Gergedan, Mine Söğüt’ün edebi yeteneğini bir kez daha ortaya koyarken, sıradanlıktan sıyrılmak isteyen okurlar için biçilmiş kaftan olarak raflarda duruyor.
Mine Söğüt’ün Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan son kitabı Gergedan, var oluştan bugüne dek, otoriter adımlarla gelişimini sürdüren insanın, ailenin ve devletin bam teline dokunuyor. Kitap; acizliği, yetileri, hisleri ve tüm canlılığıyla insanın, yaşama nasıl entegre olduğunu, karşısında dururken, nasıl ona dönüştüğünü soyut tasvirlerle anlatan müthiş bir sorgulayıcı.
Samuel Beckett’le birlikte absürt tiyatronun öncülerinden kabul edilen varoluşçu yazar Eugen Ionescu’nun Gergedanlar adlı oyunundan esinlenilen kitap, Mine Söğüt’ün güçlü edebi diliyle bir başyapıta dönüşüyor. 1930’larda insanların ve kurumların faşizme teslim olmasına şahit olan Ionesco, yazdığı oyunda Nazi dehşetini, insanların gergedanlaşmaya alışması biçiminde yansıtıyor. Bu teslim oluş, kara mizah ile eleştirilirken, kalın zırhlı, iri cüsseli ve yalnız yaşayan bir hayvan olan gergedan, Nazileri temsil ediyor. Ioenesco’nun kalemi ile oyunda, insanların birer birer gergedana dönüşmesi ise egemen fikrin önlenmez yayılışını sembolize ediyor.
İnsan, içinde bulunduğu dipsiz kuyuya nasıl girmiştir? İtilmiş midir yoksa kendi iradesinin tecellisi midir içinde sürüklendiği bu hayat?
“Varlığımın intikamını almak için yola düşeceğim”
“Varlığımın intikamını almak için yola düşeceğim” diyor Mine Söğüt, giriş sayfasında. Verdiği ipucu, biraz olsun hayalimizde canlandırıyor nelerle karşılaşacağımızı. İsteklerinin çok uzağında bir yer ve zamanda, onun için kurulmuş sahnede rolünü canlandırırken betimlediği karakterler, esasında varlığa dair açığa çıkan öfkeyi tarifliyor bize. Elbette bu öfke, gittiği her yere bırakıyor tohumunu. Her öyküde kullanılan ve insanın zalimliğinden nasibini almış hayvan imgeleri, bunun göstergelerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Gergedan, esas olarak güncel olaylar üzerine kurulu bir öyküler toplamı. Türkiye’de ve dünyada yaşanan güncel olayların ne kadar “parlak” olduğunu hesaba katarsak, kitap da o kadar açıklayıcı oluyor. Şair Lale Müldür’ün “Anne Ben Barbar Mıyım” kitabına ithafen, bir bölümde geçen baba ve oğul arasındaki diyalog, yaşadığımız çağın en belirgin özelliği olan “kötülüğün sıradanlığına” dikkat çekiyor:
“Barbar mıyız? Barbarız tabii. Ve barbarlık iyi bir şeydir. Barbar olmasak sevişemeyiz, avlanamayız. Barbarlık rekabet demektir. Çalışıp işimizde bile başarılı olamayız. Barbar olmasak bu evi, bu hayatı unut.”
Kitabın en ayırt edici özelliklerinden biri, olay örgüsünün gerilimli bir dile bürünmesi ile okurun hayal dünyasına ve özellikle bilinçaltına dokunması. Karakterlerin gelgitli ruh halleri ve üzerine sık sık vurgu yapılan “şüphe” kavramı, Gergedan’ı aynı zamanda fantastik bir karaktere sokuyor. Bu yapı, Bahadır Baruter’in de çizimleri ile bütünleşip, okuru kendine sıkıca bağlıyor. Diğer yandan, dünya var olduğu sürece var olacak olan “umut” da hikayelere azar azar serpiştirilmiş şekilde karşımıza çıkıyor. Bahsi geçen en can alıcı meselelerden birisi de, dört duvarla çevrelenmiş solgun bir hayata ve şiddet sarmalına hapsolmuş kadınların yaşamı. Yazar burada, “Kadınların Derisini Yüzen Adamların En Yakışıklısı” adlı öyküde, lafı tam da gediğine oturtuyor: “O adamlar… Keserler. Saçlarınızı keserler. Yüzerler, derilerinizi yüzerler. Severler, sizi bir severler, ölürsünüz.”
Diyalektik diyor ki; her şey bir gün karşıtına dönüşür
Hayatı yakaladığımız yerin tam olarak neresi olduğunu kestiremeyince ve en önemlisi buna kendimiz karar veremeyince, düştüğümüz boşluğun ucu bucağı görünmez oluyor. Gergedan bu sonsuz boşluğu her hikayede beynimize iyice kazıyor. Ancak içinde savrulup durduğumuz kısır döngüde hiç payımız olmadığını söylemek doğru olmaz elbette. Ionesco’nun asıl metninde Gergedan’a dönüşmeye başlayan ilk insanlar, eşinin dostunun hiç ummadığı kişiler. Yani diyebiliriz ki; itiraz mekanizmasının çökmesiyle hızını artıran bu yayılmacı dönüşüm, sıradanlaştırma ve içselleştirme yoluyla, karşısında durduğu şeye dönüşen insanların hikayesi esas olarak. Bize anlatılan da, bu hikayenin hem içinde hem dışında durabilme yetisine sahip olma halimiz. Yanlış giden ne varsa farkına vardığı halde onların bir parçası olmaktan kaçamayanların ve üstelik buna teslim olarak sempati duymaya başlayanların büyük payı var Gergedan’da.
Büyük Küfür Kitabı, bütün bunları müthiş bir cezbedicilik ile belleğimize kazırken, her öykünün sonunda bizi derin sorgulamalara sevk ediyor. Bir olay örgüsü başlarken, bir anda beliriveren zamansızlık ve mekansızlık mefhumları, sürükleyiciliğin temel taşlarını oluşturuyor.
Nihayetinde, 2019’un en çarpıcı kitaplarından biri olan Gergedan, Mine Söğüt’ün edebi yeteneğini bir kez daha ortaya koyarken, sıradanlıktan sıyrılmak isteyen okurlar için biçilmiş kaftan olarak raflarda duruyor.
|
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı - 4 Mart 2019
- Saramago’dan eşsiz bir yolculuk hikayesi: Filin Yolculuğu - 18 Temmuz 2018
- Çölün kıyısı, var olmanın müthiş ağırlığı: Yedi Taş - 19 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI