“Berk” dizisiyle sevilen yazar Kaan Elbingil ilk çocuk romanında, neşesi ve tasasıyla sevgi dolu bir aileyi anlatıyor.
Paylaşmayı sevmeyen bir “tek çocuğun” ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan ailesinin hayata tutunmasını, sürpriz bir konuğun dönüştürücü etkisini dillendiriyor. Her yaştan okura komik ve umut dolu bir okuma sunan roman, aile olmanın kan bağı gerektirmediğini, paylaşmanın ve dayanışmanın sihrini eğlenceli bir üslupla resmediyor.
-
Kitaba öyle bir yerden başlamışsınız ki okuru fantastik karaktere dönüştürüp kitabın satırları arasına vakumlanmış şekilde hayal etmemek elde değil. Anne baba tutumlarını, eğitimcilerin durdukları yeri ve kültürümüzdeki çocuk algısını delik deşik eden ama güldürmeyi de ihmal etmeyen ilk sahne ile Salih Emre çıktı karşımıza. Neden böyle bir başlangıcı tercih ettiniz? Başka fikirler var mıydı aklınızda?
Birkaç seçeneğin arasından bunu seçtim, diyemem. Hikâyeye keyifle, hararetle giriş yaptığımı hatırlıyorum sadece. Salih Emre’yi, elindeki kırmızı kartla okuyucuya tanıştırmak hoşuma gitmiş olmalı. Çocuk, kardeş istemiyor! Ailenin, kardeş gibi bir konuyu kulaktan duyma gerekçelerle gündemlerine almasına gelince… Hiç böbürlenmeyelim. En okuyanımız en bilenimiz bile, olmadık konularda olmadık tavsiyelerle ilerleyebiliyoruz. Derdimiz umut sonuçta. Bence yoruma en açık bölüm, öğretmenin notu. Bu müdahaleyi güzel bulan da oldu, neden çocuğun üstüne gitmiş ki, diyen de.
-
Hans’ın ağzından kaçan “bilader “ kelimesi, pazarda esnafla pazarlık etmesi, tezgâhın en iyi patateslerini seçmesi, ailesiyle görüşmek isteyen Sabit Bey’e sürekli bahaneler uydurması gibi merak duygusunu ve sorgulama eylemini harekete geçiren ögeler ile okurun da emek vermesi gereken bir metin çıkmış ortaya. Daha önceki kitaplarınıza göre (Berk Dizisi) hacimli, hacmine göre yoğun anlatıma evrilen üslubunuzun dünü ve bugününü anlatır mısınız?
Okuyucu ipuçlarını, gariplikleri yakalarken hikâyeyi daha da sahipleniyor. Bu kitabımda, içimdeki kışkırtılmayı bekleyen derinliğin uyanışını hissettim. İnsan durduk yere kışkırmıyor tabii ki. Çok okuyorum, izliyorum, notlar alıyorum. Eserleri teknik olarak çözümlemeye çabalıyorum, duygulara konsantre oluyorum, yetişemediğim yerde yardım istiyorum… Bazen de, aman yetti yahu deyip, bambaşka uğraşlarla nefeslenmeye çalışıyorum. Şunu biliyorum ki henüz yolun çok başındayım.
-
Salih Emre’nin babasının işlerinin bozulma nedeni olarak aile içinden birinin seçilmiş olduğunu görüyoruz. Kitabın okur kitlesini düşündüğümüzde ülkemizin sosyolojik yapısı ve okuma kültüründe ebeveyn onayı hayli etkin görünüyor. Bu açıdan bakarsak bununla ilgili tereddüt yaşadınız mı? Kitabın anne ve baba karakterinin kitapta bu durumla ilgili gösterdiği tavırda yönlendirici olmamışsınız. Çocuğu okur ve birey olarak kabul eden bu yaklaşımınız üzerine neler söylersiniz?
Bir hocam, ülkemizdeki çocuk edebiyatıyla ilgili şöyle sitem etmişti: “Bizler, naif şeyler yazmaya çalışıyoruz Kaan’cığım. Eninde sonunda cicileşen şeyler!” Peki ya cici olmayan şeyler? Bu konuda çok konuşuldu, çok yazıldı. Aynı cümleleri yeniden kurmak istemem. Bir şeyleri anlatırken, çocukları yaralamamak sınırdır benim için. Amca olayının bir yerlere evrilmesi konusunda hiç yönlendirici olmadım. Gerekli bilgiyi verdikten sonra bir daha dokunmadım bu konuya. İnsanların dolandırılabildiğini, hatta bunu yakınlardan birinin yapabileceğini söyledim. “Aman aman evlerden ırak,” demekle kalmamak içinse, batık bir ailenin nasıl kenetlenebileceğine konsantre oldum.
-
Sakız çiğneyen şeftali, kola içen balık, dil çıkaran brokoli gibi renkli ve özgün simgelerle tanıtılan Mayışıklar ve şarkıları sadece Elif’le Salih Emre’nin dünyasında değil okurda da iz bırakıyor. Sanatçı kimliğinizi yakından takip ediyoruz. Müzikle bağınız, Mayışıklar’ın şarkılarının metinde yer alma süreci nasıl gelişti? Bunları bestelemeyi düşündünüz mü?
Sorunuzu okurken fark ettim ki, şarkı sözlerini aslında melodi duyarak yazmışım. Tek tek hepsinin bir melodisi varmış kafamda! Profesyonel bir müzisyen olmanın avantajı belki. Ancak çok dikkatli olmak gerek, bu işin dezavantajı da olabilir. Kuru kuruya bilgiyle okuyucuyu boğmak, “doğru sanatı” empoze etmeye çalışmak… Önceki günkü okul buluşmamızda şaşırtıcı bir yorum geldi. Öğretmenimiz, çocukların simgeleri ve şarkı sözlerini çok sevdiğini, hatta gerçekler mi diyerek, internette aradıklarını söyledi. Çok hoş! Alın size yazarlığın bir hediyesi daha… Ayrıca, duyulmamış kelimeleri, isimleri, kavramları metnin içine serpiştirmeyi sevdiğimi de eklemeliyim.
-
Temposu çok yüksek bir kurgu ile zaman zaman sıkıntılı durumlar anlatılırken, zaman zaman mizahla yoğrulan eğlenceli diyaloglara yer vermişsiniz. Kısa bölümler okuru rahatlatacak şekilde düzenlenmiş. Anlatıcının Salih Emre olması metninizi nasıl etkiledi?
Dil ve üslubumu düşündüğümde, bu şekliyle hikâyenin daha bir içinde yer aldığımı hissediyorum. Bugüne kadar anlatıcı olarak hep başkarakteri seçtim. İleride illa ki hikâyelerim de anlatıcılarım da çeşitlenecektir…
-
Münevver ve Sabit çiftinin kelimelere dökülmeyen pek çok tartışmasına rağmen sevginin hissedildiği bir aile sıcaklığı okura da geçiyor. Bunda Salih Emre’nin babasının yaptığı çeşit çeşit çorbaların da payı var. Kaan Elbingil, bu hususta nasıl bir hazırlık yaptı? Kitabın okurlarından çorbalarla ilgili nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Bu konuda, editörüm Müren Beykan’a teşekkür etmeliyim. Çorbaların çeşitlendirilip detaylandırılması fikri ondan gelmişti diye hatırlıyorum. İnternette araştırmalar yaptım. Bilinmedik çorbaların içeriklerine çok detaylı olmasa da hikâyemde yer verdim. Henüz, “Aa bizim yörenin çorbasını yazmışsınız!” diyen bir okurla karşılaşmadım. Ancak arkadaşlar arasında, “Kaan bize çorba yapsın!” kampanyası başladı.
-
Sungur; ne zaman görünse, konuşsa Salih Emre’nin onu uzun süre reddetmesine, görmezden gelmesine rağmen içimizi ısıtan bir karakter oldu. Salih Emre’nin yaşadıklarını düşündüğümde Sungur’u sıvanın altındaki tuğlaları bir arada tutmaya yarayan, görünmeyen çimento olarak hayal ettim. “Sunguuuur, maç?” cümlesiyle Salih Emre’yi yeni taşındıkları mahalleye bağlayan bağın Sungur ile taçlanması, gerçek hayatta fark edilemeyen, belirginleşemeyen pek çok çocuğa cesaret ve umut verecektir. Sungur karakteri sizin için neydi, Sungur’un okurdaki yansımaları üzerine neler hayal ettiniz?
Sungur canımın içi benim! Ki Salih Emre’yle ruh olarak çok yakınlar aslında. Ancak Salih Emre kendisini kabullenene kadar ona yeşil ışık yakamıyor! Vakti olmuyor, kafasını hazır hissetmiyor. Kim bilir içinde ne cevherler var Sungur’un. O kadar saf, korunmaya muhtaç, alakaya aç ve iyi niyetli ki. Okurun bu çocuğu içi biraz acıyarak okuyacağını düşünüyorum. Sungur’lar her yerde. Bizler de eminim tıpkı onun gibi, bir ara birileri tarafından beğenilmemiş, istenmemiştik. Vicdanla ilgili bir konu bu, güçsüze omuz verebilmekle, insan olabilmekle ilgili…
-
Salih Emre, Elif ile çocuksu aşkın, Hans ile arkadaşlıktan öte bir bağın iyileştiren ve dönüştüren etkisini yaşıyor. Kitabınızla okurlarınıza neleri yaşatmak istediniz?
Kitabımı bitirene kadar konunun içinde yüzdüm durdum bence. Parmak sallamadan, sıkmadan, işi sulandırmadan ilerlemeye çalışırken yazdım sildim, ekledim, çıkardım. Çok emek verip de attığım bölümler oldu. Bu aşamalarda daha çok kendimleydim. Yani okura şunu vermeliyim, bunu hissettirmeliyim diye doğrudan düşünmedim sanırım. Teknik ve duygusal yanlarıyla hatasız ve cazip bir metinle ilerlemeye çalıştım. Kitabım basıldı ve şimdi geriye dönüp bakıyorum…
Saflık ve iyiliği bir leitmotif gibi sürekli karşısına çıkarmışım okurun. Sevgi denen klişe kelimenin, gerçek anlamına kavuştuğunda, nasıl baş döndürücü bir hal aldığını hatırlatmak istemişim. Karşı cinsle iletişimin en duru halini sunmaya çalışmışım. Karakterleri iyiler ve kötüler diye ayırmadan… Salih Emre gibi vicdanlı bir çocuk Hans’ın kafasına bilerek ve isteyerek heykel düşürebiliyor. Ya da Sabit Usta gibi içten bir Anadolu insanı, borç aldığı adamdan kaçıyor… Derler ya hani; her şey insanlar için. İyilikler ve kötülükler… Saçmalıklar ve doğrular… Her şey bizler için, bizden kaynaklı. Ama burada en tepe noktaya vicdanı koyarım. Terazimiz vicdansa insanız demektir!
- Kardeş Kardeş Deme Bana!
- Yazar: Kaan Elbingil
- Türü: Çocuk, 4-5-6. Sınıf
- Baskı Yılı: 2021
- Sayfa Sayısı: 144 Sayfa
- Yayınevi: Günışığı Kitaplığı
- Kaan Elbingil: “Terazimiz vicdansa insanız demektir!” - 7 Ocak 2022
- Yalın anlatımı ve zarif üslubuyla kalplere dokunan bir yazar: Sibel K. Türker - 27 Ekim 2021
- Keşfetmek tüm canlıların doğasında var! - 1 Ekim 2021
FACEBOOK YORUMLARI