Bir kadının yazar olma halleri üzerine kurgulanan Huzursuz Periler; aşk, ihanet, toplumsal cinsiyet ve yazmak üzerinde ilerliyor.
Özlem Narin Yılmaz’ın son kitabı olan “Huzursuz Periler”, bir “kadın yazar” romanı. Yazara göre, “Her küçük kızın günlüğünü okuyup annesine ispiyonlayan dişlek bir erkek kardeşi vardır” ve “Kadın yazarların erkek eleştirmenleri, yayıncıları, editörleri vardır”. Haliyle Huzursuz Periler, bir edebiyat öğrencisi olan genç kızın, yazarlık yolculuğunu anlatmaktadır.
Kadın yazarların kaçınılmaz konusu ise kadın. Aşk, ihanet, toplumsal cinsiyet derken Huzursuz Periler’de bir de işin içine yazmak giriyor. Roman, kadın yazar olma halleri üzerine kurgulanmış. Ana karakter olan Hayal, babaannesi ve dedesi ile yaşıyor. Annesini hiç görmemiş ve çekirdek aile içinde büyümemiş olmanın boşluğu var içinde. Babasına çok düşkün. Dedesi iyi bir kitap koleksiyoneri. Babaanne ise geleneksel bir Anadolu kadını. Biçare ve kocasına boyun eğen… Oysa kayınvalidesi; 1915’lerde şiir yazan, sevdiği adamla evlenecek cesarete sahip, piyano ve Fransızca dersleri alan modern bir kadın. “Ne kadar iyi şeyler yazsalar da ne kadar tanınıp okunuyor olsalar da bakışlarındaki kırgın ifade aynıydı. Yazar kadın değil, çaresiz ev kadını bakışlarıydı bu.” diyor dönemin kadın yazarları için Gülperi Hanım. Ancak O’nun da direnebilmesi, babasının desteği ile mümkün olabilmiş. Zira annesi, çeyiz sandığı hazırlaması gerektiğini düşünüyor. Bu sebeple, “Bazen bir kadın başka bir kadının en büyük engeli olabiliyor.” diyor. “Huzursuz Periler”, yazarının, “Kadınlar Neden Yazmamalı” isimli makalesinin romanı gibi adeta.
Roman; Hayal’in, Gülperi Hanım’ın günlüklerini temize çekmesiyle başlıyor. Hayal ve Gülperi Hanım’ın yaşamlarını eşzamanlı okuyoruz. Bir Gülperi Hanım’ın anıları, bir Hayal’in yaşadıkları… Biri şiir yazıyor, biri öykü. Biri Hanımlar Mecmuası’nın peşinde, biri edebiyat dergilerinin… İkisi de âşık. İkisi de yaralı. Zaten yazara göre, “Ateşten gömlek gibidir kadın için yazmak”. Bu iki kadın için de öyle.
Nurperi, romanın ikinci perisi. O, Hayal’in zihnindeki kadın yazar. Hayal, yazarlıkla ilgili çekincelerini hep onunla paylaşıyor. Nurperi ile sorguluyor, bir anlamda yazarlıkla hesaplaşıyor. “Hayatın bir kadına bahşettiği en değerli hediyedir yazmak. Yazabilenler baş edebiliyor. Bir tür göğüs germe gibi, karşı koyma gibidir kadın için yazmak” diyor Nurperi. Buradan, Hayal’in dayanma gücünü, yazabilmesinden aldığını anlatıyor. Kadın okur olarak, yazamayan kadının acıyla baş etmesi nasıl oluyor, sorusunu düşünmekten alamıyorum kendimi. Acı, kadın yazarlar için mi vardı yoksa? Hayal de düşünmüş bunları:
“Yazarların hayatlarının acıklı olduğunu düşünüyordu. Okudukları, ders kitaplarında yazılanlar, hocalarının anlattıkları hep buna işaret ediyordu. Acaba acıklı hayatları olduğu için mi yazıyorlardı? Yoksa yazdıkça hayatları acıklı bir hal mi alıyordu? Belki ikisi de doğruydu.” diyor.
Ayperi, romanın üçüncü perisi ve Hayal’in hayran olduğu bir kadın yazar. Mücadeleci, sol görüşlü ve toplumsal olaylarda öne çıkmış Ayperi. Kitapları çok satıyor. Hayal, hayatının kritik zamanlarından birinde, ulaşmak istiyor hayran olduğu kadın yazara. Aldığı yanıt kibarca reddedilme olsa da, yanıt vermesini önemsiyor. Ta ki bir imza gününde, cevap verenin asistanı olduğunu öğrendiği ana kadar…
“Asistanı çıktı telefona. Eğer bir notum varsa Ayperi Hanım’a iletebileceğini söyledi. Her şey kandırmacaydı. Baştan beri kandırıldım. Kadın yayınevinden, sekreterden, asistandan duvarlar örmüş etrafına. Yazdıklarını köpeklere atar gibi önümüze atıyor. Biz de koklaya koklaya hayran oluyoruz. Yalayıp yutuyoruz. Onu kendimizden uzaklaştıran, ulaşılmaz kılan da biz değil miyiz? Ya kitaplarındaki insan sevgisi, o engin bilgelik, merhamet ve adalet duygusu!” diyerek histerik bir gülmeye tutuldu Hayal.
Hayal’in, betimlediği kadın yazara dair düş kırıklığına inanmakta zorlanıyorum. Roman, o kadar hayatın içinden gibi yazılmış ki, “bu durumda yazarın içinde naif bir kız çocuğu var” izlenimi ediniyorum.
Belki de buradan hareketle, kendisinin de içinde bulunduğu yayıncılık dünyasını eleştirmek istiyor. Düşünüyorum: Hayal üzerinden, okura belki bir mesaj veriyor. Piyasaya eklemlenmiş edebiyata kanma, seçici ol, iyi metinleri “kokla” gibi uyarılar var satır aralarında. Emin olamıyorum.
Hayal’in yayıncılıkla ilgili tek düş kırıklığı bu değil elbette. Edebiyat dergisine gönderdiği mektupların, derginin editörü tarafından hiç okunmadığını öğrenmesi yetmezmiş gibi, bir de çok çalışmalısın diye öğüt dinlemesi cabası. İçinde kopan fırtınayı dindirmek için Nurperi’yle konuşuyor:
“Aslında önemli olan yazdıkların değil, yazarken hissettiklerin” dedi kadın ona bakarken. “Yazarken kendini iyi hissediyorsan başkalarının yazdıklarını nasıl buldukları önemli mi?” Hayal, içini rahatlatan bir şey öğrenmenin şaşkınlığıyla “Sahi mi?” dedi. “Sahi” dedi kadın. “Yazmayı seviyorsan başkalarının fikirlerini alıp çöpe atabilirsin. Ama başkaları için yazıyorsan herkesi tek tek memnun etmen gerekecek. Oysa böyle bir şey mümkün değil” dedi yüzünü buruşturarak.
Hayal ve Nurperi yerine, yazar ve içsesi konuşuyor adeta. Yazarın nerede romana dahil olacağını okur hiç kestiremiyor. Çok ünlü başka bir kadın yazarın, yeni kitabının tanıtım kokteyline giden Hayal, orada da Ayperi ile karşılaşıyor.
“Roman için ne tür tanıtımlar planlıyorsunuz? Gazeteler, televizyonlar, dergiler. Bunları öğrenmek istiyorum. Ayrıca ilk olarak kaç baskı yapacaksınız?”… “Biliyorum, sonuçta yayınevi bu işten para kazanıyor. Ama yapılan işin öznesi olarak ben de kazanmalıyım öyle değil mi?” diyor genel yayın yönetmenine Ayperi.
Bu satırlardan sonra; transfer ücretleri dudak uçurtan yazarlar, kitabın edebi değerinden önce gelen rakamlar, kahve&kitap şablonuna uygun kitap isimleri, 140 karaktere sığacak acılı arabesk cümleler bir anda uçuşuyor aklımda. Bunlara bir de ergen yalnızlığından beslenen, birbirinden rahatsız edici isme sahip dergileri de eklemem gerek. Vasatlığın belgesi de, kırmızı ojeli ayakların yanına konmuş kitap fotoğrafı olmalı.
Yazar, toplumun her alanında olduğu gibi, yayıncılıkta da erkeğin egemenliğinden rahatsız. Kadın yazarların aşağılandığını düşünüyor ki;
“Üstadım, şu kadın milleti iki satır bir şey yazdı mı ortalığı velveleye veriyor” diyebiliyor erkek editör romanında.
Özlem Narin Yılmaz, yalın bir dille yazmayı tercih etmiş. Bir anlamda içini döker gibi. Öte yandan, Hayal’in en dokunaklı anları bile sıradan gelebilecek kadar sade yazılmış. Söz gelimi, babasını erkek sevgilisiyle yatakta gördüğü zaman da; hiç görmediği annesiyle yirmili yaşlarda karşılaştığı zaman da; her şey, her an yaşanılabilir kadar basit. Ne aforizmalara ihtiyaç duymuş ne abartıya. Kimi yerde derinlik arasa da okur; bu üslupla, okura duygunun sahici olarak geçmesini sağlıyor.
Romanın sonuna doğru; Ayperi’nin yarattığı düş kırıklığından, Hayal’e “çok çalışmalısın” diyen editörün ortaya çıkan vasatlığından ve yaşamın getirdiği yük ile kendini sağaltmak isteyen Hayal’le konuşuyor Nurperi. Artık yazma eylemi üzerine düşünceleri berraklaşıyor Hayal’in:
“Fildişi kule bir ayrıcalıktır. Yazarlar hep ayrıcalıklı oldukları yanılgısına kapılırlar. Bu da onları bencil ve kendini beğenmiş yapar” dedi kadın…“Yukarılara çıktıkça yazdıklarına yabancılaşıyorsun. Senin kuşbakışı bakmak dediğin şey küçülterek görmekten başka bir şey değil. Yazına sığdırabilmek için her şeyi küçültüyorsun.”…“Her şeyi görmeye çalışırsan yazamazsın. Asıl, görmediklerini yazmayı başarabilirsen iyi bir yazar olma yolundasın demektir” dedi kadın soğuk, öğretici sesiyle.
“Huzursuz Periler” kadının yazar olma hali üzerine kurgulanmış bir roman. Bu gözle okunduğunda, doyurucu, kızdıran, öfkelendiren ve düşündüren bir roman. Romanın kapısı, erkeklere de açık. Fazlasıyla…
Şunu da eklemeliyim ki; Ayrıntı Yayınları’nın “Edebiyat” başlıklı dizisinden çıkan kitapların kapak tasarımları dikkat çekici. “Huzursuz Periler”in kapağı, kübist ressam Picasso’nun bir resmi gibi adeta. Ayrıntı’nın kapak tasarımları, rafta gördüğü romana dair fikri olmayan bir okurun aklını çelebiliyor.
- Huzursuz Periler
- Yazar: Özlem Narin Yılmaz
- Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
- Sayfa Yapısı: 207 sayfa
- Baskı tarihi: 2016
- Kadın yazarın yolculuğu: Huzursuz Periler - 16 Mart 2016
FACEBOOK YORUMLARI