“İslam ve Batı” kitabı ve Ortadan Bakan Bernard Lewis

Bu kitap, bir bilgi kaynağı olmasını ötesinde, bir sorunsalın nasıl ele alınıp, nasıl işleneceğinin seçkin bir örneğidir.

Güncel tartışmaların tam göbeğine uygun düşen bir kitap; “İslam Ve Batı” sadece tartışmaların değil, güncel olayların ve sorunların da tam ortasına uygun bir içerikte. İster Ortadoğu yönünden bakılsın, ister Trump’lı ABD’nin İslam yasaklı hallerinden. Hatta bizdeki müfredat programları da bu kitaptan nasibini alabilir. İlk bakışta fantezi gibi gelebilir ama bu kitabın orta öğrenimde ders kitabı olarak –ezberletmeden- işlenmesi tek başına PİSA verilerini, olumlu anlamda ikiye katlar! Çünkü bu kitap, bir bilgi kaynağı olmasını ötesinde, bir sorunsalın nasıl ele alınıp, nasıl işleneceğinin seçkin bir örneğidir. Üstelik o sorunsal, bu coğrafya başta olmak üzere, dünyanın bin dört yüz yıllık sorunsalı…

Elbette, her konuda olduğu gibi, bu kitap ve BernardLewis’in tüm görüşlerine katılmak veya tüm görüş ve değerlendirmeleri doğrudur demek gibi bir bakışımız yok. İşlediği konuya hâkimiyeti tartışma götürmez. Ortadoğu’nun ve – nerdeyse- dünyanın bütün dillerini bilen bir tarihçidir Bernard Lewis. Bu demektir ki, bütün kaynaklara doğrudan ulaşma olanağıda sahiptir. Zaten bunu kitabında da görüyoruz. İngiliz asılı bir Amerikalı ve Yahudi’dir. Her açıdan çok yönlü, çok boyutlu bir ilim insanıdır.

“İslam ve Batı” on bir makaleden oluşan birkitap. İlk kez 1993 yılında Oxford Üniversitesiyayını olarak yayımlanmıştır. Elimizdeki nüsha, 2017 basımı. Çağdaş Sümer’in başarılı çevirisiyle, Akılçelen Kitaplar yayını.

Bilmekle olmak arasındaki fark

Batı ile Doğu arasındaki sorun, büyük ölçüde İslam ile Batı/Hristiyanlık arasındaki sorun gibidir. İslam’ın daha ilk yıllarında, bir başka deyişle çok güçlü olduğu yükselme dönemlerinde“kâfirin dini” (s.20) ile ilgilenmek pek muteber gelmiyordu. İslam dünyasının mutlak bir hor görüsü vardı (s.21). Buna karşın Hristiyan/Batı da başlangıçta İslam’ın yanlışlığını göstermek amacıyla öğrenmeye yöneldi. İslam’ı temsil eden Osmanlı’nın güçten düşmesiyle de İslam’a yönelik ilgi azaldı. Üstelik bu kez Batı/Hristiyan’ın İslam dünyasına hor görüsü başladı. Bu tahterevalli süreci, şimdiki zamanın pek çok sorununun temelinde yatmakta.

Batıyı bilmek, batıya açılmak, batılı olmak sonucunu doğuracağı korkusu, bilmenin önünü kesmiştir. Bilmekle olmak arasındaki fark hala günceldir. Hala gündemdedir. Bu döngü, sekiz yıl süren İspanya/Emeviİslam iktidarının zayıf karnını oluşturmuştur.Sonuçta, geri püskürtülme de çok trajik olmuştur. Farklılıkları olmakla birlikte, ikinci Viyana kuşatması ve sonrasındaki bozgunla birlikte, Avrupa’dan Osmanlı/İslam’ın “sökülmesi” de benzer bir süreçtir.

