
6 milyon yıl önce Afrika’daki bir ormandan günümüze uzanan vücudumuzun iç ve dış tarihi. İnsan Vücudunun Öyküsü kitabında bir roman gibi akıp giden satırlar gelecekte insan vücudunun nasıl olacağı noktasında düğümleniyor.
“İnsan Kafatasının Evrimi”, “El ve Ayak Evrimi” ve özellikle “Koşmanın Evrimi” alanında yaptığı araştırmalardan dolayı kendine “Yalınayak Profesör” lakabı takılan Harward Üniversitesi İnsan Evrimsel Biyolojisi uzmanı Daniel E. Lieberman, dünyanın en çok konuşulan konusu sağlık üzerine farklı bir bakış açısı sunuyor.
Sorun ülkemiz için de son derece önemli. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin hastaneler tıklım tıklım. İnsanlar yer bulamadığı için ölüyor. Bir yanda hasta, hasta yakınlarının çektiği reçetesiz acı, öte yanda hastalığın kişi, aile ve ülkeye çıkardığı acı reçete. Lieberman’ın bir çağrısı var: “Devamlı artan kronik hastalıklı insan sayısı sadece artan acıların değil, yüklü sağlık masraflarının da habercisi… Gelişmekte olan ülkeler zenginleştikçe bu hastalıklarla ve maliyetleriyle nasıl baş edecekler? Açıkça görülüyor ki sağlık hizmetlerinin maliyetlerini düşürmeli, hasta olan ve gelecekte hastalanacak milyarlarca insan için yeni, ucuz tedavi yöntemleri geliştirmeliyiz.
Doç. Dr. Raşit Bilgin’in Türkçeye çevirdiği yapıt bir yandan “insanın nasıl insan olduğunu” yalın bir dille özetlerken bu süreç içinde dillerden düşmeyen kanser, kalp rahatsızlıkları ve diyabet gibi hastalıkların ortaya çıkışları insan vücudunun bunlar karşısındaki çaresizliğini açıklıyor.
Vücudun da öyküsü olur mu, demeyin. Var. Lieberman şöyle diyor: “Vücudunuzun birkaç tane öyküsü vardır. Biri yaşamımızın hikâyesidir, biyografinizdir: Ebeveynlerinizin kim olduğunu, nasıl tanıştıklarını, nerede büyüdüğünüzü ve hayatın zorluklarıyla vücudunuzun nasıl yoğrulduğunu içerir. Diğeri evrimseldir: Atalarımızın bir nesilden diğerine, milyonlarca yıl boyunca vücudunuzu değiştirmiş olan ve onu bir Homo Erectus’un bir balığın ve bir meyve sineğinkinden farklı kılan uzun olaylar zincirinin hikâyesi.”
Vücudumuzun öyküsünü bildiğimiz ölçüde yaşanan ve yaşanacak olan sıkıntıları anlama ve çözebilme olanakları da bulabiliriz. Lieberman uyumsuzluk hipotezini ileri sürüyor: “Neden çok sayıda insanın şu anda daha önceden nadir olan hastalıklardan ötürü rahatsızlandığı sorusunun temel cevabı, vücutlarımızın pek çok özelliğinin içinde evrildikleri ortamlara uyarlanırken daha sonra yarattığımız modern ortamlara uyarlanmış olmasında yatmaktadır. Uyumsuzluk hipotezi olarak bilinen bu fikir evrim biyolojisini sağlık ve hastalık gibi konulara uygulayan ve yeni yeni ortaya çıkmakta olan evrimsel tıbbın temelini oluşturmaktadır.”
İki ayağı üzerinde dik olarak yürüme yönünde evrilmeyle başlayan birinci dönüşümü izleyen altı dönüşümü sıralayan Lieberman son iki dönüşümün “çiftçiliğe başlamalarını sağlayan Tarım Devrimi ve insan emeği yerine makinelerin kullanılmasını başlatan Sanayi Devrimi”nin yeni türler oluşturmuş olmadığını ama neler yediğimizi ve nasıl çalıştığımızı, uyuduğumuzu, vücut ısımızı nasıl düzenlediğimizi, birbirimizle nasıl etkileştiğimizi ve hatta tuvalete nasıl çıktığımızı radikal bir şekilde değiştirdiğini anlatıyor. Olumlu ve olumsuz etkileri sıralayan Lieberman’a göre duruma nasıl bakılırsa bakılsın hızlı kültürel evrimden ötürü insan vücudunun evrimi kesinlikle bitmiş değildir.
6 milyon yıl önce Afrika’daki bir ormandan günümüze uzanan vücudumuzun iç ve dış tarihi. Bir roman gibi akıp giden satırlar gelecekte insan vücudunun nasıl olacağı noktasında düğümleniyor.
İnsanlığa bir çağrısı var Lieberman’ın: “Dinlenmekten ve rahatlamaktan hoşlansak da vücutlarımız günde kilometrelerce yürümek ve sıklıkla koşmaya ek olarak kazmak, tırmanmak ve taşımak için evrilmiş atletik dayanıklılığa sahiptir. Pek çok farklı konfora bayılsak da günlerimizi içeride, koltuklar üzerinde destekli ayakkabılar giyerek geçirmeye, saatler boyunca kitaplara veya ekranlara bakmaya iyi uyarlanmış değiliz. Bunun sonucunda milyonlarca insan eskiden nadir olan veya hiç bilinmeyen bolluk, yenilik ve kullanmama hastalıklarından mustariptir. Daha sonra daha kolay, kârlı ve daha acil olduğu için bu hastalıkların zaten çoğunun anlamadığımız sebeplerinin yerine belirtilerini tedavi etmekteyiz. Böylece kültür ile biyoloji arasında sinsi bir geribesleme döngüsünün –kemevriminin– devamına sebep olmaktayız.
“Geleceğin bilim insanlarının kanser, kemik erimesi veya diyabeti en sonunda dize getirmelerini umarak” beklemeyi aptalca bulduğunu açık yürekle dile getiren Lieberman: “Daha iyi bir yol bulunmaktadır. Ve bu yol vücutlarımızın bulundukları noktaya nasıl ve niçin geldiklerine daha fazla dikkat etmek suretiyle şu anda elimizin altındadır. İnsanları öldüren veya malul duruma sokan önemli hastalıkların çoğunu nasıl tedavi edebileceğimizi hala bilmesek bile, bize miras bırakılmış olan vücutları kullanılmaları gerektiği gibi kullanarak bu hastalıkların oluşma ihtimallerini nasıl azaltacağımızı ve bazen bunlara nasıl engel olabileceğimizi biliyoruz. Kültürel yenilikler nasıl bu hastalıklara sebep oldularsa, başka kültürel yenilikler de onları önlememize yardımcı olabilir. Bunu başarmak bilim, eğitim ve akıllıca hayata geçirilen ortaklaşa eylemlerin harmanlamasını gerektirmektir. Nasıl ki içeride yaşadığımız bu dünya, olası dünyalar arasında en iyisi değilse, vücutlarınız da olabilecek vücutların en iyisi değildir. Ama bu sahip olabileceğiniz tek vücuttur ve keyfini sürmeye, bakmaya ve korumaya değer. İnsan vücudunun geçmişi “daha yüksek olanın hayatta kalması”yla şekillenmiştir, fakat vücudunuzun geleceği onu nasıl kullandığınıza bağlıdır. Çatışıp durduğumuz vücudumuzla barışmanın zamanı. Ateşkes ve huzuru bulmanın anahtarını sunan yapıt insanlığı daldığı uykudan uyanmaya çağırıyor.
![]()
|
Okuma önerisi!![]() Yaşar Öztürk’ün incelemesi; “İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma“ Oruç Aruoba’nın akıcı ve duru bir anlatımla dilimize kazandırdığı İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma adlı yapıtında Hume bir anatomi bilginidir, okur da ressam… |
- Müzik Teorisi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey - 27 Temmuz 2019
- BİLGELİK KILAVUZU - 14 Haziran 2019
- Atomaltı Parçacıkların Şaşırtıcı Dünyası - 30 Mayıs 2019