Kehribar Geçidi’nden Tadımlık…

Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor.

Kusurlu bir sikke elden ele, keseden keseye geçerek bütün Roma’yı nasıl dolaşır?

Hikâyeyi hikâyeye, yolu yolcuya, rüyayı rüyete, yedi kişiyi erdemli bir köpeğe nasıl bağlar?

Gölgelerin mağarasına dönen haberci her defasında niye taşlanır?

Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor.

Okuyucularını Forum’un, Colosseum’un, Senato’nun, Tiber ırmağının, Şifa Tapınağı’nın, sonradan kaybedilmiş veya hiç edinilmemiş özgürlüklerin, hitabetin, yazmaların, lâhitlerin, şifalı otların, kurtların kuşların, dağların, en dehşetli dövüşlerin, toga picta’nın ve dikenli deniz salyangozlarının arasında uzun bir yolculuğa davet ediyor.

Berrak fakat derin dili, karakterlerinin canlılığı, olaylarının sürükleyiciliği, dönemsel detaylarının zenginliği, can yakıcı meselelerinin her daim geçerliliği ile tarihin özel bir noktasından çekip çıkarılmış olsa da evrensel insanlık hallerine dair söyleyecek sözü olan destansı bir başyapıt. Sekiz yıllık bir emeğin sonucu.

TADIMLIK

Meşe ağacının altında yedi kişiydiler şimdi. Kehribar üç gün boyunca vakti saati aksatmadan, yolu şaşırmadan, kokuyu unutmadan, çehreyi karıştırmadan gidip gelmiş, her emanetini diğerlerine bu yapraksız ağacın altında katmıştı. Kimi pençesiyle, kimi nefesiyle, kimi uykusuyla, kimi gölgesiyle karşılaşmış, altısı da erdemli köpeği bir yanından bir yönünden, isminden değil vasfından tanımıştı. İsmini sahibi söyledi. “Kehribar.” Böyle zarif bir ismi olsa da iri pençelerini, kalın boynunu, çevik belini, güçlü göğsünü her biri görmüş bilmişti. Durgun su gibi berrak gözleriyle her birinin yüzüne ayrı ayrı bakmış, henüz atlatılmamış dehşetin rengini, şu yara bereleri, şu çatlamış dudakları, yarılmış topukları görmüş, her birinin son bir kelimesi kaldığını anlamıştı ve onun da ağacın altında şimdi uslu uslu uzandığına, kulak çevirmediğine, bıyık titretmediğine bakılırsa geride bir emaneti kalmamıştı. 

Çoban, “O halde gidelim kardeşlerim,” dedi. “Burada kalmamız artık tehlikelidir.” Neticede Roma nezdinde her biri bir infaz alanını dolduracak kadar suçluydu ve çoban da suç ortakları olmuştu.

Hiç kimse itiraz etmedi bu teklife, vesveseli azatlı köle bile nereye demedi. Altı kişiden her birini kendi uçurumundan şimdilik çekip çıkaran mukaddes ipin ucu çobanın çıkrığında birbirine dolanmışsa dağlar kadar güvenilesi bir yanı da olmalıydı onun ve çoban da farkındaydı bu altı kişinin kaderine yedinci olarak bağlandığının. 

“Düşün önüme,” dedi. “Daha doğrusu ben önden gideyim ki siz beni takip edin. Ne de olsa dağları sizden iyi bilirim.”

(s.333)

  • Kehribar Geçidi
  • Yazar: Nazan Bekiroğlu
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2021
  • Sayfa Sayısı: 608 Sayfa
  • Yayınevi: Timaş
Gün Çağ Aydın
Takip için
Vinkmag ad

Read Previous

‘Beni Çok Sev’, Netflix’te en çok izlenen filmler arasına girdi

Read Next

Barok müzik incelemesi ‘Müziği Yaratanlar’ yeniden raflarda

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *