Hayatın aslında tuhaf bir girdap olduğuna dair değişik ama bir o kadar da güzel bir kitap yazmış Demokan Atasoy ve bence okumanız şart…
Hayatlarımız çok tuhaf aslında. Başımıza gelen ve bize sıradan görünen bütün olan bitene dışarıdan bir gözle baktığımızda; yaşananlar fantastik, akıl almaz ya da gerçek üstü gelebilir. İçinde sürüklendiğimiz yaşamlarımız minik minik bir sürü hikâye ile dolu.
Dışarıdan kendi halinde, basit, sıkıcı ve hatta donuk görünmemize rağmen kendi kendimizle ne konuşmalarımız, içimizde ne inanılmaz diyaloglarımız dönüyor. Bunları kitaplarda okuduğumuzda “vay be, ne tuhaf” ya da “böyle şeyler benim başıma gelmez hiç” deriz. Hâlbuki bütün o okuduğumuz muhteşem romanların, öykülerin, şiirlerin karakterleri aramızdan çıkmaktadır ve birçoğu da bize benzemektedir. Ama kendimize dönüp bakmayız hiç. Fantastikliği, hayali kahramanları, yaratıkları hep filmlerde ve kitaplarda olur sanırız. Kimselere anlatmadığımız iç konuşmalarımızla hayretler yaratıp ilgi çekebileceğimizi düşünmeyiz. Ya da çevremizde yaşayan insanların başka başka türlerden olabileceğini aklımıza getirmeyiz. Öyle ya, zombiler, vampirler, iblisler, melekler ve daha birçok fantastik yaratık gerçek olamaz, insanların içinde bunlardan bulunamaz.
Demokan Atasoy ilk romanı Konuşulmayan
Demokan Atasoy ilk romanı Konuşulmayan’da aramızdaki yaratıklara eğiliyor. Yönetmenlik, yapımcılık, öykü ve dergi yazarlığının yanı sıra Gerisi Hikâye isimli internet radyo programı ekibinin de bir üyesi olan yazar, Oğlak Yayınları’ndan çıkmış olan bu kitabında rutin hayatıyla hiç ilgi çekmeyecek, sıradan, hatta ezik diyebileceğimiz bir karakterin ve çevresindeki insanların hikâyesini anlatıyor. Kendi olmasına fırsat tanıyan hayatının kahramanı babasının ölümünden sonra ergenliğini, gençliğini ve yetişkinliğini annesinin gölgesinin, kararlarının ve kontrolünün altında yaşayan Dalınç Baysal’ın hayatı, günün birinde annesi Emine Baysal’ın gelip giden aklının oyunlarıyla iki hafta evden yok olması ile tamamen değişecektir. Birey olmayı hiçbir zaman başaramamış, bırakın sevgiliyi, arkadaş bile edinememiş, annesinin komutları ile zamanını geçiren devlet memuru Dalınç, adli tabiplikten gelen haberle morga, annesi olabilecek kişiyi teşhis etmeye gider gitmesine ama orada ve sonrasında yaşayacakları inanılmaz olacaktır.
Ama İrfan Bey gitti gideli, yalnızca Emine hanım’ın dediği oldu ve benim isteklerimin hiçbir önemi kalmadı.
İşte şimdiyse her gün yeni bir karar vermek zorunda kalıyordum. Bu alzaymır mıdır nedir, bizi can evimizden vurmuştu. (s. 54)
Dalınç Baysal’ın ağzından anlatılan kitap kendisi adına zaman zaman içimin burulduğu bu zavallı adamın yanı sıra annesi Emine Baysal’ın o baskın, oğlunu yönetmeyi seven karakterini, geçmişe dönüşlerle tanıdığımız kendini fazla ortaya koymakla uğraşmasa da karakter sahibi ve eşini incelikle idare etmesini bilen baba İrfan Baysal’ı, ufak anekdotlarla kısaca tanıtılan birkaç kişiyi daha anlatıyor. Annesinin yakalandığı hastalıkla ve size açık etmediğim sürprizli diğer bir olay ile beraber Dalınç değişikler göstermeye ve gitgide farklı biri olmaya başlıyor.
Kitap boyunca geçmişe dönüşle anlatılan ve şimdiki zamanda meydana gelen birçok olay okurken sizi için için kıkırdatacak espriye ve nüktedanlığa sahip. Ve başlangıçta da belirttiğim o ‘sıradan’ insanın fark etmediğimiz fantastik hikâyesini anlatıyor. Dilinin akıcılığı, sunduğu ayrıntıların fark yaratan renkliliği, merak ve ilgiyi daimi tutuşu kitabı elinizden bırakamayıp hemen bitirme isteği uyandırıyor.
Kendisini şahsen tanıdığım ve sohbetinden zevk aldığım yazarı burada tebrik eder, güzel kitabını siz kitapseverlere şiddetle öneririm.
Aramızdaki tuhafları, yaratıkları keşfetmeniz dileğiyle keyifli okumalar…
|
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018
FACEBOOK YORUMLARI