İber yarımadasında İslam’ın kök salmamasın çok farklı nedenleri olabilir. Bernard Lewis’in, Hristiyan/Batı/Avrupa için yaptığı değerlendirmede, Kilise ile siyasal iktidar ayrımı, yönetici sınıf ve ruhban sınıf gibi ayrımlar bize tandık bir kavramı çağrıştırıyor; güçler ayrılığını. Bu tabloya, merkez iktidarın yanında çok sayıda feodal beyleri, prensleri de eklediğimizde, ortada iktidarın dağılıp toplandığı bir siyaset sahnesi çıkıyor. Hristiyanlık bu ayrımlara olanak vermekteydi. İslam’ın tekçi devlet/din devleti ve tek lider yapısı, sekiz yüz yıla karşın, Avrupa’ya ve İber sosyolojik iklimine uyum sağlayamamıştır. Bu ham görüşün dayanakları “İslam ve Batı” da fazlasıyla var.

1590 ile 1660 yılları arasındaki dönemi kapsayan altı ciltlik bir Osmanlı tarihi, Osmanlı Habsburg Savaşları’nı ayrıntılı bir şekilde ele alır; fakat Otuz Yıl Savaşları’na çoğu tesadüfi ve kısmen yanlış ayrıntılardan baret birkaç sayfadan fazla yer vermez” (s.55) Bu alıntı bize pek çok başka örneği de anımsatıyor ve hiç yabancı gelmiyor. Buradan Osmanlı’daki ilk modernite girişimlerine baktığımızda, yaşananları daha net görebiliyoruz. Batının dilini “bile” öğrenmeyi kendine zarar olarak kabul eden bir kendini “haklı ve üstün” görme büyüklenmesi!

İçe dönük dünyamız

Kalem erbabı anlamında muhafazakâr/İslamcı çevrelerin kaynakları okuma anlayışı çok değişmiş sayılmaz. Bir açıdan, içe dönük bir okuma ve akıl yürütme söz konusu. Diğeri zaten yanlış ve reddiye yemeye müstahak çünkü. Bu biçimdeki etkileşime kapalılık, çok eleştirilen çifte standart yanlışına düşülmesine neden oluyor. Çünkü tersi durumda nesnel ve hakkaniyetli olmanın yolu açılır. Trump’ın yedi İslam ülkesine uyguladığı “diktatörce” yasak kararına karşı tutulan ılıman tavır, tam da kötü Batı’nın çifte standardına uygun bir standarttır!

Muhafazakâr/İslamcı olmayan pek çok kalem ve düşünce sahibi de benzer bir içe dönük okuma ve akıl yürütme içinde. Çünkü bu cenah da kendi mutlak doğrularından son derece emin. Oysa din gibi milyarlarca insanın inancının merkezinde bir olgu, aynı zamanda insanlık kültürünün hala en izlenir olan bir yoludur. İnancı anlamanın yolu “dinin defterini dürmekten” değil, dini tüm yönleri ve ayrıntısıyla bilmekten geçer. İnanç ve bilgi ilişkisini reddiye temelinde değil, insanı dönüştürme sürecinde ve toplumsal bir gerçeklik olarak ele almak gerekir. Teolojik gerçeklikle, toplumsal gerçeklik pekala uzlaşabilir…

Her iki cenahın bilme hali aslında topyekûn reddiyeyi içeren bir peşin “bilme” halidir ki, bunu diğer adı peşin hükümdür. Peşin hükümlerin ne denli iletişim kapalı bir sonucu olduğunu ise anlatmaya gerek yoktur.

Bütün bu tartışma ve çıkarımlar için İslam ve batı çok öneli bir kaynak. Ortadoğu gibi bir prizmalar prizmasında doğru görüntüyü bulmak için doğru yerden ortadan, nesnel bir açıdan bakmak önemli. Bernard Lewis’in yaptığı gibi.

  • İslam ve Batı
  • Yazar: Bernard Lewis
  • Çeviri: Çağdaş Sümer
  • Türü: Tarih
  • Baskı Yılı: Aralık 2016
  • Sayfa Sayısı: 350 Sayfa
  • Yayınevi: Akılçelen Kitaplar

 

Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Ben Jonathan Livingston

Read Next

Edebiyata Övgü: Mario Vargas Llosa – Carlos Fuentes

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *