Listemizde bulunan kitaplar bizim etkisi altında kaldıklarımız… Ve okumanız için sizlere de tavsiye ediyoruz.
Herkesin zorunlu olarak evlerine kapandığı günlerden geçiyoruz. Kimi insanlar bu #EvdeKal günlerini oldukça verimli geçirirken kimleri de ne yapacağı konusunda kararsız kalıyor. Bize göre kitap okumak en iyi vakit geçirme yöntemlerinden bir tanesi.
Kitap Eki dergisi yazarları olarak evlerimize kapandık ve sizler için dergimizin 4. sayısını hazırlıyoruz. Bu sırada sizler için listeler hazırlamaya karar verdik. Ayrıca listelerimizin devam edeceğini de belirtmekte fayda var.
#1 numaralı listemizde bulunan kitaplar bizim etkisi altında kaldıklarımız… Ve okumanız için sizlere de tavsiye ediyoruz.
Dışarı çıkıp kitabevlerinden kitap temin etmek neredeyse imkansız hale geldi. Şu süreçte kitaplarımızı çoğunlukla internet satış noktalarından temin ediyoruz. Listemizde yer alan kitaplar elinizde varsa dönüp tekrar okumanızı öneriyoruz. Eğer bir liste oluşturup kitap almayı düşünüyorsanız listemizi mutlaka inceleyin.
Her şeyden önce kendinize çok iyi bakın…
1. LONDRA NEHİRLERİ – BEN AARONOVITCH
Hali hazırda okuduğum romanı önereceğim sizlere. Çünkü polisiye ve fantastik edebiyat gibi heyecan verici iki türü birleştirip bir kitap çıkarmış ortaya yazar. Eğlenceli ve sürükleyici bir dili olan bu kitabı okurken evde kalmak o kadar da sıkıcı gelmeyecektir diye düşünüyorum. – Perge Dündar
2. BİR KADININ YAŞAMINDAN YİRMİ DÖRT SAAT – STEFAN ZWEIG
Konsantrasyon süresinin gitgide kısaldığı bu günlere uygun, kusursuz bir novella: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat. Her şeyin mükemmel olduğu bir otelde birden ortadan kaybolan ve genç bir Fransızla birlikte olmak için ailesini geride bıraktığı hızlıca anlaşılan bir kadın, artık yaşlanmış olmanın cesaretiyle hayatının sırrını ifşa etmekten kendini alamayan bir başka kadın, aşkı, aileyi ve bağlılığı sorgulayan bir dinleyici. Stefan Zweig okurları için zamanında bir hatırlatma, ilk kez okuyacaklar için çarpıcı bir başlangıç. – Nazlı Berivan Ak
3. MAVİ LİSTE – WOLFGANG SCHORLAU
Derin devlet, kapitalistler ve polis teşkilatı arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren bir kitap. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından hemen sonra ortaya çıkan Almanya gerçeği, bugün birçok kapitalist ülke ile benzeştirilebilir. Derin devlet bu gün işlerliğini sürdürmüyor mu? Kapitalistler kendi çıkarları uğruna doğayı, hayatı, yaşam alanlarımızı talana devam etmiyor mu? Sizce devlet işlediği suçu, sol örgütlerin üzerine atma yöntemini kullanmıyor mu? Eğer bu sorulara cevabınız evet ise, hadi evet demeseniz bile kafanızda bir soru işareti varsa; Mavi Liste – Dengler’in İlk Vakası size gerçek bir hayatı sunacak, objektif bir dille, vicdanlı bir yaklaşımla. – Gün Çağ Aydın
