Tespih ağacının gölgesinde bülbülü öldürmek ya da öldürmemek…

CSkY-S2XAAArFfeHarper Lee adı kitabı ile bütünleşmiş bir yazar olarak yer etmiştir hafızalarda. Neredeyse “Bülbülü Öldürmek” ile Harper Lee demek arasında bir fark yoktur. Kuşkusuz, yayınlandığı 1960’ta büyük yankı uyandıran, 1961 yılında Pulitzer Ödülü alan bu kitabın sonraki on yıllarda da sürekli yeni okuyucularla buluşması, temel aldığı evrensel değerler ve hümanizma, bir kız çocuğunun gözünde 1930’lu yılların Amerika’sında küçük bir güney kasabasının başarı ile resmedilmesi ilk akla gelenlerdir. Ancak, kitabın aynı zamanda 2015’in başlarına kadar yazarın tek kitabı olarak bilinmesinin de payını göz ardı etmemek gerekir.

2015 yılının başında Lee’nin avukatı aracılığı ile yapılan basın duyurusunda öğrendik ki, aslında “Bülbülü Öldürmek”ten önce yazılan ancak hiç yayınlanmayan Harper Lee kitabı ile bu yıl içinde tanışacağız. Harper Lee, 1957’de tamamladığı orijinal adı “Go Set a Watchman” olan kitabını J.B. Lippincott Company’e teslim eder. Editörü Tay Hohoff, hikâyeden etkilense de Lee’ye karakterinin geçmiş anılarının dikkat çekici olduğunu, o yüzden de çocukluğunu anlatan bir çalışmanın daha iyi olacağı yönünde tavsiyede bulunur. Lee, Hohoff’la temas halinde iki yıl boyunca çalışır ve “Bülbülü Öldürmek” kitabı ortaya çıkar. Böylece, “Go Set a Watchman” bir kenara bırakılır.

Türkçeye geçtiğimiz Kasım’da “Tespih Ağacının Gölgesinde” adıyla çevrilen Lee’nin ilk yazdığı kitap olan “Go Set a Watchman”, Temmuz 2015’te Amerika ve İngiltere’de yayınlandı. On yıllardır çocukluk serüveni ile tanıdığımız kahramanımızın yirmili yaşlarına tanıklık edecek olmanın heyecanının yanı sıra, yazarın yazım sırasının tersini takip edecek olmak da okuyucular açısından ilgi çekici bir başka noktaydı.

Kitap, Amerika ve İngiltere’de yayınlanmadan önce, birçok tartışmanın konusu oldu. Bunlardan en önemlisi kitabın ortaya çıkışını kuşkulu bulan kesimin dile getirdikleriydi. Yıllarca kitap yazmayan, sağlığını yitiren ve koruyucusu kız kardeşinin ölümünden iki ay sonra gelen “Lee’den yeni kitap” duyurusuna karşı temkinli yaklaşımlar sergilendi. Hatta bazı yayıncılar boykot çağrısı bile yaptı. Harper Lee’nin yaşı itibarı ile karar verme noktasında etkili olamayacağına dönük tartışmalar üzerine, Alabama’da yetişkin istismarının söz konusu olup olmadığını incelemek üzere uzmanlar Lee ile görüşerek böyle bir durumla karşılaşmadıkları yönünde görüş bildirdiler. İtiraz noktalarından biri de, Lee’nin çok titiz bir yazar olduğu, yıllar önce kaleme aldığı, üzerinde çalışılması gereken kitabının bu şekilde yayınlanmasının yazara haksızlık olacağıydı.

Sonuç olarak “Go Set a Watchman” Türkçe adı ile “Tespih Ağacının Gölgesinde” yayınlanmış, ilk okuyucuları ile buluşmuş oldu. “Bülbülü Öldürmek” kitabını bilenler açısından en şaşırtıcı nokta kuşkusuz Atticus Finch karakterindeki değişimdi.

“Tespih Ağacının Gölgesinde” kitabında ana karakterlerden Atticus Finch ırk ayrımcı bir kimlikle aynı noktaya düşerken, bu özelliğine “Bülbülü Öldürmek”te yer verilmediği gibi hümanist yönü ön plana çıkarılıyordu. Üstelik de ilk kitabın olumlanan, çoğu okuyucunun hayranlığını kazanan temel karakterlerinden biriydi. Bülbülü Öldürmek, Lee’nin babasının da bir avukat olması, aynı zamanda kendisinin de Alabama’da Monroeville adlı bir kasabada büyümesinden dolayı yarı otobiyografik bir roman olarak kabul ediliyor. Bunun dışında, editör Hohoff’un ilk kitabı biçimlendirirken içinde bulunulan süreçten, aynı zamanda da hümanist bir insan hakları savunucusu ile ilgili biyografik bir kitabı 1959’da tamamlamasından dolayı, Lee’yi etkilemiş olabileceği iddia ediliyor. “Tespih Ağacının Gölgesinde” kitabında karşımıza çıkan Atticus Finch ile “Bülbülü Öldürmek”teki Atticus Finch arasındaki fark, ana karakterin çocukluk ile yetişkinlik dönemindeki algı farkı ve pek tabii ki değişen koşullar üzerinden gerekçelendiriliyor.

***

Hikâyemiz, 1950’li yılların Amerika’sında Alabama’da bulunan Maycomb adlı küçük bir kasabada geçiyor. Kitabımızın yazarının Alabama’da büyüdüğü kasaba olan Monroeville’in 2010 yılında nüfusunun 6519 olduğunu göz önüne alırsak, 1950’li yıllardaki Maycomb’un küçüklüğü hakkında bir fikrimiz olmuş olur. Yıllardır yaşadığı New York’tan kasabayı ziyarete gelen kahramanımız yirmili yaşlarında genç bir kadındır artık. Dışarıdan bir gözle kaleme alınan kitapta Jean Louise Finch nam-ı diğer Scout’un, doğup büyüdüğü kasabada siyahlar ve beyazlar arasında yükselen tansiyona ve kent kır çelişkisine tanıklığını izliyoruz. Yan öykülerle beslenmeyen bir biçimde, bölgedeki beyaz insanların giderek kimlik kazanan, eşit haklar talep eden siyahlara karşı geliştirdiği tepkinin haklılığının ısrarla anlatıldığı kahramanımız, soyut bir eşitlik söylemini dile getiren bir noktadan taşra muhafazakârlığı karşısında büyük bir çaresizlikle karşı karşıya kalıyor. Bu arada dengeleri alt üst etmekle, henüz hak etmedikleri eşitlik talebinde bulunmakla itham edilen siyahların sesini temsilen herhangi bir karaktere ise kitapta rastlamıyoruz. Her ne kadar romanda anlatılan taşra muhafazakârlığı bizlere tanıdık gelse de, özellikle kitabın sonlarına doğru Amerika’da ikinci savaş sonrası dönemde siyahların toplumdaki konumu hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı duyuyoruz. Kitapta siyahlarla ilgili bir kaç olaydan bahsedilse de, bu anlamda yeterli veriye ulaşamıyoruz.

***

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yetkilileri 1950’li yılların başında, uluslararası alanda, siyahlara yönelik uygulamalarından ötürü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) karşısında zor durumda kaldıklarını tespit ediyorlar. ABD’nin özellikle Güney kesiminde 17. yüzyıldan itibaren beyaz ırkın ekonomik ve politik anlamda etkinliği ancak II. Dünya savaşından sonra gerileyebiliyor. 50’li yıllarda ırkçılığa karşı çıkan insan hakları hareketlerine en sert tepkiler güney eyaletlerinden geliyor. Romanımızın geçtiği Alabama’da bu eyaletlerden biri… Federal Hükümetin belirlediği Güney eyaletleri şu şekilde sıralanıyor: Alabama, Arkansas, Delaware, District of Columbia (D.C.), Florida, Georgia, Güney Carolina, Louisiana, Marlyand, Mississipi, Oklahoma, Tennessee, Virginia ve Batı Virginia. Aşağıda sıralanan olaylar, siyahlarla beyazlar arasında artan gerilim hakkında bir kaç ipucu veriyor.

Mayıs 1954’te Anayasa Mahkemesi’nin devlet okullarında siyah ve beyaz öğrencilere yönelik “ayrı fakat eşit” uygulamasını ortadan kaldıracak bir karar almasına özellikle Güney eyaletleri karşı çıkıyor. Örneğin, Alabama’da, 23 siyah çocuğun beyazların gittiği okula gitmesi mahkeme kararına rağmen engelleniyor. Mississippi’de sadece beyazların gidebildiği özel okullar açılırken, Virginia’da mahkeme kararının uygulanması beyazların protestolarından dolayı bir yıl erteleniyor.  1954-55’te Mississippi’de iki siyah aktivist öldürülüyor. 1955’te siyah bir kadın aktivist beyazlarla siyahların ayrı ayrı bindiği otobüste, bir beyaza yerini vermediği için tutuklanıyor. Bunun üzerine bir yıl boyunca devam eden eylemler sonucunda Federal Mahkeme otobüslerle ilgili uygulamayı kaldırıyor. Ancak kadın, Alabama’da beyazlar tarafından taciz edildiği için taşınmak zorunda kalıyor. 1958’de Birmingham Alabama’da Baptist Kilise Ku Klux Klan üyelerinin saldırısına uğruyor ve dört kız ölüyor.

1954 – 1968 arası ABD’de, siyahların eşit haklar için yoğun örgütlü sivil eylemler içerisinde olduğu aynı zamanda beyazların da eyalet bazında eşit haklara karşı mücadeleye giriştiği bir dönem olarak tanımlanıyor. Kitabımızda da geçen, National Association for the Advancement of Colored People (NAACP) -Siyahi İnsanların Gelişmesi için Ulusal Birlik-, 1909’da Afrikalı Amerikalıların sivil hakları için kurulan ve hâlihazırda varlığını devam ettiren bir örgütlenme. Ancak bu örgütlenme, 1950li yıllarda ırkçı uygulamaları destekleyen beyazlar tarafından Hristiyan uygarlığa karşı bir tehdit ve komünist bir yapılanma olarak niteleniyor.

***

Küçük kasabalarda, ilçelerde yetişmiş çoğu insanın çocukluğunda etkilendiği, hayata bakışını belirleyen bir aile büyüğü mutlaka vardır. Hatta dost sohbetlerinde hikâyeleri de anlatılır bu aile büyüklerinin. Ancak gün gelir o çocukluk kahramanımızın daha büyük, daha derin mevzular söz konusu olduğunda çok uzağımızda kaldığını fark ederiz. Harper Lee, 1963’te Monroeville Alabama’da yaşarken kendisi ile yapılan bir röportajda, Bülbülü Öldürmek kitabının, herhangi bir şeyi savunmaktan ziyade evindeki insanların hatırası olduğunu ifade ediyor. “Tespih Ağacının Gölgesinde” kitabına da aynı bakış açısı ile yaklaşabiliriz. Bu durumda kitap bize, Güneyin tutucu, muhafazakâr, ırkçı yaklaşımlarının kalkış noktalarını kahramanlarının kendi ağzından açık ve net olarak ifade etti diyebiliriz. Artık onları daha iyi tanıyoruz…

Rahşan Sönmez
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çocukların Kaleminden…

Read Next

Ercan Kesal’ın ilk romanı: Zübükler dünyasında “Nasipse Adayız”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *