Kahraman Tazeoğlu 2013 yılında yazdığı ve uzun süre çok satan listelerinde kalan romanı Bukre’nin devamı niteliğinde beş sene sonra bir roman daha yayımladı; Bukre Kalp.
Bukre, Cem ve Selim artık büyüdüler ve hayatları bambaşka bir yol aldı. Peki, onları bu uzun yolda bekleyen daha neler vardı? Okurlarının merakını gidermek isteyen Tazeoğlu, bu serinin üçüncü kitabını yazıp yazmayacağını halen düşünüyor. Yazar ile aşk üzerine neden bu kadar çok yazılır hakkında bir sohbet gerçekleştirdik.
-
80’li yıllardan bugüne edebiyatın içindesiniz. Şiir, deneme, öykü, roman pek çok alanda üretimler yaptınız. Sizin için yazmak nedir?
Bana göre yazmak, temizlenmek ve nefes almaktır. Birikimlerimi, içimde tortu oluşturup bataklığa dönmemesi için dışarı akıtıyorum. Bunu yazarak yapabiliyorum. Yeteneğim sadece buna müsaade ediyor. İçimi temizlemek adına yapmış olduğum bu eylem, başkalarına da yarıyor. Okurlarım da benimle birlikte içini temizliyor, nefes alıyor.
-
Peki aşk üzerine bu kadar çok yazılmalı mıdır? Neden? Aşk bizim neyimizdir?
Bu kadar çok okunmasa bu kadar çok yazılmazdı. Bunun nedeni şu bence. İnsan bildiğini değil, bilmediğini merak eder. Cebinde taşıdıklarının değil, kendinde olmayanın peşinden koşar. İşte bu içsel meraktır aslında aşk romanlarının yüzyıllardır okunmasına sebep olan. Aşkı bilmek ve ona hükmetmek ister insan. O duyguyu özgür iradesine teslim edip, doya doya ve korkusuzca yaşamak ister. Aşk aslında hepimizin bildiği ama bir çoğumuzun tam manasıyla öğrenemediği bir duygudur. İnsandan insana değiştiği için belli bir kalıbı yoktur aşkın. Ama biz onu hep bildiğimiz bir şekle getirebilmek için uğraşırız. Çünkü bilirsek korkmayız ve kendimizi daha güvende hissederiz. Bunun karşılığı olarak da o binmekten korktuğumuz vahşi atı uysal bir taya dönüştürür ve dizginleri ele alırız. Aşk, çok tanıdıkmış gibi duran bir yabancıdır bizim için.
-
Eserlerinizden cümlelerin sosyal medyada paylaşılması, gençlerin sizi bu kadar okuması, özellikle genç kızların eserlerinize bu kadar ilgi göstermesi sizce neden?
Çünkü onları anlayan ve onların dilini konuşan bir yazarları var artık. İki sayfa okuyup bir daha yüzüne bakmamak üzere rafa kaldırmış oldukları kitapları vardı o gençlerin. Ve ne zaman o kitaplarla göz göze gelseler bir daha kitap okuyup okuyamayacaklarını sorguluyorlardı içten içe. İşte tam o sırada girdim onların dünyalarına. Dikkatlerini sosyal medya üzerinden çektim. Keşfettiler ve sahip çıktılar. Gençler sosyal medya üzerinden karşı tarafa gönderme yapmayı, varlığını hissettirmeyi, kendilerini ifade edebilmeyi çok seviyor. Romanlarımda ve şiirlerimde geçen sözler onların bu isteklerini yeterince karşılıyor sanırım. O yüzden sözlerim çok paylaşılıyor. Eminim orta yaş ve üzeri okurların gençlik dönemlerinde internet hayatlarına girmiş olsaydı, onlar da sevdikleri yazarların sözlerini zevkle paylaşırlardı. Özellikle genç kızların kitaplarımı okumasının sebebi, benimle alakalı bir durum değil. Türk kitap okurunun yüzde doksanı kadın çünkü…
-
Peki beş sene sonra Bukre’nin devam hikâyesini size ne yazdırdı? Planlı mı yoksa tesadüf müydü?
Bukre’yi 2013 yılında okumuş olan gençler büyüdü ve değişti. Belki de şimdiki yaşlarında Bukre’yi okumuş olsalardı o kadar etkilenmeyeceklerdi. Ama kitabı okudukları yıllarda o karakterlerle bütünleşmişler ve kendilerini onlarda bulmuşlardı. Peki o karakterlerin büyümüş hallerini hiç mi merak etmezlerdi? Bu sorunun cevabını merak ettiğim için devamını yazmaya karar verdim.
-
Cem, Selim, Bukre… Aslında hepimiz gibi karakterler. Siz pek çoğumuzun yaşadığı hikayeleri bize yeniden edebi olarak anlatıyorsunuz. Gençlik, aşk, büyümek, kayıplar, öfkeler, affetmeler… Peki siz hayatta avucunuzun içine baktığınızda nasıl bir bütün görüyorsunuz kendinize dair?
İnsanı büyüten ve olgunlaştıran kazandıklarından çok kaybettikleridir aslında. Elde ettiğimiz deneyim ve kazanımları bize kaybettiklerimiz vermiştir. Bu yüzden avuçlarımda kalanlardan ziyade avuçlarımdan düşürdüklerime bakıyorum hep. Ve orada kat ettiğim yolu görüyorum. Geçtiğim yollarda kaybettiklerim, geçeceğim yollarda nasıl daha az kaybedeceğimi öğretiyor bana.
-
Bukre ve Cem’in kayıpları bir şekilde onları yakınlaştırıyor. Geçmişi unutuyorlar. Arkadaşlıklarını, dostluklarını hatırlıyorlar ve bir hayatı bölüşmeye karar veriyorlar. Mutlu sonla biten bir roman Bukre Kalp, artık devamının gelmeyeceğini düşündüğünüz için mi mutlu bir son yazmak istediniz? Yoksa insanı yaralayan, paramparça eden bir hikâyeyi sonlandırırken okurunuzu sevindirmek mi istediniz?
Kitabın devamı var aslında. Ama yazıp yazmamakta hala kararsızım. Bukre Kalp’i okuyan dikkatli okurlarım nakil sonrası süreci özellikle belirtmiş olduğumu fark etmişlerdir. Orada ifade ettiğim o süre, hikâyenin devamı olabileceğinin ipuçlarını veriyor zaten.
-
Peki siz bu hayatta en çok kimi seviyorsunuz? Siz insanları nasıl seviyor, sevginizi nasıl belli ediyorsunuz?
Küçücük yüreklerini tıka basa sevgiyle doldurabilmiş olan tüm insanları sığdırabilecek kadar büyük bir yüreğe sahibim. İyi insanları seviyorum. Yanındayken bana kendimi özletmeyen insanları seviyorum. İnsan ayırmaksa bu, evet! Ben insan ayırıyorum. Kötüleri değil iyileri seviyorum. Sevmenin ilk kuralı sevdiğini diğerlerinden ayrı tutmak değil midir zaten?
-
Okurlarınıza her şeyin bu kadar zor olduğu, aşkın bu kadar hırpalandığı bir çağda ne önerirsiniz?
Kalbinizin diğer yarısını onu hak edene ayırın. Eğer öyle biri çıkmıyorsa da karşınıza, bırakın siz de kalsın.
|
FACEBOOK YORUMLARI