
Katre’deki öyküler toplumsal yaşamda göze çarpmayan lakin hikâyelerini öğrendiğimizde anlamlı kıldığımız görünmez kişilere dokunuyor.
“Ey çaresiz katre! Toprak senin düşmanın, yel senin düşmanın, güneş senin düşmanın; ulaşmayı dilediğin deniz de çok uzak. Ey elsiz ayaksız katre! Bunca düşman arasından denize nasıl varacaksın?”
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Katreler göllere kimi dem kimi dem de toprağa… Bütün “an”lar tek bir “an”ı yaşamak için hemhal oluyor. Kibrimiz, gururumuz, hasetimiz, sabrımız, iyiliğimiz ya da kötülüğümüz toplanıp “biz” oluyor. Bizim gibiler katre olup hayatın akışına bırakıyor kendilerini. Görünüşte küçük, özde anlamlı…
Handan Gökçek’in Delidolu Yayınları tarafından yayımlanan son kitabı Katre’deki öyküler toplumsal yaşamda göze çarpmayan lakin hikâyelerini öğrendiğimizde anlamlı kıldığımız görünmez kişilere dokunuyor.
İlk öykü “Beş Taş” çocukluk oyunlarına götürüyor okuru. Yazarının anlatımıyla “Kimseyi ve hiçbir şeyi terk edecek kadar çok sevmedim” diyen bir kadın karakterin hayatı beş duyu, beş taş, dört adam üzerinden kahraman anlatıcının bakış açısıyla aktarılmış. “Kırlangıç Kokusu”, “Bebek-ler”, “Sümüklü Hasan”, “Kavanoz”, “Sarı”, “Mira” ve “Öylesine Bir Yol” gibi öykülerde de kadın olma hâlleri ve toplum tarafından öğretilmiş kadın rollerinin eleştirisi dikkat çekiyor.
Yazar, kadını kullanarak erkek egemen topluma ayna tutuyor…
Yazar, kadını kullanarak erkek egemen topluma ayna tutuyor ve analarının kaderi kızlarının boynunda yağlı bir sicimdir, dedirtecek kahramanlar karşımıza çıkıyor, Sümüklü Hasan öyküsünde olduğu gibi: “Annemin tenindeki parmak izleri ve dağ çiçekleri içime batıyor. Onun hayatı, benim hayatımın bir yerinde karşıma çıkıyor ve bir gece ıssız bir sokakta çöküyor üstüme.” (33) Öykü, ölümün kıyısında gezinen bir kadının çocukluk anılarına sığınarak yaşama dönmesini anlatıyor.
Şiir ve hikâye; anı, gezi, günlük gibi pek çok ortak özellik barındıran türler tarih boyunca daima etkileşim içinde olmuşlardır. Katre’de de yazar kalemini şiire daldırıp bu türün olanaklarından faydalanıyor. Katre’nin kadınları genciyle, yaşlısıyla yaşamak için direnen, tırnaklarını hayata geçirmeye çabalarken intiharın eşiğine gelse de buna teslim olmayan kahramanlar olabiliyor zaman zaman. Kahramanlar genellikle toplum tarafından ötekileştirilen kadınlar. Düşle gerçek arasına sıkışmış hayatları şiirsel bir dil kullanarak yeniden yorumluyor, yaşamlarına sıra dışı bir ayna tutuyor.
Kitabı okurken dikkat çeken en önemli nokta yazarın pek çok tekniği deneyerek kendi yazarlık sınırlarını ve yapabileceklerini iyi örneklerle ortaya koyması. “Beş Taş”, “Kırk İki Adım”, “Bebek-ler” adlı öyküler, konusuyla olduğu kadar teknik bakımından da göze çarpıyor. Çok katmanlı yazılmış bu öyküler, okura edebiyatın olanakları ve hayal gücünün yazıya dökülmesi açısından iyi örnekler sunuyor. Felsefi ve psikolojik altyapısı da olan ve sorgulamalarla yüklü bu örneklerde yaşamın çeşitli dönemlerine ait izlekler hepimizin hayatına dokunacak bir biçimde karşımıza çıkıyor: “Evcilik oynamak kadar huzurlu… Komşu teyzenin salçalı ekmeği kadar lezzetli…”(26)
Özellikle “Bebek-ler”adlı öykü birbirinden bağımsız, yaşamları içinde yolları hiç kesişmeyen toplum tarafından aykırı bulunan (hayat kadını, devrimci kadın, lezbiyen kadın) üç kadın kahramanın kendileri ve toplumla olan yüzleşmeleri üzerinden anlatılıyor. Öykü, kitabın sonunda bir tiyatro oyununa dönüştürülerek tekrar karışımıza çıkıyor; böylelikle bu üç kadın kahramanın yaşamlarının içine daha farklı bir biçimle dahil oluyoruz. Özellikle bir öykünün bir oyuna nasıl çevrilebildiği açısından incelenebilecek önemli bir metin “Bebek-ler”.
Katre farklı okumalara da açık bir yapıt.
Katre farklı okumalara da açık bir yapıt. Hem disiplinler arasılık hem metinler arasılık kitaba damgasını vuruyor. Müziğin ritmi ile sözcüklerin ahengi birbirine karışıyor; zaman zaman ürperten zaman zaman huzur veren bir ahenk, tıpkı Beethoven’ın yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı “Pencere” adlı öyküde olduğu gibi. “Pencereyi açtım, temiz hava ile birlikte girdi içeriye Für Elise notaları. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken karşı pencerede onu gördüm. Camı açıktı. Piyano çalıyordu. Gözlerimi kapattım. Kendimi müziğin ahengine bıraktım.” (102)
Öykülerdeki ahenk bazen çığlığımızı boğarak üstümüze çörekleniyor dünyanın hâllerini gördükçe. Kahramanlardan biri olup boğazımıza düğümlenen yumrukla mücadele ediyoruz. Bunlardan biri olan “Sakla Beni Bu Masalda” adlı öyküde olduğu gibi yazar, hepimizin bildiği Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Hansel ve Gratel ve Pinokyo masallarına göndermeler yaparak üst metin oluşturuyor. “O kocaman ağzındaki büyük uçurumun içine alıyordun her gece beni. O kocaman ellerin içimi acıtıyordu. Sesin genzimde takılıp kalıyordu. Masallardaki tüm kötü adamlar çullanıyordu üstüme.” (94) Birçok toplumda ve bizim toplumumuzun da en büyük yaraları olan “cinsel istismar, ensest” sorununu da dünya masalları ve bir çocuk üzerinden aktarıyor okura.
Aynı zamanda çok katmanlı kurguya sahip olan bu öyküleri okurken tek bir kelimeyi kaçırmamak gerektiği için zihniniz ve duygularınız aynı anda harekete geçiyor. Modernle gelenekseli iyi bir biçimde harmanlayan Katre ile kadim tahkiye geleneğimizi, masalları, destanları ve insanı insan yapan acıları, hüzünleri hatırlıyoruz. Öyle bir solukta okunmuyor öyküler, sık sık durup sindirmek, sormak, sorgulamak için zaman ayırmak gerekiyor. Bir edebiyat öğretmeni, iyi bir okur ve öyküye emek veren biri olarak son zamanlarda okuduğum etkileyici kitaplardan biri oldu Katre…
![]()
|
- “Katre”den Yansıyanlar - 26 Aralık 2018