Yok eden normallere değil, var eden ucubelere selamımız

Yazar, Kayıp Kapının Anahtarı isimli kitabında “öteki” sorunsalını üçüncü romanında üçüncü kez başarıyla tartışıyor. Ağzımıza çalınan bir parça fantazyanın yoğunluğunun ve hikayedeki gücünün artmasını dileyerek Tuhaflıklar Kapısı’nı aralıyoruz…

Harika olana acayip, dışlanana ucube denilen çok çok tuhaf bir dil evreninde yaşıyoruz. Anlam zamanla birikir: Demonik varlıkların iyi mi kötü mü olduğu kadim kültürlerde muğlak bırakılmışken, Lucifer insanı besleyen yüce bir varlıkken, satan ya da şeytan insanın belirgin düşmanı oluvermiş. Çok daha dinamik ve zengin, iki kutupluluğu reddeden metafizik geleneklerden, kutuplaştırmanın sırtına fazilet bindiren ahlakçı ideolojiler dünyasına atılmışız. Dışlamanın zavallılığına, ötekileştirme ahlaksızlığına uzun uzadıya girmeden, Çocuk Edebiyatımızın en duyarlı yazarlarından Güzin Öztürk’ün, fantazyaya bandığı ama önünde sonunda asıl çeşniyi dayanışmaya ve ekolojik savunmaya yasladığı yol hikayesine kulak kesileceğim.

Yerinde kurgu esprisiyle kitabı kuşatan çöküş ya da gerileme atmosferi barbar dünyalılarla bilge Gaialılar arasındaki gerilimle aktarılıyor. Misafir olmayı bilemeyip ele geçirmeye kalkan ve eldekinden de olan çiğ dünyalılar! Ne kadar da cahilsiniz!

Kırılgan ekosistemin derdine deva arandığı asıl anlatıya hızlıca sıçrıyoruz. Arven’in hevesi kursağında bırakılıyor ve yapışkan parmaklı ayaklarıyla kamuya çıkmasın diye şenliklere katılmaktan men ediliyor. Hem de bilgi kaynağı olması beklenen öğretmeni Habista tarafından. Sorsanız Arven’in iyiliği için. Bu kadar da koruyup kollamayın bizi! Hırsıyla ve kederiyle koşan Arven bilmeden yola düşmüş kaderini kovalamaya başlamıştır. Bir nevi akıl hocası ve yoldaşı olan Karunka ile yolda tanışır. Bacakları ve kollarından çiçekler uçan Karunka da bir ucubedir yani muhteşem bir varlıktır. Herkesin sarı saçlı olduğu çocuk neşesinin kuytularda bile bulunmadığı Neverul köyünde ucube güzel bir şey; değişime gebe bir şey. Neden çekineceğiz görünmemesi gereken ayaklarımızdan mı, tehdit teşkil eden uçuşan çiçeklerimizden mi?

Kervan yolda düzülür. Bereket tanrıçalarını andıran, toprak kadın anlamına gelen Vasatusa, büyükçe bir dikene benzeyen ve ismini kendisine dokunanların çıkardığı uff sesinden alan ürkek Uff, ses telleri hileyle kendisinden sökülmüş Mia, dört bacaklı Puta, taşlaşmış Yinsun-Yensun kardeşler ve şifacı Luka ile tanışır Arven. Kalbinden kelebeklerin çıkmasına şaşırması dinmemişken, beklenen kişi ve bir sonraki Vasatusa olacağını öğrenerek hayretine hayret ekler. Fantastik hikâyelerde yumuşatılmış metafizik kodlarla, kadim iyi kötü mücadelesiyle karşılaşıyoruz ve anlatı masala uğrasa da, kişisel dokunuşlarla, masalsılığın temsili yönünü ödünç alıp yoluna devam ediyor. Yüz yılda bir kız çocukları arasından seçilen Vasatusa yakından bildiğimiz mesiyanik evrene göz kırpıyor. Toprak ana ve seçilecek kız çocuğuyla anaerkil avcı-toplayıcılar muhabbetle anılıyor ve ataerkil tarım ve sanayii toplumu sonrası kıyıcılığa -adeta- deva diye sunuluyor. Süslü Sürke, gnostik anlayışa uygun şekilde resmedilmiş dünyaya benziyor. Cazibesine kapıldığınızda ruhunuzu günbegün kemiriyor. Süsünden  kurtulmadıkça yok olmaya mahkumsunuz. Zaten tellerle çevrili Sürke, ruh için sükseli bir kafestir ve “ucubeleri” ziyarete gelenlerin talebiyle ruh avcısı atlıkarınca dönmeye devam eder, karvanal ya da gösteri devam etmek zorundadır. Ucubeler gelir ucubeler gider. Çomak sokulmadıkça çark hep döner.

Çarka çomağı Arven ve arkadaşları birlikte sokarlar. Uff toprağı kazar. Sürke’nin hemen dışındaki Karunka çiçekleri seferber eder ve cümbür cemaat kaçarlar. İçerinin korkunç yaratığı uzun bacaklı kadını (fantastik kitaplardaki büyücü kadın, masallarda cadının, koca karının, nispeten güçsüz türevi) kendi hapishanesinin tek mahkumu kılarlar. Hapishanenin mahkumsuz kalması iktidar alanını ters yüz eder ve hükmeden mahkum olur!

Ahlaki sorunlar ekolojik yitimle atbaşı anılıyor kitapta, ikizlerden Yinsun Yensun’u kıskanıp onun şefkat ağacını kesince taşlaşıyor. Çiçek Li kokusunu kaybediyor, bal arısı Noa’nın komşusu olan arılar kaybolup gidiyor, volkanik yalnız dağ ağlayıp duruyor ve onun yalnızlığıyla civardaki çoraklık devam ediyor. Şifa aynı yerden geliyor, dinlemekten, benliği arkadaşlıkla, dostlukla pekiştirmekten, keder kumkumalığından istifa etmekten, hepsinin ötesi doğal olmaktan, elvan elvan balkımaktan.

Final dönemecinde ucubelerin sonuncusu masal yoldaşımız Tepegöz sahne alıyor. Ürkütücülük gösterip, yalnızlık vuruyor ve annem gönderdi varsa biraz şefkat verebilir misiniz ricasıyla ekibin üyesi oluyor.

Şefkatya’nın sorunlarını da çözüp Pelerün kasabasına yollanıyorlar. Şifacı Luka’nın dışlanmasının tanığı oluyoruz orada. Kendisi şifa dağıtacak kişinin daha babasını ve dolayısıyla kendisini sağaltamadığını görüyoruz. Kadim varlık sorununun içinde hafif dokunuşlarla çocuk-ebeveyn iletişimsizliği ele alınıyor. Kitabın genelinde rahatsız etmeyen kıvamlı öğreticilikle dünyanın sorunları gündemimize yerleştiriliyor. Yazar “öteki” sorunsalını üçüncü romanında üçüncü kez başarıyla tartışıyor. Ağzımıza çalınan bir parça fantazyanın yoğunluğunun ve hikayedeki gücünün artmasını dileyerek Tuhaflıklar Kapısı’nı aralıyoruz ve varlığın şifa bulması için tüm ucube dostlarımızla kenetleniyoruz. “Normal”lerin bu hale getirdiği dünyayı olsa olsa harikulade ucubelerin kurtaracağından zerre tereddüt etmiyoruz.

  • Kayıp Kapının Anahtarı
  • Yazar: Güzin Öztürk
  • Türü: Çocuk, 9+
  • Baskı Yılı: Ocak 2019
  • Sayfa Sayısı: 144 Sayfa
  • Yayınevi: Tudem Yayınları
Adnan Saracoğlu
Latest posts by Adnan Saracoğlu (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Modern Mitler

Read Next

Paris’te gönüllü bir sürgün Avni Arbaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *