
Almanya’nın 1930’lu yıllardan itibaren savaşın sonuna kadar güttüğü ari ırk projelerinin belki de en acımasız, en sahtekar ve en insanlık dışı olanı Lebensborn Evlerine ait arşivler 2007 yılında gün yüzüne çıktı. Neredeyse yetmiş yıllık bir gecikmeyle yüz binlerce insan aslında kim olduklarını, gerçek ailelerini ve ait oldukları kimlikleri öğrenebildiler.
İkinci Dünya Savaşı, ardında milyonlarca ölü, korkunç bir yıkım, çökmüş ekonomiler, işgale uğramış topraklar bırakarak sona erdi. Ancak hala savaşın, bu savaşın ardına gizlenen korkunç projelerin kalıntıları, kanıtları gün yüzüne çıkıyor. Almanya’nın 1930’lu yıllardan itibaren savaşın sonuna kadar güttüğü ari ırk projelerinin belki de en acımasız, en sahtekar ve en insanlık dışı olanı Lebensborn Evleri’ne ait arşivler 2007 yılında gün yüzüne çıktı. Neredeyse yetmiş yıllık bir gecikmeyle yüz binlerce insan aslında kim olduklarını, gerçek ailelerini ve ait oldukları kimlikleri öğrenebildiler. İşte bu insanlık ayıbını, birebir yaşayan birinin ağzından anlatılmış Hitler’in Unutulan Çocukları kitabı detaylıca anlatmış.
1940’lı yılların başlarında Almanya’nın işgal ettiği ülkelerden binlerce sarışın, mavi gözlü bebek ailelerinden alınarak kan testlerine tabi tutuldu. Bu testlerle ari ırka olan yakınlıkları ölçülen bebekler, testlerden geçerlerse soylu ve partizan bir nazi ailesinin yanına evlatlık verilirken, geçemeyenler gaz odalarına gönderildi. Bebekler ailelere verilmeden önce Lebensborn Evleri’nde toplanır, buradan dağıtılırdı. O yüzden de tüm arşivleri bu evler tutardı. Savaşın sonlarında bu evler ellerindeki arşivleri yok etmeye başladılar, böylelikle Almanya’da çeşitli ailelere dağıtılmış bir milyona yakın bebek kimliklerine bir daha ulaşamamak üzere veda ettiler, ta ki 2007 yılında Almanya’nın açmak zorunda kaldığı özel arşive kadar. Almanya’nın savaş sonrasında belki de itiraf etmekte en çok zorlandığı, arşivlerini açmakta en çok direndiği proje olmuştur Lebensborn.
Kitabın kahramanı İngrid, 1942 yılında ailesinden alınıp Lebensborn evlerinden geçerek zengin ve soylu bir Alman ailesine evlatlık verilir. Aslında evlatlık olduğunu bile on yedi yaşında öğrenmiştir. Geriye kalan bilgileri, ailesini ve kimlik bilgilerini toparlaması tam tamına altmış beş yıl sürer. İşte bu kitap, İngrid’in ağzından anlatılmış bir otobiyografidir. Gerçek bir yaşam öyküsü ve büyük bir dramın ufacık bir parçasıdır.
Lebensborn çocukları edebiyata da konu olmuştur. Nancy Huston’ın 2006 yılında kaleme aldığı (Metis yayınlarından Ocak 2009’da çıktı) Fay Hatları adlı romanda kahramanlardan büyük büyük anne Era’da Polonya’dan kaçırılan bir bebektir. Kızı Sadie onun adına köklerini bulmaya çalışmaktadır.
Hitler’in Unutulan Çocukları, tarihin karanlık kalmış, insanlık dışı bir gerçeğini en saf haliyle anlatıyor. Milyonlarca insanı etkileyen bu projenin detaylarını kahramanla birlikte öğrenmek, onun hisleriyle olayları değerlendirmek, onun köklerini bulma yolculuğunu dinlerken benzer binlerce insanın da bunları yaşadığını bilmek ürkütüyor okurken. Üstelik halen devam eden bir arayış bu. Ama görünen o ki, gerçekler ne kadar iyi gizlenirse gizlensin, eninde sonunda bir gün ortaya çıkıyor.
Hitler’in Unutulan Çocukları konu olarak çok ilgi çekici, bilgilendirici ve kronolojik olarak verilmesi sebebiyle son derece anlaşılır. Çevirinin getirdiği dil problemlerini ne yazık ki bu kitapta da gördüm. Yazım hataları, eksik ya da yanlış noktalama işaretleri (virgül konusunda oldukça cimri davranıldığını söyleyebilirim, nadiren kullanılanlardan biri de yanlış kullanılmış) okumayı zorlaştırıyor. Örneğin;
“Tabii ekonomik endişelerimiz vardı çünkü kimse birleşik yeni ülkemizin maliyetinden emin değildi. Yine de uzun süredir diğer Avrupa ülkelerini kıskandıran Alman ekonomik mucizesinin az gelişiş ve iflas halindeki eski komşumuzu üstlenmekten dolayı tehlike yaşayacağını belirten pek çok kötü tahmin vardı.” Olumsuz anlamlı ilk cümleden sonra “yine de” ile lafa başladığınızda olumlu bir şeyler beklersiniz, çünkü Türkçede böyle kullanılır. O yüzden çevirilerin çok iyi elden geçmesi gerekir. Bu kitapta eksik bulduğum işte bu editörlük işidir.
“Josef Focks olmasa geçmişim hakkındaki gerçekleri asla bulamayacağım insanlardan biridir.” Bu cümle şiddetle virgüle ihtiyaç duyuyor, hatta cümlenin baştan doğru bir şekilde kurulması gerekiyor. Yoksa anlamak için iki kez okumak zorunda kalıyorsunuz.
Bu karanlık projeyi bir yaşayanın ağzından öğrenmeyi tercih edenler için iyi bir kaynak olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca kitapta savaş ve sonrasında kullanılan özel terimler, Nazilerle ilgili bilgiler, işgal altındaki Almanya ve yıkılan duvarın ardından gelen değişimler de anlatılmış. Ben en çok bu bölümlerden keyif aldım. Örneğin “Die Stunde Null” diye bir terimin icat edildiğini bu kitapta öğrendim. Sıfır saati demek olan bu terim Almanya için savaşın bittiği gün “Sıfır Yılı” anlamına geliyormuş yani son ve başlangıcı temsil eden an. Nazi subayı olabilmek için üç göbekten saf Alman olduğunu ispatlayarak ari soy sertifikası almak gerektiğini de yine bu kitaptan öğrendim. 1800 yılına kadar soyunu ispatlayanların “Birinci Dereceden Ari Irk” sertifikasıyla ödüllendirildiklerini, bu sertifikaya sahip olanların birbirlerinden çocuk yapmaya teşvik edildiklerini, hatta başkalarıyla evli olsalar bile buna zorlandıklarını da bu kitaptan okudum.
“O Alman kanı taşıyan bir çocuk olduğundan Reichsführer’in emirleri doğrultusunda bir Alman ailesi tarafından yetiştirilecektir.”
Sturmbanführer Günter Tesch[1]
Ari ırkı çoğaltarak dünya üzerinde hakimiyet kurma fikrinden yola çıkan asil kan projesinin Lebensborn ayağı hakkında bilgi almak için ilk kaynak olabilecek bir kitap. Ancak tabi ki daha derin bir araştırma için belgelerle yazılmış kaynak yayınlara başvurmanız gerekecektir. Bir başlangıç kitabı olarak tavsiye edebilirim. İyi okumalar
- Hitler’in Unutulan Çocukları
- Yazar: Ingrıd von Delhafen, Tim Tate
- Çeviri: Mert Akcanbaş
- Türü: Biyografi
- Baskı Yılı: Ekim 2016
- Sayfa Sayısı: 215 Sayfa
- Yayınevi: Beyaz Baykuş Yayınları
[1] Hitler’in Unutulan Çocukları, Beyaz Baykuş, 2016 s:59
- SORGULATAN, HAYAL KURDURAN KİTAPLARA İHTİYAÇ VAR! - 22 Mart 2020
- İnsanca bir başkaldırı; Aşk - 16 Mart 2016
- Gerçek Bir Çocuk Kitabı; Mumi Baba’nın Anıları - 20 Haziran 2017
FACEBOOK YORUMLARI