4. KARANLIK KIZ – ELENA FERRANTE
Leda Floransa’da İngiliz Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Artık büyüyen iki kızını babalarının yanına Kanada’ya gönderdikten sonra boşluğa düşeceğinden endişelense de kendisini beklenmedik şekilde özgür hisseder. Bir sahil kasabasına tek başına tatile gider, tatil ilk başta keyifli gitse de kumsalda karşılaştığı Napoli’li aile onu huzursuz etmektedir. Bu aileyi izledikçe kendi geçmişindeki hikayeler bir bir su yüzüne çıkmaya başlamaktadır. Bu saatten sonra Leda’nın annelikle olduktan sonra yaşadığı var olma savaşını, duygu değişimlerini, tutku ve travmalarını okumaya başlarız. Karanlık Kız, Elena Ferrante’nin dört ciltlik Napoli Romanları için ilk adım niteliğinde. – Pınar Palamutlu
5. MAHCUBİYET VE HAYSİYET – DAG SOLSTAD
Sıradan gözüken hayatıyla işinin gereklerini yerine getiren bir edebiyat öğretmeni Elias… Bir gün derste okuduğu bir metinde daha önce dikkatini çekmeyen ufacık bir ayrıntı keşfediyor ve yaşadığı farkındalık ile geçmişe dönüp hayatını sorgulamaya başlıyor. Böylelikle sıradan hayatını bir anda toplum normlarına uygun olmayan bir seyre sokuveriyor. Yaşadıkları ve hissettikleri ile haysiyet sahibi olayım derken sürekli mahcup duruma düşen Elias’ın bir solukta okunacak hikâyesi, şu günlerde kafanızı kısa süreliğine de olsa tamamen dağıtacak bir kısa roman. – Aynur Kolbay
6. KÜÇÜK AĞAÇ’IN EĞİTİMİ – FORREST CARTER
Küçük Ağaç’ın Eğitimi’ni yaklaşık yirmi yıl önce okumuştum ve o vakitten beri de hep yanımdadır. Zaman zaman yine sayfaları arasında gezinir; insanı, siyaseti, ayrımcılığı, eğitim sistemini duru ve çarpıcı bir dille eleştiren anlatımına kapılıveririm. Şeker Portakalı, Küçük Prens gibi eserlerin içimizi ısıtmasını sağlayan sihri, kendi çocukluğunu anlattığı bu kitapta Carter kesinlikle yakalamayı başarmış. – Özge Arıkal Gönül
7. ARDIÇ AĞACININ ALTINDA – SELÇUK ALTUN
Kitaplar (romanlar) vardır uçarcasına okursunuz. Elinizden bırakamazsınız birbiri ardına çevrilen yapraklar bitmedikçe. Bir yandan o tadı (b)(y)itirmemek için sindire sindire keyifle okumak istersiniz; bir yandan da koşturmak, bir an evvel o merakınızı gidermek istersiniz. Belki de edebiyatın en güzel ikilemi bu.
Nerede kurgu, nerede gerçek, nerede bizimle (okurla) oynuyor bilinmiyor. Yazar gibi sorsam mı: Kendisi biliyor mu? Dalga mı geçiyorsun, biliyor tabii, diye yanıtlıyor romanın öne çıkan karakterleri, daha aklıma gelir gelmez… – Korkut Akın
8. MİLYONLARDAN BİRİ – LOTTA NUOTIO
Tıp fakültesini henüz bitirmiş Suriyeli bir genç doktorun, ülkesinde patlak veren savaşla kesintiye uğrayan hayallerinin öyküsü. Milyonlarca Suriyeli’nin yaptığı, yapmak zorunda kaldığı gibi Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek üzere başladığı trajik göçmen yaşamı nefes kesici bir dille anlatılmış. – Kemal Güllü
