İhanete ve Direnmeye Dair Bir Yol Hikayesi: Elia ile Yolculuk

Zülfü Livaneli, Elia Kazan ile geçmişine yolculuğu, zamanda sıçramalar yaparak, anıları, üzüntüleri, başarıları tüm sadeliğiyle anlatıyor.

Elia Kazan, kendini bir Amerikalı ya da Yunan gibi değil, bir Anadolulu gibi hissederdi. Pek çok oyuncuyu da birlikte çalışmaya “Anadolu gülüşü” dediği yetenekle ikna ederdi.

Bu yetenek onu, hayatı boyunca taşıyacağı “işbirlikçi” etiketinden kurtaramadı. McCarthy dönemindeki hataları, onu ömür boyu kovaladı. Üçüncü Oscar’ını bile üzüntüyle kaldıran Kazan, belki biraz avunmak ve arınmak için annesinin dizlerine koşan bir çocuk gibi, memleketi Kayseri’nin yollarına düştü. Kaderini bilen ama ölmeden önce ona karşı mücadele eden bir Yunan trajedi kahramanı gibi.

Zülfü Livaneli, Elia Kazan ile geçmişine yolculuğu, zamanda sıçramalar yaparak, anıları, üzüntüleri, başarıları tüm sadeliğiyle anlatıyor. Elia ile Yolculuk, iki sanatçının hatıratı, iki zor hayatın samimi bir dökümü, kesişmeler ve ayrılıklarla iki sanatçının portresi. Elia ile Yolculuk’u, yakın döneme dair önemli ipuçları barındıran, M.K. Perker’in illüstrasyonlarıyla okurla konuşan bu yol hikayesini Zülfü Livaneli ile konuştuk.

Fotoğraf: VEDAT ARIK – 01.02.2017
  • Elia ile Yolculuk fikri nasıl şekillendi? Yazma kararını ne zaman, nasıl aldınız?

Ömrünün son yıllarında Elia Kazan ile geçirdiğimiz günlerden anı kitaplarımda söz etmiştim. Öte yandan, 20. Yüzyılın tanığı olan bu karmaşık kişiliği, daha derin anlatma ihtiyacı duyuyordum. Çünkü ihanet ve direnme gibi temel bir konuyu irdeleme olanağı veriyordu. Ahlaki ve felsefi bir sorundu bu. Dört yıl kadar oluyor sanırım; yurtdışında hacimli bir romana başlamak üzereydim; kendimi aniden Elia ile Yolculuk’u yazarken buldum. Demek ki bilincimde ve bilinç dışımda yeteri kadar olgunlaşmıştı bu hikaye. Dalından koparılması zamanı gelmişti.

  • Elia Kazan ile yolculuğunuz aynı zamanda bir nasihatler kitabı, hayat dersi toplamı niteliğinde. Kazan üzüntü duygusunu yasaklamış örneğin, “Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür” diyor. Bir yandan da yolculuk boyunca için için üzülen, biraz dargın, biraz küskün bir Kazan var kitapta. Elia Kazan ne kadar tuttu öğüdü sizce?

Başta da söylediğim gibi Elia’nın çok karmaşık bir kişiliği vardı. Bütün dünya onu ‘’büyük yönetmen’’ olarak selamlarken, o, basit bir köylü gibi düşündüğünü öne sürerdi. Bertolt Brecht’in, New York’ta bir oyununu yönetmesi için yaptığı bir öneriyi reddetmişti. Kendisini bir oyuncu yönetmeni olarak görüyor, sinema kadrajlarından vs. fazla anlamadığını söylüyordu. Oysa bunca büyük filme imza atan bir yönetmen hiç anlamaz olur mu? Ama kendi kendisini hırpalayan bir adamdı. Tabi çevresindekileri de.  Gençlik döneminde çok asi birisi olduğu anlaşılıyor. Yaşlılığında da öyleydi ama onca acı deneylerden geçmiş olan bir kişide, olağan karşılamamız gereken bir hüzün de seziliyordu artık.

“Bir edebiyatçı için en önemli konu zaman.”

  • “Zaman eğriliyor, olaylar birbirine yaklaşıyor” diyorsunuz. Şimdi, gelecek, tarih birbirine karışmış, birbirinin içine geçmiş durumda. Yazın tarih algısını düzeltebilir mi, her kitabın, her hatıratın zamanı sıraya koyma misyonu ne ölçüde vardır?

Bir edebiyatçı için en önemli konu zaman. Bunu sadece, geçmiş zamanın keşfine dalan Proust  gibi yazarlar için söylemiyorum. Zamanları birbirine karıştırıp harmanlayarak yazmanın ustası Marquez için de dile getiriyorum. Bu konunun başyapıt örneği, ‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’ romanının ilk cümlesidir. Umberto Eco, durup durup ‘’Zaman var mı acaba?’’ derdi. Gerard de Nerval bu işin ustasıydı. Bizde de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘’Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında’’ dizeleri felsefi ve bilimsel bir derinlik taşır. Sahiden zaman var mı, yoksa bizim bir illüzyonumuz mu bu? Bazı okurlar tarafından –gülünç bir biçimde- polisiye sanılan Kardeşimin Hikayesi romanında bu konuyu epey irdelemiştim. Hücre bölünmesi açısından bir kelebeğin, bir insandan daha uzun yaşamış olabileceğini anlatmıştım.  En azından şunu söyleyebiliriz. Zaman, görece bir kavramdır.

  • Elia Kazan için kullandığınız “dürüst” sıfatı dikkat çekici, akıllara McCarthy dönemi geliyor, o dönemde verdiği ifade geliyor. Tek bir hata sanatçının ömrünün tümünü, tüm yapıtlarını, tüm eylemlerini etkiler mi? 

En azından Elia örneğinde öyle oldu. Yaptığı bir hatanın –küçültmeye çalışmıyorum, ihanet de diyebilirsiniz- bir adamı ölene kadar, yarım yüzyıldan fazla kovalaması gerçek bir Yunan trajedisi bence. Kurtuluş yok, af yok, dönüş yok; sadece bu suçla ölmek var. Üzücü bir durum değil mi? Ne yazık ki Amerika, faşist McCarthy dönemini, zalimler açısından değil, kurbanlar üzerinden irdeliyor. Dürüst bir adamın hayatındaki tek ‘’ihanet’’ in yarattığı trajedi. Ne yazık!

“Hayat, karşıma bilge öğretmenler çıkardığı için çok şanslı sayıyorum kendimi.”

  • “Amasya’daki sinema locasında oturup gözlerini perdeye dikmiş yedi yaşındaki çocuğun, izlediği o filmleri yapan kişiyle bir gün tanışma olasılığı, uzaya gitme hayallerine eşdeğer bir akıldışılık taşıyabilirdi ancak.” Ve siz Yaşar Kemal sayesinde yıllar sürecek bir dostluk kuruyorsunuz Kazan ile. Şimdi geriye dönüp baktığınızda Elia Kazan hayatınızın neresinde?

Önemli bir yerinde. Hayat, karşıma bilge öğretmenler çıkardığı için çok şanslı sayıyorum kendimi. Bu öğretmenlerin başında Yaşar Kemal gelir;  sonra Abidin Dino, Mikis Theodorakis ve Elia Kazan. Öyle birikimler aktardılar ki bana, paha biçilemez.

  • Elia ile Yolculuk’ta Kazan’ın Türklerden ailesinden devraldığı bir mirasla hep korktuğunu belirtiyorsunuz, yaşlılık yıllarında bu durum değişiyor, öyle ki köklerine, dönmek, Kayseri’ye gitmek, ailesinin evini, komşularını görmek istiyor. Bu değişime tanık olanlardan birisiniz, ne değişti, nasıl değişti Kazan’ın duygu dünyasında da, bu korkuyu yendi?

Elia Kazan İstanbul doğumluydu. Osmanlı tebaası olarak doğmuştu. Kayseri’yi bilmezdi. Ölümünden önce Wilhelm Reich’ın tabiriyle, ana rahmine dönmek ister gibi anasının köyünü aramaya koyuldu. (Aslında, zafer yıllarında bir kez gitmişti ama hatırlamıyordu.) Anasından bir şefkat ve kurtuluş bekliyordu. McCarthy azabına bir çare bulmak için çırpınıyordu; Ithaca’ya dönen Odysseus. Ama kitabın başına aldığım Kavafis’in şiiri gibi, ne yazık ki İthaca yoktu artık. Bu trajediyi anlatmak istedim ben.

  • Üç kez Oscar ödülü kazanan Kazan “ben lenslerden, teknikten anlamam” diyor, tarihe fazlasıyla ilgili olduğu belliyken, hikayelerden hoşlanmadığını söylüyor. Bir tür savunma mı bu, bir şekilde koruyor muydu kendini dışarıdan gelecek etkilerden, yönlendirmelerden, eleştirilerden?

Kendisini ‘’entelektüel’’ olarak nitelemekten kaçınan birisiydi Elia. Nerdeyse zanaatkar olmayı, sanatkar olmaya yeğleyen bir kişilik çıkıyor karşımıza. Halk adamı olmaya çalışır, entelektüelleri züppe bulurdu. Oysa gerçek bir entelektüel donanıma sahipti. Bu da onun karmaşık yanlarında biri işte. Yale’de dramatik sanatlar okumuş, Actors Studio’yu kurmuş olan bir yaratıcıdan söz ediyoruz.

  • Marilyn Monroe, Ahmet Ertegün, Manos Hacıdakis ve daha birçok karakter kitapta geçiyor, çok zengin, çok zor, çok da güçlü bir hayatı olmuş Kazan’ın belli ki, siz de kritik anların hemen hepsinde hayatındaymışsınız. Bu kadar zor bir karakterle bunca uzun sene bir dostluk sürdürmeyi nasıl başardınız?

Ahmet Ertegün ve Manos Hacıdakis onun yakın dostları arasında değildi. Bunu, Manos’la Efes’te verdiğimiz konser öncesinde de konuşmuştuk.  Marilyn Monroe ise aşık olmadığı sevgilisiydi. Dedim ya; çelişkilerle dolu bir adamdı Kazan. Ömrü boyunca sarışın Amerikalı ‘’WASP’’ kadınlara aşık olmuş ama hayatını paylaştığı Marilyn Monroe’ye cinsel haz ve şefkat dışında bir şey hissetmemiş.

Biz neden bu kadar yakın dost olduk bilmiyorum. Dostluk dediğimiz şeyin, milyonlarca değişik parametresi var. Yaşar Kemal tanıştırdıktan sonra, bir görüşmeyle bitmesi gerekirdi aslında ama nedense onu hep akrabam gibi hissettim, galiba onda da öyle oldu.

  • İllüstrasyonlar M. K. Perker’e ait, çizimler kitap ortaya çıktıktan sonra mı kağıda döküldü, hikayeleri yazmadan önce mi paylaştınız Perker’le? Perker ile yolculuğunuzdan, yolunuzun kesişmesinden söz edelim isterim. 

Amerika’da tanındığı adıyla M.K. Perker, bizim Kutlukan’ımızdır. Onu dost olarak da çizer olarak da çok severim. Dolayısıyla benden bir kitap istediğinde, hem yakın bir dostu kırmamak, hem de adlarımızın ortak bir yapıtta birleşmesi düşüncesiyle kitabın metnini, Kutlukan’a gönderdim. Nefis çizgilerle hikayeye bir büyü kattı bence.

  • Kitaba girmeyen başka çizimler de olmuştur diye düşünüyorum… Nasıl bir seçki yaptınız çizimlerde?

Pek olmadı. Aslında keşke daha çok çizseydi diye düşündüğüm bile oluyor. Çizdiği her şey kitapta yer aldı.

  • Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

  • Elia İle Yolculuk
  • Yazar: Zülfü Livaneli
  • İllüstrasyon: M.K. Perker
  • Türü: Anı
  • Baskı Yılı: Temmuz 2017
  • Sayfa Sayısı: 120 Sayfa
  • Yayınevi: Karakarga Yayınları

Nazlı Berivan Ak
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Bankacıların Ölümü

Read Next

Zapatista kadınlarının hikâyelerini aktaran ilk ve tek kitap!

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram