Şebnem İşigüzel’in Gözyaşı Konağı herkeste farklı bir tat bırakacak. Tıpkı konu üzerinde KitapEki’nde iki farklı fikri ortaya çıkardığı gibi.
Dönem romanları meşakkatli romanlardır. Yazarın romanı yazarken birebir tarihe uyma zorunluluğu vardır. Bu uygunluk durumunu yaratmak içinse döneme dair ciddi bir araştırma yapması gerekir. Döneme dair kurduğu hakimiyeti romanın karakterlerine yedirmesi, diyalogları buna göre kurması ve her şeyin dışında dönemin toplumsallığına uyması gerekliliği vardır. Şebnem İşigüzel daha önce kaleme aldığı Venüs’ten hareketle bu konuda oldukça deneyimli bir yazar.
Örneğin, Ahmet Ümit’in Elveda Güzel Vatanım isimli son kitabı da bir dönem romanıydı. Tarihin önemli bir kesitini bize Şehsuvar Sami’nin mektuplarıyla vermişti. Dönem romanlarının, ilgili olduğu tarihsel süreç içerisindeki yaşantıyı iyi anlatabildiği takdirde romanın “tadından yenmeyeceğinin” göstergesiydi. Elveda Güzel Vatanım aşkın ve siyasetin iç içe geçtiği, politik tercihlerin, kaybedilen yılların, ihanetlerin, politik çalkantıların senkronize bir anlatımına sahipti. Tabi ki bu romanı bu kadar beğendiren asıl unsur Ahmet Ümit gibi ustanın kaleme almış olmasıydı.
Yazarların ürettiği metinlerin farklı duyguları aktarmasının doğallığının yanında okuyucunun da bu metinlere farklı yaklaşımlar geliştirmesi son derece doğaldır.
Elbette ki romanlara dair yaklaşım geliştirirken kendi beğenilerimiz ve deneyimlerimiz üzerinden hareket ediyoruz. İlgili edebi metne ilişkin değerlendirmelerimizin, içerisinde karşıt fikirleri de barındırmasından yanayım.
Son dönem okuduğum ve bilgisine sahip olduğum romanlar üzerinden şöyle bir şeyi söylemenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Genel anlamda toplumsal meselelerden kaçış için aşk temasının kullanıldığı kanaatindeyim. Bu akımı daha çok televizyon dünyasının parıltılı dizilerine benzetiyorum. Böylesi bir yaklaşımın insanları memleket ve dünya gerçeğinden uzaklaştırdığı kanaatindeyim.
İş bu yazıyı, Güzella Bayındır arkadaşımın Gözyaşı Konağı üzerine yaptığı değerlendirmesinden sonra yazmaya karar verdim. Güzella’nın ortaya koyduğu değerlendirmesinde katıldığım ve katılmadığım yönler olduğunu belirtmek isterim. Gözyaşı Konağı’nı değerlendirirken vurgulanması gereken bir takım olgulara değinmediğini düşünerek, romanın olumlu yanlarına yazısında yeterli düzeyde yer vermediği kanaatindeyim.
Şebnem İşigüzel, İletişim Yayınları’ndan yayınlanan Gözyaşı Konağı isimli kitabında zor bir işe kalkışmış ve okuyucusunu eskiden kaleme aldığı kitaplarına nazaran toplumsal meselelerin içine daha çok çekmiş diye düşünüyorum. Romanın kurgusunun geçtiği döneme dair objektif yaklaşımlarla Vuslat Emine’nin ne tür koşullarda yaşam sürdüğünü anlamakta fayda var.
Birincisi
Dönemin en zengin ailelerinden birinin kızı olan Vuslat Emine, “gayrimeşru” çocuğunu gözlerden uzak bir şekilde dünyaya getirmesi için Ada’ya gönderilir. Burada ortaya çıkan iki yaklaşım vardır. Ailenin erkeklerinden kaçırılarak gözlerden uzaklaşması sağlanır. Diğer bir yaklaşımsa ailenin kadınlarının Vuslat Emine’ye kötü davrandığı gerçeğidir. Erkeklerin kadınlara toplumsal cinsiyet rolleri açısından yaklaşımına bakacak olursak meselenin erkek egemenliğine içkin olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Kadınların da böylesi bir meselede erkekten daha “erkek” yaklaşımları ise erkek egemenliğinin ideolojik tahakkümü olarak değerlendirilmelidir.
Şebnem İşigüzel romanını kaleme alırken son derece önemli bir ana fikir üzerinden hareket etmiş. Bu bağlamda erkeklerin “gayrimeşru” çocuk doğuracak olan Vuslat Emine’ye yaklaşımı ve kadınların ise kadın dayanışmasına uzak davranışları ise dönemsel olarak ele alınmalıdır. İdeolojik hegemonyanın kadın-erkek ilişkilerini belirlemekte önemli bir faktör olduğundan hareketle, kadın dayanışmasına gerek varken bu dayanışmanın ortaya konmamasının kadının değil onu etkisi altına alan erkek egemenliğinin suçu olduğunu unutmayalım. Şebnem İşigüzel karakterlerine hayat verirken dönemin davranış biçimlerine uygun davranmış.
İkincisi
Burjuva hayatı içerisinde menfaat ilişkilerinin oldukça belirleyici olduğu fikrine sanırım hepimiz katılırız. Gözyaşı Konağı’nın “sakinleri” ve ailenin tüm bireylerinin de bu tip bir yaşam tarzına ve karakterlere sahip olmasını yadırgamıyorum. Sınıfsal mücadelenin henüz belli bir olgunluğa ulaşmadığı bir dönemde Bedriye Kalfa gibi bir karakterin özünde sınıfsal nedenlerle açıklanabilecek olan ikiz kız kardeşine dair hasetini görmezden gelmeyelim. Henüz dönem Osmanlı dönemi…
Üçüncüsü
“Bu memlekette olmayan bir şeyi tahsil ettim ben” sözleriyle romana damgasını vuran Mehmet ise kitabın önemli karakterlerinden biri. Menfaat ilişkilerinin, mutsuz bir atmosferin içinde güneş gibi parlayan bir karakter. Elbette yine aşk var tam bu noktada. Romanların kurgusunda aşka yer verildiğinde okuyucu daha fazla derinlik bekliyor. En azında ben de derinlik bekleyenlerden bir tanesiyim. Tabi ki bu tartışmanın da göreceli olduğunu ihmal etmemek gerekir.
Sonuç olarak
Güzella Bayındır’ın edebi değerlendirmelerini son derece önemserim. Kendisinin ‘iyi edebiyat’ dediği kitaplar hakikatten son derece iyidir. Ama ilk defa, ‘beğenmedim bu romanı’ dediği zaman da itiraz etme hakkımı kullandım. Şebnem İşigüzel’in Gözyaşı Konağı herkeste farklı bir tat bırakacak. Tıpkı konu üzerinde KitapEki’nde iki farklı fikri ortaya çıkardığı gibi.
- Gözyaşı Konağı | Ada 1876
- Yazar: Şebnem İşigüzel
- Sayfa Sayısı: 250
- Mayıs 2016
- İletişim Yayınları
- Kehribar Geçidi’nden Tadımlık… - 29 Kasım 2021
- Kitap Eki Dergisi 7. Sayı Çıktı! - 15 Temmuz 2020
- Kitap Eki Dergisi 15 Ocak’ta Okurlarıyla Buluşuyor - 1 Ocak 2020
FACEBOOK YORUMLARI