9. ASLAN ASKER ŞVAYK – JAROSLAV HAŠEK
Edebiyat tarihinin nevi şahsına münhasır karakterlerinden biridir Şvayk. Onun sıradan bir ahmak olmadığını daha ilk satırlarda öğreniriz: O, sokak köpeklerini cins köpek niyetine pazarlayan, akşamları Prag meyhanelerinde ipe sapa gelmez, ucu bucağı olmayan öyküler anlatan bir halk bilgesidir. Birbiriyle bağlantısı olmayan, hayatın içinde oradan oraya sürüklenen bir maceraya düşer Şvayk. Lakin sürüklendiği her maceraya kendi yorumunu katarak, en kötü durumlardan bile sıyrılmayı başararak, yaşamını sürdürür. Şvayk dikkatli bir şekilde yaptığı “ahmaklıkları” –kutsama ayinlerini rezil edişi, ordunun şifre sistemini çökertişi, Rus esirlerin arasına karışması, Teğmen Lukaş’ı yerin dibine batırışları- anlatırken, onun otorite karşısında duruşunu, savaşın anlamsızlığını savunuşunu anlamaya başlarız. Max Brod Şvayk’ın bir gün Don Kişot ve Gargantua ile anılacağını söylemişti. Kafka’nın eserlerini gün ışığına çıkarırken ki sezgileri burada da işlemişe benziyor. Şvayk ustalarıyla omuz omuza tüm dünya halklarını güldürerek aydınlatmaya devam ediyor. – Doğuş Sarpkaya
10. KÜÇÜK ÇİÇEK – LOSI HAVILLIO
Arjantinli yazar Losi Havillo ile ilk buluşmamızı gerçekleştirdiğimiz Küçük Çiçek; aşk, hayat, ölüm, depresyon, anksiyete, sarsılma ve tüm bu duygu durumları içerinde kendine gelmeye dair ezberlerin bozulup, huzurun kaçtığı, kelimenin tam anlamıyla eşik atlatan bir roman.
Adını, itici gücünü ve mottosunu, Sidney Bechet’in 50’lerin ünlü caz klasiği Petit Fleur’dan alan Küçük Çiçek’in tüm yolları bu nefis caz klasiğinin son dörtlüğüne bağlanıyor:
Korkma
Bir kalbin derinlerinden koparılan
Küçük çiçek
Asla ölmez! – Aynur Kulak
11. BİR KADININ PORTRESİ – HENRY JAMES
Henry James bu romanında bir dış görünüşü değil bir kişiliği anlatır. Kitabın özü, yargılarının doğruluğundan şüphesi olmayan İsabel Archer’ın deneyimleri ile aşama aşama bilinçlenme sürecidir. Yaşama kendi gözü ile bakmaya çalışan İsabel, kararlarının özgür seçimlerine dayanmadığını anladığında artık çok güçlüdür. – Önder A.
12. ÂŞIKLAR BAYRAMI – KEMAL VAROL
Kemal Varol’un güzel romanı Heves Ali ile Yusuf’un yol hikayesi… Uzun yıllar babadan ayrı kalmış bir oğul ile yıllar sonra oğlunun karşısına elinde saz ve ahşap bavulla çıkıp gelen saz aşığı bir babanın hikayesi, Aşıklar Bayramı. Babanın son isteği olan Kars’taki Aşıklar Bayramına katılmak için yaptıkları yolculuğa çıkıyoruz okudukça. Bir oğul ile babanın yıllar sonra olan karşılaşması ve hesaplaşmasına tanık oluyoruz. Geçmişi anlarken kızgınlıkların, pişmanlıkların ve aşkların artık babayla vedalaşmaya dönüştüğünü okuyoruz içimize işleyen satırlarda. Bu yolculuğa Anadolu kasabaları, insanları, inançları ve türküleri eşlik ederken geçmişe olan bağlılık her durakta can buluyor.
“Bir insanı son kez gördüğünü peşinen bilmenin acısı hiçbir acıya benzemiyordu” biraz da bu acının hikayesi Aşıklar Bayramı. – Serdal Keskin
13. ZORBA – NİKOS KAZANCAKİS
Ne zaman kütüphaneme elimi atsam dokunduğum ilk kitap Nikos Kazancakis’in Zorba’sı olmuştur. İlk okuduğum zamandan bugüne bazı kısımlarına dair bakış açım değişmiş olsa da, kitabın özünden aldığım duygu halen artmaya devam ediyor. Bu kitap, iki insanın birbirine karşı besleyebileceği dostluk, sevgi ve yoldaşlığın manifestosudur. Aynı zamanda kişinin kendisi ile girişebileceği muazzam bir hesaplaşmanın romanıdır. – Serkan Atak
14. NAİF. SÜPER – ERLEND LOE
Umutsuzluğun hepimizi sardığı bu günlerde, sizlere Erlend Loe’nin Naif. Süper kitabını öneriyorum. Yaşarken “başarılı” olmadığınızı, bir şekilde hayata uyum sağlayamadığınızı düşündüğünüz zamanlar mutlaka oluyor. Bu romandaki genç kahramanımız bu hisle baş etme yöntemini bize anlatıyor. Listeler, oyunlar, basit alışkanlıklar… Her şeyi bırakıp kaçmak mı, yoksa her şeye rağmen kalmak mı? Türkiye’de de okur kitlesi olan Norveçli yazarın her zamanki eğlenceli-sade üslubunun en iyi örneklerinden biri olan bu romanı, dünya üzerinde pek çok dile çevrildi. Henüz tanımayanlar için güzel bir başlangıç! – Günnur Aksakal
15. AZİZLER VE ÂLİMLER – TERRY EAGLETON
Marksist edebiyat kuramcısı Terry Eagleton’ın tek romanı olan Azizler ve Âlimler 1916 İrlanda’sında başlayan sıradışı hikayesiyle okuyucuyu sararken felsefi niteliği elden bırakmıyor. Farklı kültürler ve farklı şehirler üzerine örülü bu hikayede devrimden felsefeye, hayattan boşvermişliğe kadar uzanan fikirler St. Peterburg, Viyana ve Dublin arasında geçen keyifli bir fikir romanı olarak karşımıza çıkıyor. – Ecem Güler
16. YERDENİZ – URSULA K. LE GUIN
Bilimkurgu ve fantastik kurgunun başarılı kadın yazarı Le Guin’in Yerdeniz serisini evde kaldığımız bu günlerde okumanın tam zamanı. Büyüme, cinsellik, doğum, yeniden doğum, ölüm, yıkım ve özgürlük temalarının yer aldığı çeşitli öyküler, kendi yolculuğumuz ve arayışımız ile ilgili bize işaretler verecek, yaşadıklarımıza yeniden bakmamızı sağlayacak, ufkumuzu açacak ve bilmediğimiz dünyalarda düşle gerçek arasındaki karakterler ile dost olup bize yaşamı yeniden hatırlatacak. – Seda Elhan
17. DOKTOR JİVAGO – BORİS PASTERNAK
Rus yazar Boris Pasternak’ın ilk ve tek romanı olan Doktor Jivago, yazara 1958 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırmıştır. Doktor Jivago, dönem eleştiri romanı olarak da görülebilir.
Sovyet Rusyası dönemine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Bu nedenle roman Sovyet Rusya döneminde uzun bir süre yasaklanmıştır. Sosyalist devrimin ilk adımları olan 19. yüzyılın ilk başlarında başlayan eser baş kahraman olan Doktor Jivago üzerinden 40 yıllık bir süreçle ikinci dünya savaşının sonuna dek sürer. Bu 40 yıllık süreçte eser, yalnızca Sovyet Rusyasını değil dünyanın herhangi bir yerinde olan büyük siyasal ve toplumsal psikolojiyi de irdeler. Bununla birlikte savaşın ve cephelerin barut kokusuyla zihin körelttiği yerde dahi aşk vardı. Yuri yani Doktor Jivago, Lara ile karşılaştığında “sanki başka dünyadan gelmiş bir kız” der. Lara, savaş içinde bilek savaşçısı olan Yuri’den, aşk cephesinde cenk veren bir de yürek savaşçısı yaratmıştır. – Erdal Büyüktaş
18. FEO VE KURT – KATHERINE RUNDELL
Rusya’nın karlarla kaplı topraklarında Feo adında bir kız çocuğu, annesi Marina ile birlikte kurt vahşileştirme işi yapmaktadır.
Rus aristokratları arasında kurt beslemek bir süredir modadır. Ne var ki kurtlar çocuklar gibidir. Dünyaya uslu durmaya gelmezler. Tutsaklıklarını düşes poposu ısırarak, kont parmağı kopararak sonlandırırlar.
Feo ve Marina, General Rakof’un bölgeye gelişiyle zor günler yaşamaya başlarlar.
Feo ve asker kaçağı arkadaşı İlya, kurtlarıyla birlikte St Petersburg’a doğru yola çıkarlar. Yolculukları sırasında Çar’ın subaylarının zalimliğini ve Bolşevik Devrimi’nin ayak seslerine şahit olacaklardır.
Yaşadığımız izolasyon günlerinde içinizi ısıtacak bir roman.
10 yaş üzerindeki tüm iyi roman okurlarına. – Güzella Bayındır
19. BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU – ITALO CALVINO
Birkaç bölüm okuduktan sonra bu kitabın hiç de güle oynaya okuyacağım bir kitap olmadığını iyiden iyiye anladım. Ancak kararlıydım, aralarda yakaladığım şirin bölümler hiç fena değildi. Devam etmeliydim.
Yazar her bölümde; ne kadar yetenekli olduğunu tam anlamıyla gösterirken, benim de kafamın iyice karışmasına neden oluyor. Bu nasıl bir hayal gücü, ne kadar çok malzeme inanamıyorum. Ciddi ciddi buraya kadar ucundan biraz araladığı konuların her birinden ayrı bir kitap yazabileceğini düşünüyorum. Bunca konuyu böyle cömertçe eritiveriyor olması ilginç. Ne yapmak istiyor bu yazar anlamıyorum. Şimdiye kadar hiç bir kitabı bu kadar şaşırarak okumadığımı fark ediyorum.
Bence Calvino beni seviyor. Evet evet beni seviyor. Onun sevmediği artık çok sıradanlaştığını düşündüğü döneminin ve çağdaşlarının yazım biçimleri. Bu nedenle bütün sınırlarını zorluyor, yeni bir kapı açmaya, suyun yönünü değiştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken, hem onlar gibi hatta onlardan daha iyi-kötü yazabileceğini ortaya koyuyor hem de zeka, yetenek ve bilgisine olan aşırı güvenle onlarla alay ediyor. Yoksa ben zavallı okura bu zulmü niye yapsın? O beni seviyor, seviyor değil mi? – İclâl Nur
20. DÜNYADAN AŞAĞI – GAYE BORALIOĞLU
Gaye Boralıoğlu’nun İletişim Yayınları’ndan çıkan romanı “Dünyadan Aşağı”; kendimizle baş başa kaldığımız şu günlerde, hayata dair düşüncelerimizi derinleştirmemize sebep olacak biriyle, Hilmi Aydın’la tanıştırıyor. O, her gün yanımızdan geçen, karşımızda oturan, birlikte yürüdüğümüz ama bir türlü en derinine inecek kadar yakından bakmaya, tanımaya cesaret edemediklerimizden. Değişmeye, yaşamına anlam yüklemeye çalışsa da bu Hilmi gibi biri için imkansıza yakındır; o bir iflah olmazdır aslında. Bugünün Oblomovudur sanki; kendi deyişiyle “Al canımı da kurtulayım, bir baltaya sap olamadım çünkü.” Başta Hilmi’ninki olmak üzere karakterlerin psikolojik durumlarının kuvvetli analizi hikayenin içine çekilmemize sebep oluyor; Hilmi’nin kafasının içinde, olayların tam ortasında buluyoruz kendimizi. Gaye Boralıoğlu’nun su gibi akan bir dili var; o su daha ilk satırdan okuyucuyu alıp bir andan diğerine, lokantanın masasından Hilmi’nin televizyon izlediği koltuğa, oradan tutun Balat sokaklarına taşıyor. – Gökçesu Özgül Kalafat
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI