Umudun İçindeki Mutluluğu İzlemek

Hayal Ağacım İğde’nin kapağında Cemal Süreya’nın “Yoklama alıyorum, sessiz olun! Kaygı? Burada! Hüzün? Burada! Yalnızlık? Burada! Mutluluk? Mutluluk?…” dizelerini okuyoruz.

Bir oda düşünün, güneş hiç görmemiş; bir ağaç düşünün, dalına kuş hiç konmamış; bir insan düşünün, denize hiç bakmamış, martıları hiç görmemiş, gökyüzünü hiç izlememiş… Sonra bir kitap düşünün, size güneşli odaları, dallarında kuşların eksik olmadığı ağaçları düşündüren; sayfalarında ilerledikçe kendinizi yıldızlı bir gökyüzünde gibi hissettiğiniz…

Bige Güven Kızılay’ın blog yazılarından oluşan ikinci kitabı Hayal Ağacım İğde’den söz ediyorum. ODTÜ’de sosyoloji okuduktan sonra tekstil alanında çeşitli görevlerde bulunmuş bir yazar olan Kızılay’ın yazılarında, yaşamın içinden günlük olaylara da rastlıyoruz; Atatürk, Tarık Akan, Âşık Veysel, Türkan Saylan gibi insanlığa katkıları olan kişilerin izlerine de. Hatta kitabın adında karşılaştığımız iğde, Atatürk’ün kesilen bir iğde ağacı için ağladığının anlatıldığı bir bölümle ilişkisi içinde yerini buluyor bana kalırsa.

Kitabın kapağında Cemal Süreya’nın “Yoklama alıyorum, sessiz olun! Kaygı? Burada! Hüzün? Burada! Yalnızlık? Burada! Mutluluk? Mutluluk?…” dizelerini okuyoruz, ama kitabı okumayı tamamladığımızda içinde mutluluğu saklayan çok fazla ipucu yakalıyoruz ve umudun mutlulukla olan sürekli bağını bir kez daha hatırlıyoruz. Bu arada metinlerin dilinin oldukça içten ve doğal olması da okurun kitabı keyifle ve aralıksız okumasına yardımcı oluyor.

“Çünkü mücadele, pedal çevirmek demek”

Kitap, 2018 için her biri içimizde ışıltılar oluşturan beklentilerle başlıyor ve “Bir Sonraki Hayal Ağacım’a Kadar” başlıklı yazıda, mücadelenin hayatımız boyunca devam eden bir kararlılık, istikrar, inanç, çalışkanlık olarak da anlaşılabileceğini vurgulayarak sonlanıyor. Başka bir deyişle, o ışıl ışıl beklentilerin gerçekleşebilmesi için her birimizin kararlılıkla çalışarak mücadele etmesi gerekiyor. Tam da bunu anlatabilmek için şu örneklerle yüzleştiriyor bizi Kızılay:

(…) Çünkü mücadele, pedal çevirmek demek. Çevirmezsen de nefes alırsın, hayatta kalırsın yani, ama bir yere gidemezsin ki. Çakılırsın olduğun yerde. Ne sıkıcı düşünsene. Ya da dişlilerin dönmesi gibi bir şey mücadele. Dişliler dönmezse makine çalışmaz ki… Hiçbir şey üretemezsin. Yine nefes alırsın, ama bir faydan olmaz, ne kendine, ne başkasına… Yağmurun yağması da bir mücadele ona bakarsan, halbuki yağmasa hayat susuz devam edemez. Çiçeğin toprağı yarıp filiz vermesi de mücadele, yoksa açamaz ki rengârenk. Toprağın altında tohum varmış, bana ne, açamadıktan sonra…

Görüldüğü gibi, nefes alıp hayatta kalmak yalnızca varlığımızı sürdürmeye karşılık gelir, ama bununla yetinmek yaşadığımız dünyanın başka türlü olabilmesinin önünde bir engeldir. Dahası, yalnızca varlığın sürdürülmesi şeyleri birbirinden farklılaştıran belirleyicilerin üzerini de kapatır.Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde daha yaşanılır bir dünya oluşturabilmek, nefes alıp hayatta kalmakla gerçekleştirilemez; bunun için yaşama bir katkıda bulunmak gerekir. İşte bu da, zaten, en büyük mücadeledir ve bu mücadele aynı zamanda her birimizi birbirimizden farklılaştıran belirleyicilerin kendini göstermesinin en açık yoludur.

Kitapta toplanan yazılarla, bazen Kızılay’ın izlediği bir filmle bazen okuduğu kitaplarla tanışıyoruz. “Kumanda Masasında Kim Var?” başlıklı yazıda Ters Yüz filmindeki duyguları tanıtıyor bize Kızılay; sonra da uyumsuz bir ekip olarak yaşadıklarımızla ilgili ortaya çıkmayı bekleyen duygularımızdan hangisini masaya oturtacağımıza, aslında biraz da kendimizin karar vereceği mesajını veriyor. Yazının ilerleyen satırlarına Yaşar Kemal’in “Yaşam, umutsuzluklardan umut üretmektir” sözünü de eklemeyi ihmal etmiyor. Öyle ya, yaşadıklarımız, tanık olduklarımız her zaman bizi gülümsetmiyor, ama hem olumlu hem de olumsuz karşılanabilecek her şeyin yaşanabildiği bu hayatın içinde onu dayanılır bir hale getirebilmek için Sisyphos’un kaderini paylaşmak zorundayız belki de: Her defasında düşecek olsa da kayayı en tepeye çıkarmak için çabalamak ve bu çabayı olabildiği kadar sürekli hale getirmek! Bunu başarabilmek elbette hiç kolay değil, ama başka türlü nasıl uyanacağız umutlu günlere ya da nasıl dolduracağız kalbimizi umutla?

Dopaminle umut arasındaki bağ

Bütün bunların yanında, Kızılay’ın okuyup bizimle paylaştığı kitaplar arasında konusu pedagoji olan bir kitap da var, birçok teknolojik icadı müjdeleyen Tesla’nın hayatını anlatan biyografik bir roman da var, asla pes etmeyen Türkan Saylan’ın hayatını ele alan bir kitap da var. Konusu pedagoji olan kitaptan söz edildiğinde zevk aldığımız sırada salgıladığımız bir hormon olan dopaminle karşı karşıya geliyoruz. Burada Kızılay, bir deneyin sonuçlarından hareketle dopaminle umudun bağını kuruyor. Bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmak istemenin bir ödül olarak algılanıp dopamin düzeyini artırdığını ve dopamin düzeyindeki bu artışın da umudumuzu çoğaltacağını ifade ediyor aslında. Umutla bağı açısından bir hedef belirlemenin önemi de ortaya çıkıyor böylelikle.

Kızılay’ın bir yakınıyla aralarında geçen bir konuşmayı da görüyoruz yazıların arasında. Konuşma sırasında yakınının Kızılay’a eliyle para işareti yaparak haklı olmanın değil güçlü olmanın önemli olduğunu ifade etmesiyle ilgili olarak yazının son paragraflarına doğru şunları dile getiriyor Kızılay: “Hakkını sadece paradan alan bir düzen ‘insan’ dediğimiz varlığa aykırı aslında (…) Bence adil insan haklıdır mesela. Dürüst insan haklıdır. Namus, şeref haklıdır. Tevazu haklıdır. Merhamet haklıdır. Vicdan haklıdır. Hoşgörü haklıdır. Sevgiyle alınan kararlar haklıdır. Kardeşlik haklıdır. (…) Ama bütün bu değerleri çöpe atıp haklılık olgusunu bir kâğıt parçasına bağlarsanız, onu kazanmak için her yol mubah diyen insanlar yaratırsınız”. Çağımızdaki insanların ne kadarına ulaşıyor acaba bu cümleler ve çağımızda “her yol mubah!” anlayışının sakıncalarını ne kadarımız fark edebiliyoruz?

Bu yazı kapsamında, sadece birkaçına yer verdiğim, içimizi ısıtan, daha pek çok yazıdan oluşuyor Hayal Ağacım İğde. Bir kez daha Kızılay’a kulak verelim ve siz detayları görebilmek için kitapla buluşun bana kalırsa: “Hayat bir kutu oyunu değil ki, sıkılınca bırakıp kapağını kapatasın. Oyunu hakkıyla oynayıp elinden geleni yapacaksın. Mızıkçılık yok. Koskoca bir gökkuşağının içinde yaşarken renk körü gibi davranma.

  • Hayal Ağacım İğde
  • Yazar: Bige Güven Kızılay
  • Türü: Deneme
  • Baskı Yılı: Nisan 2018
  • Sayfa Sayısı: 232 Sayfa
  • Yayınevi: Hayy Kitap

 

Okuma önerisi!

Kırmızı Pazartesi – Gabriel Garcia Marquez

Pınar K. Üretmen’in incelemesi; “Bireysel ve toplumsal değerlerin iç çatışmaları: Kırmızı Pazartesi
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Kırmızı Pazartesi en basit tanımlaması ile bir cinayet romanıdır. Biraz daha dikkatli okur için, bir töre cinayetini anlatır.

Beste Nâsır
Latest posts by Beste Nâsır (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çağdaş bir insanlık komedisi; Ne Mutlu Mutlulara

Read Next

Sahaflar Kadıköy’de buluşuyor

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *