Alberto Manguel’in kendi penceresinden bakıp da bizim önümüze sunduğu bu “yakın tarih” aslında hepimizin tarihi…
“Biz dostuz. Tabii ki dostuz. Sonsuza kadar.
Polis memurları gibi, başkalarına şiddet uygulayanlarla
kendilerine şiddet uygulayanlar
-yani benim gibi, kendilerini canlı canlı kitaplarına gömenler-
cehennemin aynı katını paylaşırlar, bunu biliyor muydun?”
Alberto Manguel, iyi bir gözlemci ve iyinin de iyisi aktarmayı biliyor. Kanada, Fransa, Arjantin, Cezayir gibi -ekonomik, kültürel, gelişmişlik ve/veya sosyal birbirinden çok farklı- ülkelerden gözlemler aktarıyor. Bir roman bu, ama o denli gerçekçi ve o denli yakın ki, kurgu olduğunu unutuveriyorsunuz.
Burası… orası…
Emekli bir asker, ilaç almaksızın uyuyamayan bir eş ve kızları… Kimi Buenos Aires, kimi Paris, kimi Cezayir ya da Kanada’dan anılarla örülen, ama okuru da oralara taşıyan bir kurgu… Öyle şeyler yaşanıyor ki, ister istemez, bizimle, bizim coğrafyamızla, bizim insanımızla, bizde yaşananlarla bağ kuruyorsunuz. Sonra, sonra ne olacak diye kendi kendinizle hesaplaşıyorsunuz… Tabii ki yetmiyor. Tabii ki eksik kalıyor. Doğal olarak da geleceğe odaklanıyorsunuz.
Yazarın kendi penceresinden bakıp da bizim önümüze sunduğu bu “yakın tarih” aslında hepimizin tarihi… Oralarda yaşananlarla buralarda yaşananlar pek farklı değil bu açıdan bakınca.
Sadece dinlemek mi?
Kuşkusuz ki, sizin okuduğunuz kitap ile benim okuduğum bir olamaz… Siz farklı noktadan etkilenirsiniz, ben farklı… Siz beğenirsiniz, ben beğenmem… Zaten tüm tartışma(lar) da buradan çıkmıyor mu? Aile içinde bile olabilecek bir şey bu ve yazar gerçekten bunu öne çıkarıyor. O zaman da “bu kötü, bu iyi… bunu oku” önermeleri çok da gerçekçi değil. O zaman da, bir “eğlence” olarak adlandırılan okumalar, daha sonra anlatacaktır kendisini. Demini alması gerekiyordur da ondan…
Benim ilgimi en çok “kadın sezgisi” çekti. Tam da bizdeki bakış, nasıl da örtüşüyor birbiriyle… Biri, anne, kadın sezgisi önermesiyle dikkat çekerken; öbürü, baba, “kadın sezgisi onları cinsiyetler arasında daha güçlü olan konuma getiriyor” diyor; Ana, kızları ise kadın sezgisinin sadece ve sadece dinlemek olduğunu söylüyor.
Sizce? Sizce nedir kadın sezgisi? Karar sizin…
|
Okuma önerisi!Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “Saf Gülüşün Yıkıcılığı”
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI