Kitap, mesleki kariyerine ressam olarak başlayan, 1940 ‘lı yılların sonlarına doğru birçok sergiye katılan, sanat eleştirmenliğinin yanı sıra, resim dersleri de veren Berger’in çizimleri ile süslü..
Daha üç dakika önce bu yaşta bunları yazan adamı takdir ile anarken, şimdi duyuyordum ki; biz onunla Hoşsohbet’te iken o, ölüyormuş..!
1.Bölüm
1926’da Londra’da doğan sanat eleştirmeni, senaryo yazarı, romancı ve belgesel yazarı olarak da tanınan John Berger’in son kitabı Hoşbeş’in Metis Yayınları tarafından türkçeye kazandırıldığını duyduğum anda giyinip evden çıktım ve Kadıköy Mephisto’ya gittim.. Sanırım günlerden Pazartesiydi. “John Berger’in Hoşbeş’i geldi mi.?” diye sorduğumda “Cuma günü raflarda olacak” cevabıyla geri döndüm. Cuma günü kitabı elime ilk alanlardandım. Eve geldim, oturdum ve kitabı bir solukta okuyup bitirdim..
Hiç bir ritüele kalkışmadım. Her kitap okuma öncesi yaptığım gibi, kitabı masanın üzerine bırakıp gelip geçip bakmadım. Okunacak kitaplar balyası arasına katmadım.
Oturdum ve okudum. Takdir edersiniz ki; bunun kitapla değil, yazarla ilgisi var.
Çünkü bir kitaba başlarken nasıl bir kitap olduğunu bilemezsiniz, ancak yazarın daha önce kitaplarını okumuşsanız ve size hitap etmişlerse üç aşağı, beş yukarı neyle karşılaşacağınızı bilirsiniz. Ben de daha kitabı okumadan Berger ile bir hoş bir sohbete gireceğimizi tahmin etmiştim..
John Berger’in en son A’dan X’e & John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar’ını okumuştum. Orada müebbete mahkum X’avier ile A’ida’nın birbirlerine yazdıkları mektupları okurken siz, üçüncü kişiydiniz.. Hoşbeş’i okurken ise Berger ile başbaşasınız.
Gerçekten kitaba dalıp gittiğiniz anda konular, notlar, hayat tecrübeleri, hikayeler, masallar, müzikten, resme sanatın çeşitli kollarına ait eleştiriler ile kendinizi Berger ile bir sohbetin içinde buluyorsunuz..
2.Bölüm
Muhtemelen merak etmişsinizdir en baştaki 1.Bölüm ve bu paragrafın başındaki 2. Bölüm ibarelerini niçin kullandığımı.
Sebebi şu: Adına sonradan 1. Bölüm dediğim kısmı bitirdim ve 90 yaşına gelmiş bir insanın halâ yazıyor olmasına, çağdaşlığına, güncelliğine, günümüz dünyasına olan hakimiyetine hayranlığımı yazacağım bu bölüme geldiğimde yazıya ara verip, kendime içecek bir şey hazırlayıp öyle devam etmek üzere yazı masamdan kalktım.
Bu arada sosyal medyaya bir göz attım ve aşağıdaki fotoğraf ile karşılaştım.
“Şok oldum” un tam karşılığı, sanırım budur. Daha üç dakika önce bu yaşta bunları yazan adamı takdir ile anarken ve kitabı hakkında bir şeyler yazmaya çalışırken şimdi duyuyordum ki; biz onunla Hoşsohbet’te iken o, ölüyormuş..!
Anlayacağınız 1.Bölüm BÖ, 2.Bölüm BS..
Kitabın hemen başındaki Otoportre yazısında “Seneler boyunca beni yazmaya iten şey, yazılması gereken bir şeyler olduğunu ve ben anlatmaya çalışmazsam hiç anlatılmadan kalacağını hissetmemdi” derken yazmaya hevesli bizleri nasıl da cesaretlendiriyor
ve eğer yazılması gereken şeyleri yazmazsanız, hiç kimse yazmaz ve ortada kalırlar diyerek “yazıyoruz, yazıyoruz da, ne oluyor.?” diyen bizleri teselli ediyor..
Ve yine “tarihin orta yerinde, ilerlemenin orta yerinde, kavganın orta yerinde öğreniriz nasıl mücadele edileceğini” derken bize, aydınlık bir yere çıkmak için yol bulmaya çalışan bizlere; “siz hele bir yola çıkın, mücadele yoldayken başlar” diyor..
Sonunda ise “Geçmişten gelen mirasımız ve tanık olduklarımız sayesinde, direnecek cesareti bulacak ve şimdi hayal edemeyeceğimiz koşullar altında direnmeyi sürdüreceğiz.
Dayanışma içinde beklemeyi öğreneceğiz.
Tıpkı bildiğimiz her dilde övmeyi, sövmeyi ve küfür etmeyi ilelebet sürdüreceğimiz gibi..”
diye bitiriyor.
Kitap, mesleki kariyerine ressam olarak başlayan, 1940 ‘lı yılların sonlarına doğru birçok sergiye katılan, sanat eleştirmenliğinin yanı sıra, resim dersleri de veren Berger’in çizimleri ile süslü..
|
- Dünyanın en eski restoranında Hemingway yemek yemiş, bulaşıkları Goya yıkamış! - 31 Mart 2018
- Dünyanın İlk Kitap Kasabası - 23 Şubat 2018
- Bütün Romanlar, Hava Durumu İle Başlar..! - 28 Ocak 2018
FACEBOOK YORUMLARI