Deneyimli çevirmen ve yazar Fuat Sevimay, Çeviri’Bilirsin: Edebiyatın Gizli Kahramanlığı Hakkında Notlar! isimli kitabında çeviri hakkında bilinmesi gereken detaylara ışık tutuyor.
Bir kitap raflarla buluşana kadar oldukça titizlik isteyen bir süreçten geçiyor. Özellikle yabancı bir eser yayımlanacaksa bunun iş yükü biraz daha fazla oluyor. İşte bu sürecin en çok emek isteyen kısmında çevirmenler duruyor. Hep Kitap, okuma ve yazma süreçlerini geliştirmek isteyen kitapseverler için “atölye” serisini yayımlıyor. Serinin bu kez eğildiği konu ise çeviri.
Fuat Sevimay, Hep Kitap etiketiyle yayımlanan bu kitabında deneyimlerini kitapseverlerle paylaşıyor. Bu deneyimler ve öneriler ise kitabın bir başucu kitabı olmasına işaret ediyor. Deneyimli çevirmen ve yazar Fuat Sevimay, Çeviri’Bilirsin: Edebiyatın Gizli Kahramanlığı Hakkında Notlar! isimli kitabında çeviri hakkında bilinmesi gereken detaylara ışık tutuyor.
Romanlarıyla olduğu kadar James Joyce gibi “çevrilemez” denen bir yazarın eserlerini bile ustalıkla dilimize kazandırmasıyla da tanınan, bol ödüllü çevirmen Fuat Sevimay, çevirinin inceliklerini verdiği onlarca atölye, çevirdiği onlarca kitaptan yola çıkarak anlatıyor.
Fuat Sevimay’ın edebiyatın gizli kahramanı olmak isteyenler için paylaştığı notları ve önerileri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Sözü Sevimay’a bırakalım…
-
Çeviri yaparken yazarı tanımak gerekli mi? Yazarla duyusal anlamda bağlantı/empati kurmak mümkün mü? Siz bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Harcıâlem işlerde yazarı tanımanın gereğinden bahsedemeyiz, ancak önemli edebi eserlerde, yazarın dille kurduğu ilişki, hayata ve edebiyata bakış açısı gibi unsurlar metni doğrudan etkiler. Örneğin Faulkner’ın kırsal kalıpları aktardığı romanlarının diliyle, Paul Auster’ın kentsoylu dolambacı anlattığı romanlarının dili farklıdır. Dolayısıyla çevirmenin de bu bağlantıyı yakalaması, yazarın üslubunu belirleyen cümle yapısı ve kelime haznesi gibi özellikleri sezmesi, ürettiği çevirinin seviyesini olumlu yönde etkileyecektir.
Birden çok metnini çevirdiğim yazarlar olan James Joyce ve Italo Svevo’yu, üzerlerine yazılmış biyografileri ve romanları hakkındaki rehber kitapları okumak suretiyle, birçok akrabamdan daha iyi tanıdığımı söyleyebilirim. Bu iki yazarın dostluğunu ve birbirlerinin metinlerini nasıl beslediklerini de bu sayede gözlemleyebildim. Böylesi bir gözlem hem çeviri hem de edebi keyif açısından büyük bir kazançtı. Dolayısıyla bu tür yazarlarla hemhal olacak çevirmen, çevireceği metnin yanı sıra, kaynak metinleri, varsa roman hakkındaki eleştiri ve denemeleri de okumalı.
-
Türkçe, çeviri için yeterli bir dil mi? Eksikliğini sezdiğiniz durumda nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Herhangi bir dilin (Türkçe dahil) çeviri için yetersizliğinden bahsetmek, kültür emperyalizminin zihinlerimize nakşettiği koskocaman bir palavradır. Her dilin kendine has özellikleri vardır ve çevirmenin görevlerinden birisi de yazarın dilindeki kalıpları, erek dilinin bu özelliklerini bilerek karşılamaktır. Türkçe olağanüstü bir dil ve ben bugüne kadar, Türkçenin herhangi bir metni ancak zenginleştirdiğine tanık oldum. Yeter ki dilimizin ufkunun farkında olalım.
-
Çeviride karşılaşılabilecek en büyük hata sizce ne olabilir? Aklınıza gelen çarpıcı bir örnek var mı?
Hata demek doğru mu bilmem ama çeviri kitaplar okurken, kimi zaman, çevirmenin basmakalıp bir dil tutturduğunu, sürekli aynı kelimeleri kullandığını, yazarın çeşitliliğinden uzaklaştığını görüyor ya da hissediyorum. Çarpıcı ve bariz tekil hatalardan ziyade, çevirinin yorucu temposu içinde süregiden bu tür kalıplar beni rahatsız ediyor. Bu nedenle tek bir örnek vermek yerine, okura, çok yoğun devrik cümle okudukları çevirilere dikkat etmelerini öneririm. Böyle bir çeviride çevirmenin, şimdi andığım basmakalıp hastalığına yakalanmış olması çok muhtemeldir.
-
Çevirmen yabancı dilde bir kitabı okurken hangi dilde düşünüyor?
Sadece okuma eyleminden bahsediyorsak çevirmenin, hatta daha geniş anlamda yabancı bir dili iyi bildiğini düşünen okurun, kaynak dilde metin okurken mutlaka o dilde düşünüyor olması beklenir. Metni illaki Türkçe yorumlamaya çalışıyorsa, o yabancı dile dair istenen seviyeye henüz ulaşmadığı düşünülebilir. Ama okumanın amacı doğrudan çeviriyse, o halde Türkçe düşünmeyi işin içine katarız.
-
Çeviri yaparken yazardan bağımsız bir öznellik yaratmak gerekli midir?
Abartıya asla kaçmadan, çok gerekli görür ve metni lezzetli kılacağını düşünürsem, minicik katkılar yaparım metne. Kaynak metinde but gördüğümde ama ile geçiştirmek yerine buna rağmen demek gibi. Ama bu çok bıçak sırtı bir yaklaşım. Her çevirmenin kendi seçimi ve kendi üslubu, bireysel doğrusunu belirler. Yeter ki en nihayetinde metin, bütünlüklü bir yapıya ulaşsın.
-
Etkisinde kaldığınız usta çevirmenlerden kimleri sayabilirsiniz? Üzerinizdeki etkisi nedir?
Tomris Uyar ve Sabahattin Eyüboğlu’nun isimlerini anmak isterim. Bana çokça sorulan sorulardan birisi, çevirmenliğin yazarlığa katkısı olup olmadığıdır ve ben ısrarla, yazarlığın çeviriye daha çok katkısı olduğunu belirtirim. Bu savımı biraz da bu iki dev yazar-çevirmenin çok başarılı, örnek çevirilerine borçluyum. Dile hâkimiyetleri, Woolf, Shakespeare ve sair çevirilerindeki ustalıklarını hep örnek almışımdır. Bu usta çevirmenlerin metinlerini, aklınızın bir köşesinde çeviri metin okuduğunuz fikriyle değil, büsbütün metne odaklanarak ve Türkçenin tadıyla okursunuz. İşte bu etkiyi nasıl yarattıkları sorusunun yanıtı, belki de çokça peşine düştüğümüz “iyi çeviri nedir” sorusunun yanıtıyla aynıdır. Yani Çeviri’Bilirsin kitabında benim de andığım şekliyle; Türkçe’nin imkânlarının farkında olmak.
-
Türkçe bir kitabı İngilizceye çevireceğinizi düşünelim. Bu durumda sizi en zorlayacak yazar kim olurdu? Neden?
Halihazırda kendi romanım AnarŞık’ı İngilizceye çevirmeye çalışıyorum. Daha önce de iki öykümü çevirmiştim ve bu metinlerde, Türkçe dahilinde ne yapmaya çalıştığımı ilk elden bildiğim için bir şeylerin eksik kalması tedirginliğini bolca yaşıyorum. Bu yönüyle en çok kendi kendimi zorluyorum belki de.
Bir de bugüne kadar inceleme şansım olmadı ama Hasan Ali Toptaş metinlerinin, kullandığı katmanlı dil nedeniyle ilginç ve zor çeviriler olabileceğini tahmin ediyorum.
-
Kitabınızda sektöre dair birtakım bilgiye de yer vermişsiniz. Çevirmen olmak isteyen biri bu tip bilgilere neden ihtiyaç duyar?
Çünkü çevirmen, bir yönüyle de ticari bir ilişkinin tarafıdır. Herhangi bir işi yaparken nasıl sektöre dair bilgiye ihtiyaç duyarsak, çevirmenin de işin edebi tarafı kadar ticari tarafının farkında olması gerekir. Yaptığımız işin büsbütün sanat üretimi olduğunu düşünmek saflık olur 😊
-
Farklı metin türlerinde çeviri, değişkenlik gösteriyor mu? Birbirinden farklı türlerde özel hassasiyetler mi geliştirmek gerekiyor?
Kesinlikle. Çok iyi edebi çevirmen olmakla, çok iyi tıbbi çevirmen olmak, birbirinden fersah fersah uzak şeyler. Ortak tek noktaları belki de çift dili kullanıp dilbilgisi üzerinden yürüyor olmaları. Bunun dışında hassas noktaları tamamen farklı. Bu nedenle çevirmenin mutlak surette uzmanlaşmasını tavsiye ederim. Bugün şiir çevirip yarın makine kullanım kılavuzuna el atmak, altyazı çevirmenliğiyle roman çevirmeyi birbirine yakın işler zannetmek fevkalade yorucu olabilir.
-
Argo kavramların çevirisinde Türkçede bulunan kaynak bolluğu size avantaj mı, yoksa dezavantaj mı sağlıyor? Tam tersini düşünelim. “Argo” söz konusu olunca yabancı dillerde bir tekdüzelik var mı? Var ise Türkçe bir metni yabancı dile çevirirken bunu nasıl gideriyorsunuz?
Çevirinin, metinle birlikte kültürlerin de birbirine aktarımı olduğu dile getirilir hep. Bu açıdan bakınca, argo kültürü derin dilleri başka dilde tanımlamakta zorlanabiliriz. Ancak benim çeviri yaptığım ve kültürlerine iyi kötü hâkim olduğum ülke (İrlanda ve İtalya) ve dillerin, Türkçeden pek aşağı kalır tarafı yok. Bu anlamda pek sıkıntı yaşamadım. Diğer dilleri değerlendirecek bilgiye de sahip değilim açıkçası.
Yalnız argodan bahsetmişken çeviri açısından önemli bir konuyu dile getirmekte fayda var. Çeviride sık düşülen hatalardan birisi, herhangi bir ifadenin argo olduğunun farkına varılamaması ve erek dile anlamsız bir kelime yığını şeklinde, bire bir aktarılmasıdır. Çevirmenin böyle bir olası hatanın önüne geçmesinin yolu da bağlamın peşine düşmektir. O “anlamsız kelime yığını” bağlamla örtüşmüyorsa, durup metne bir daha bakmakta fayda var.
-
Çevirmen olma yolunda ilerleyen biri neden rehberliğe ihtiyaç duymalı?
Çeviri aslında, sanatsal yönüyle birlikte, aynı zamanda meslektir. Herhangi bir mesleğin adayı neden rehbere ihtiyaç duyarsa, çevirmen de aynı sebeplerle rehbere ihtiyaç duyar. Daha doğru ve hızlı ilerlemek, püf noktalarını öğrenmek, yere daha sağlam ve güvenle basabilmek için.
|
Okuma önerisi!Aynur Kulak’ın incelemesi; “Çevrilemez denilen çevrildi: Finnegans Wake”
|
- Fuat Sevimay çevirinin inceliklerini anlatıyor; Çeviri’Bilirsin - 4 Temmuz 2018
FACEBOOK YORUMLARI