HÂLÂ BİR KANALINIZ YOK MU?

Anıl Nişancalı, Uzay Gazinosu isimli romanında pek çoğumuzun ciddiye almadığı, ciddiye alanlarımızın da yanlış anladığı bir meseleyi sapasağlam yorumlamayı başarmış. Empati yapması zor görünen sosyal ilişkiler ve kodlar arasından her birimizin içlerine uzanan kısa yollar kurgulamış.

“Merhaba arkadaşlar, kanalıma hoşgeldiniz.” Çağımızın en popüler görünürlük mecralarından biri Youtube ve memleket gençliğinin zikrettiği bu “kanal”, “kanalım” ifadeleri çok büyük popülarite anlamına geliyor. Kanal sahibi olmanın getirisi olan tanınma ve bilinme olgusu son yıllarda büyük bir akım haline gelmiş durumda. Takipçi sayıları büyük kazançlar anlamına gelebiliyor. Peki ama takipçi nasıl kazanılıyor? Anıl Nişancalı, yeni romanı Uzay Gazinosu’nda bu meseleyi ele alıyor. Romanın kahramanı Caner, kendi hikâyesini anlatmaya sondan başlıyor.

Yazar Anıl Nişancalı 1992 Bakırköy doğumlu. Sırasıyla Evren Bozması ve Leyla Sert Bir Nota’dan sonra İthaki Yayınları’ndan çıkan Uzay Gazinosu, yazarın üçüncü romanı. İlkokulda Ferhan Şensoy kitapları okurken yazmaya merak sarmış. Çeşitli mecralarda hikâyeleri yayınlanmış. Haliç Üniversitesi’nin Tiyatro Bölümü’nde Müşfik Kenter’in de öğrencisi olan yazarın iki de sahnelenmiş tiyatro oyunu var. Üç kedi ve bir köpekle yaşıyor.

Youtuber Caner, kanalında takipçi kazanmaya çalışan bir ergen. Örnek aldığı, gıpta ettiği bir başka Youtuber’ın etkinliğine davetsiz bir şekilde giriyor ve orada şansı yaver gidiyor. Youtuber ile tanışmayı başarıyor, birdenbire bir kadın arkadaş ediniyor ve kendini sahnede buluyor. Hemen oracıkta yani sahneye çıktığı ilk dakikalarda şöhretin ne menem bir demir leblebi olduğunu öğreniyor.

Hangimiz anne ve babamızdan çekmedik ki ergenlikte? İşte bizim Caner özellikle baba bataklığına saplanıp hababam patinaj çekenlerden. Şöhret basamaklarını tırmanmak şöyle dursun, roket hızıyla stratosfere uzanan yolculuğunun daha ilk metrelerinde paçalarına asılan babası, Caner’in dünyasını tarumar ediyor. Galaksiye oynamaya hazırlanan kahramanımız travmatik bir kafakol neticesinde gezegende kalmaya mecbur bırakılıyor. Neticede yine meşhur olmuyor mu? Oluyor. Ama düşmanlar başına…

Hikâye bir anda birkaç sene sonrasına atlıyor. Yaşadığı travmatik ergenlik isyanları kendisine beklemediği türden bir şöhret kazandırdığı için olsa gerek, biz de bu yolun yolcusuyuz be diyen Caner bir reklam ajansında, pek çoğumuzun adını sanını duymadığı bir pozisyonda işe alınıyor. Artık hem meşhur hem de iş güç sahibi. Biz, e tabi büyüyor, eli ekmek tutmalı, hergelelik bir yere kadar diye düşünürken; kahramanımız itle kopukla düşüp kalkmaya son gaz devam ediyor. Şöhretin yükü altında ezilmemek için her fırsatta kafalarını güzellemeye çalışan kafadarlar, o pek de tanımadığımız hızlı gençlik rollerinde Cevizlibağ-Bakırköy arası makasa girip çıkmaya devam ediyorlar. Bu arada travmaların bir diğeri de alkolizme tuzağına düşen baba. Eyvahlar olsun, bir bu eksikti, derken; yazar hepimizi ilgilendiren bir sırrı faş ediyor. Meğer Noel Baba’nın asıl işi bu dünyaya dayanmamızı sağlamakmış.

Kazancı yokuşunda janjanlı bir ajansta çalışan Caner işten kaytararak, müdür ya da patronu pek takmadan kendi meşguliyetinin peşine düşüyor. Asıl şamata da işte bundan sonra kopuyor. Bazı çok acayip kişilerle röportajlar yapıp sosyal medyadan dizi haline getirmesi gereken kahramanımız bulunabilecek en acayip kişilerle röportajlar çekmeye başlıyor. Hikâyenin raydan çıktığı bu anlarda aklınızda tutmanız gereken minik bir ayrıntı var: Bu dev gibi bir intikam hikâyesi. Bilirsiniz, mecburen soğuk servis edilen bir taamdır intikam. Bu nasıl bir dünya, Tanrılar çıldırmış olmalı, diyebilirsiniz. Yani, en azından bir tanesi Caner’e göre öyle. Çünkü kendisine şunu söyletiyor: “Hayatınızdan kurtulun. İnkâr etmeyin. Hayat sizi esir alıyor!’’ Görüyorsunuz işte, şu modası geçmiş Tanrılar insanlara çekecekleri yeni bir acı olarak geri dönüp duruyorlar.

Gökten ayetlerin indiği dünya çok geride kaldı. Şimdi isteyen herkes twitter’da fikrini ve zikrini tüm dünyaya ulaştırabilir. Yazar burada şimdilik teknolojinin zirvesi sayılabilecek internetin modern dünyanın Tanrısı olabileceğine dikkat çekiyor. Caner’in aklını kısmen yitirmesine neden olan sebeplerden biri de biraz bu Tanrısal gücün peşinden gitmesi. Ya da sadece şizoid bir an, antik tanrılardan birinin coşkusuna kapılmıştır belki. Asla emin olamayacağız. Ama bakın, internet diyoruz. Hangimiz “like” sevmiyoruz? Hangimiz takipçi biriktirdikçe coşmuyoruz? İki bin takipçi ve üç sponsor için “challenge” eylenmeyecek ne kaldı? Uzay Gazinosu, bütün bunları sizlere birazcık abartılı yoldan anlatıyor. Hatta bunu yaparken Kabak Koyu’nda bir müzik grubunu tekme tokat dövdürtüyor olabilir. Sahi, neydi o grubun adı? Kronik Güliver’di sanırım. Neyse, oraya gelene kadar daha Hogwarts mezunu sihirbaz var, sonra Cihangir Rock Starı var. Caner böylesine enteresan karakterleri bulup röportaj yapıyor da misal, vampir ne diye röportaj versin ki? Bunlar işte hep görünmek için, şöhret için sevgili okur.

Kahramanımız Caner’in bu intikam serüveninde kimler yok ki. En başta beyaz Mercedes’e binen ateist müezzin Kubilay var. Zamanında Amsterdam’da teşviki mesaisi olan, hatta mesaiyi geçtim bildiğiniz Amsterdam’a çöküp baba mirasını yemiş biri. Sonra gerçek adını asla öğrenemediğimiz Bruna var. Hem “cool”, hem güzel hem de gözü kara bir genç kadın Bruna, önce Caner’in aklını almayı beceriyor ve sonra da yoluna yoldaş oluyor. Ve tabii bir de Angoralı Turgut var. Nasıl anlatsam ki, çıngıraklı deli, desem? Fakat aynı zamanda sevecen ve akıllı. Karşı cephede ise Caner’in patronu Hüzünlü ve Creative Group’un head’i Fındık var.

Anıl Nişancalı bu son romanında pek çoğumuzun ciddiye almadığı, ciddiye alanlarımızın da yanlış anladığı bir meseleyi sapasağlam yorumlamayı başarmış. Empati yapması zor görünen sosyal ilişkiler ve kodlar arasından her birimizin içlerine uzanan kısa yollar kurgulamış. Kanalınız yok mu? Sorun değil, çünkü olmasa bile hepimiz bilinmek ve beğenilmek uğruna bir yerlerde bir şeylere sarılıyoruz. Kibirli ama alçak gönüllü duruşumuz (!) medeni dünyamızda üzerimizden çıkarmayı unuttuğumuz bir hırka gibi. Yazar bunu dert edinmiş ve dikkatimizi çekmek için epey matrak bir yol seçmiş. Kullandığı dil bize silkelenip etrafımıza bakmamız için bir uyarı gibi. Son olarak merak edenler için bir açıklamayı eklemek gerek. Uzay Gazinosu ne uzaydan ne de gazinodan zerre bahsetmeden su gibi akıp giden bir roman.

  • Uzay Gazinosu
  • Yazar: Anıl Nişancalı
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Kasım 2019
  • Sayfa Sayısı: 176 Sayfa
  • Yayınevi: İthaki Yayınları
Adalet Çavdar
Latest posts by Adalet Çavdar (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Ünlü Kadın Sanatçıların Hayatını Anlatan 10 Film

Read Next

OCAK’TA BAHAR

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *