Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru tam anlamıyla bir masumiyet sorgulaması. Bu sorgulamanın hem bir polisiye roman mantığıyla hem de insani değerler açısından yapıldığını söylemek mümkün.
İlişkilerdeki masumiyetin ne olduğunu sık sık düşünmüşümdür. Bir hesapsızlık hali olmalı bu. Sevecenlik ve samimiyetle kuşatılmış bir adanmışlık. Katharina Blum’un Ludwig Götten’e duyduğu aşkta olduğu gibi.
Ludwig siyasi bir suçlu, bir kanun kaçağı. Karnaval zamanı danslı bir partide tanışıyorlar Katharina ile . Bütün gece dans ettikten sonra Katharina Blum’un evine gidiyorlar. “Önceden kestirilemeyecek, dünyanın yasalarına göre hesaplanamayacak bir olay” gerçekleşiyor; birbirlerine aşık oluyorlar. Geceyi birlikte geçiriyorlar. Zaten Ludwig’in gidecek başka bir yeri yok. Sabah, Blum’un evi polislerce kuşatılmış olmasına rağmen, Ludwig Götten kayıplara karışıyor.
Polis baskınıyla neye uğradığını şaşırıyor Katharina Blum. Neden Ludwig ile birlikte olduğunu anlatmaya çalışırken, onların aşkı pespayeleştirmeye çalışan sözleriyle karşılaşıyor. Çok sarsıldığı halde olağanüstü bir soğukkanlılıkla o çirkin sözlerin içine çekilmiyor.
Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru tam anlamıyla bir masumiyet sorgulaması. Bu sorgulamanın hem bir polisiye roman mantığıyla hem de insani değerler açısından yapıldığını söylemek mümkün.
Blum dürüst, sevecen ve çalışkan. Uçarı değil; hatta arkadaşları ona “rahibe” diyor. Heinrich Böll’ün, Katharina Blum’u cinsiyetçi yaklaşımın kadında erdem olarak gördüğü özelliklerle donatarak kurguladığı düşünülebilir. Ama daha yakından bakınca ondaki masumiyetin cinsellikten uzak bir yaşam sürmesiyle ilgili olmadığını görüyoruz. Hiçbir çıkar, hesap gözetmeyen karşılıklı sevecenlikten yana Blum. Böyle bir beraberliğe bütün imkansızlıklara rağmen sıkı sıkı sarılıyor. Alain Badiou da aşkı “var olmaya hakkı olmayan, size bir olasılık olarak verilmeyen ama var olan bir şey” diye tarif etmiyor muydu Aşka Övgü’de?
Heinrich Böll toplumca kabul gören özelliklere sahip olan bir insanın toplum tarafından yanlış anlaşılmasını anlatmıyor romanında. Katharina, kolay incinebilir olmasına rağmen, kendi yaşamını daha da önemlisi kendisini tasarlayabilmiş bir kadın. Kendi doğrularıyla yaşamını sürdürüyor. İşini büyük bir tutkuyla ve dürüstlükle yapıyor. Blornaların evinde çalıştığından beri onların yaşamını hem kolaylaştırıyor hem güzelleştiriyor. Aşkın ve sevecenliğin olmadığı bir beraberliğe de tahammülü yok. Bu nedenle kendi değerlerini oluşturamamış, kendi doğrularını savunamayan, akıllarını bir sisteme teslim etmiş kitlelerin kolaylıkla hedefi haline geliyor.
“Onun, Straeubleder gibi zenginliğinin yanı sıra, politika, iktisat ve bilim alanında karşı konulmaz çekiciliği yüzünden neredeyse bir film yıldızı kadar ünlü birisine karşı koyacağına kim inanırdı? Dahası onun gibi bir hizmetçinin ahlaki nedenlerden bile değil de, sırf tipini beğenmediği için film yıldızı gibi bir erkeği geri çevireceğine kim inanırdı? Adamı hiç çekici bulmamıştı; onun ziyaretlerini ise; aralarında herhangi bir biçimde bir mahremiyet kurulmamış olduğundan ve yanlış anlaşılabileceğinden, mahremiyet alanı diye adlandırmak istemediği bir alana yönelik iğrenç bir saldırı olarak karşılamıştı.” (sf. 89)
Romanda etik değerleri hiçe sayarak yaptığı yayınlarla toplumsal linci başlatan “Gazete” Katharina Blum’un adil yargılanma hakkını elinden almaya çalışıyor. Yakınlarıyla, tanıdıklarıyla yaptığı röportajları çarpıtarak, değiştirerek yayımlıyor. Cinselliği, politik görüş farklılığını ve inançları kullanarak Katharina üzerinden bir kötülük temsili oluşturuyor. Toplumu bu temsille kışkırtıyor ve hedeflediği tiraja ulaşmaya çalışıyor. Bu arada Blum’u ve onun çevresindeki birkaç kişiyi de kışkırtmayı başarıyor. Romandaki ana olay da bunun sonucunda gerçekleşiyor.
H. Böll, basın etiğine uymayan gazetecilik anlayışını ironik bir dille eleştirirken aslında bütün bir sistemin işleyişini ve toplum yapısının çürümüşlüğünü mercek altına alıyor.
Romanda düz bir zaman çizgisi yok. Hatta olup bitmiş bir olayı bir soruşturma dosyasından okurmuşçasına ilerliyoruz. Geriye dönüşlerle, zamanda sıçramalarla oluşturulmuş uzunlu- kısalı elli sekiz bölümde olayların nasıl geliştiği saat ve dakikaları da verilerek ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Kimi bölümler doğrudan ifade tutanaklarının aktarılmasına dayanıyor. Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru gerçekçi romanın iyi bir örneği. İlk cümleler şöyle:
“Aşağıda anlatılanların birkaç yan kaynağı, üç tane de ana kaynağı vardır. Ama bunlardan yalnızca şimdi, yani başlangıçta söz edilecek ve bir daha bu konuya dönülmeyecektir.”
Böll, romanı Hannover Üniversitesinde ders veren –68 kuşağının ünlü isimlerinden– psikoloji profesörü Peter Brückner’in yaşadıklarından esinlenerek yazmış. Esin kaynağı olan olayda bir gazete, hakkında yakalama emri olan Ulrike Meinhof’un Peter Brückner’in evinde saklandığını yazıyor. Haber hükümet yanlısı diğer gazeteler tarafından kampanyaya dönüştürülüyor. Bunun sonucunda Brückner’in üniversiteyle ilişiği kesiliyor ama meydanlarda ve kafelerde dersler devam ediyor; kampanyalar düzenleniyor ve bir yıl sonra Brückner’in üniversiteye dönüşü gerçekleşiyor.
Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’nu üniversite yıllarında okumuştum. “Medya ve manipülasyon” temalı bir film etkinliği sayesinde yeniden aklıma düştü. Roman, 1972 yılında Nobel ödülü almış. 1973 yılında Heinrich Böll ve Margarethe Von Trotta romanı oyunlaştırmışlar. 1975 yılında da Volker Schlöndorff ve Margarethe von Trotta filme çekmiş. Filmi izledim ve beğendim. Kitabı da bir sahafta bulabildim. Çevirisini Ahmet Cemal yapmış. Pürüzsüz, iyi bir çeviri. İlgiyle okunacağını düşünüyorum.
|
- Baudelaire’e Nazire: Bizden Bir Aylak - 2 Ocak 2019
- New Orleans’lı Yaratıcı Filozof Ignatus J. Reilly - 10 Aralık 2018
- James Joyce: Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi - 10 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI
One Comment
Mükemmel bir yazı olmuş hocam, teşekkür ederiz.