
William A. Pelz, ümidini kaybetmeyen, iktidarın silahlarına karşı yeni stratejiler üretebilen, yaratıcı ve alt sınıflardan yahut bu sınıflara ait olan aydın kesimden insanların hikâyesini anlatır.
Geleneksel tarih yazımı resmî söylemlerden ve birkaç muktedirin edimleri üzerinden şekillenmiştir; tarihin inşasında dönüm noktalarını oluşturan olayların arkasındaki yöneticiler ve bir parçası oldukları ekonomi politik alan üzerinde bir yapı oluşturulmuştur. Oluşturulmuştu, artık bu tür bir inşa “kolaycılığa kaçma” olarak kabul edilmekte, “karma” bir tarih yazımı anlayışı önem kazanmaktadır. Savaş ilan eden bir kralın bu kararının sebepleri ve birkaç gün içinde intikale başlayacak ordunun subaylarının günlüklerinde yazılanlar aynı tarihin bir parçasıdır, aynı metinde yer alabilirler ve birbirlerini tamamlarlar. Foucault’nun özne-iktidar bağlantısını kurduğu tarih metodunun ürünü olarak görmek belki aşırı bir yorumlama olabilir ama William A. Pelz‘in Modern Avrupa Halkları Tarihi adlı eserini oluştururken Foucault’dan ve mikro tarih yönteminden etkilendiği aşikâr. Giriş bölümünde zenginlerden çok emekçilerin tarihinin anlatılması gerektiğini söyler ve Napoléon’dan yaptığı bir alıntıyla neye karşı çıktığını özetlemiş olur: “‘Gerçek tarih nedir ki? Hemfikir olunmuş bir masal.'” (s. 14) Halkın tarihi anlatılmazsa tarih yazımı kurmacaya daha da yaklaşır, yaşananları dışlamış olur. Pelz, anlatılmayan tarihin peşine düşer. Halkları tarihin nesnesi değil, öznesi haline getirir.
On altı bölümde Ortaçağın çöküşünden 21. yüzyılın Avrupa’sına, yaklaşık 1600 yıllık bir süreçte gerçekleşen devrimlerin ve büyük halk hareketlerinin izi sürer, kıvılcımların ateşlere dönüştüğü ve ateşlerin -bu kez insanlığın aleyhine- çalındığı olaylar anlatır.
Ortaçağın Çöküşü bölümünde ilk isyanların öncesi, diğer bölümlerin temelini oluşturacak öfkenin doğduğu zamanlar işlenir. Ruhban sınıfını ve savaşçıları besleyen köylülerin tarihiyle başlar Pelz.
Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle birlikte açığa çıkan kaotik Avrupa’nın Germen, pagan ve Hristiyan dalgalara karşı savunmasızlığı, derebeylerinin yükselişini sağlar. Kilise, Ortaçağa gelindiğinde güçlünün kullanacağı bir araç olarak kurumsallaştıktan sonra derebeylerle mutualist bir ilişkiye girer, böylece inancın zincirleriyle bağlanan serfler iktidarın eziciliği altında yaşamlarını sürdürmeye çalışırlarken Kilise’nin dehşetiyle yüzleşirler. Martin Luther’in reformculuğuna rağmen Kilise’nin güç odağı özelliği yıkılmamış, bir araç olarak kullanılmak üzere varlığı korunmuştur. Kilise’nin öğretilerine karşı çıkıp alternatif bir Hristiyanlık yaratan Katharlar gibi gruplara karşı uygulanan şiddet, ardından gelen reformist hareketler ve derebeylerinin Haçlı Seferleri sonucunda güçlerini kaybetmesi, halkın sesini yükseltmesini sağlamıştır. Yükselen sesler arasında kadınların sesi de rahatlıkla duyulabilmektedir. Pelz’in her bir toplumsal dalgalanmada kadınların sesini unutulmaya yüz tutmuş tarihi belgelerden çekip çıkarması, kadınların mücadelesinin somutlaştırılması bağlamında oldukça önemlidir.
Derebeylerinin güçlerini kaybetmesiyle birlikte ortaya çıkan burjuva sınıfının merkezi krallıkların doğuşunu kolaylaştırdığı söylenebilir; genişleyen dünyayla birlikte üretim yerine ticaretin daha çok sermaye birikimi sağladığını gören hükümdarlar, burjuva sınıfını destekleyip ekonomik olarak güçlenme yoluna gittiler. Kapitalizmin modern dünyada kuruluşu bu yolla gerçekleşir, sonrası birbirinin kopyası denebilecek savaşlar, halk hareketleri ve diktatörlüklerin doğuşuyla yıkılışı olarak incelenir.
Kitleler halinde ölümler halkı ortadan kaldıramaz, çekilen onca acı bir yerde kurtuluş umudunun sürmesini sağlar. Aslında Pelz koşullar ne olursa olsun yangın yerinde bir çiçeğin açabileceğini söyler. Ümidini kaybetmeyen, iktidarın silahlarına karşı yeni stratejiler üretebilen, yaratıcı ve alt sınıflardan yahut bu sınıflara ait olan aydın kesimden insanların hikâyesini anlatır.
![]()
|
- Tarihi Kentler ve Ermeniler: İzmir - 5 Temmuz 2018
- Halkların Gözünden Avrupa’nın Son 600 Yılının ve Devrimlerinin Öyküsü - 5 Ocak 2018
- “Vakit Yok Yarına” - 22 Ekim 2016