularla klise arasında taksim edilen dünyevi iktidarının yaşanmazlığını vurgular.

İngiliz edebiyatı için Swift neyse, Fransız edebiyatı için Voltaire de odur. Her türlü baskıya karşı savaşmış, kiliseyle, boş inançlarla, soylularla ve hatta krallarla alay etmesini bilmiştir. Parıltılı bir zekası ve tutkulu kişiliği ile yazdığı ve hep ezilenleri savunduğu şiirleri, oyunları ve hikayeleri sayesinde Fransız halkının büyük sevgisini kazanmıştı. Aydınlanmacı dünya görüşü Fransa’daki kabulünü belki de en çok Voltaire’e borçludur.

Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Şüpheci Tanrının Ateist Haham Adayı

Read Next

‘Kırklareli Karagöz Kültür, Sanat ve Kakava Festivali’ başlıyor

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *