“Modernizmin Serüveni” Enis Batur tarafından hazırlanmış binlerce sayfalık bir toplamdan süzülerek ve seçilerek yan yana getirilmiş temel bir başvuru seçkisi.
Modernizm aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal bir proje midir? İnanca karşı bilgiyi, tanrısal akla karşı insan aklını, bilimi merkeze koyan düşünce dizgesi midir? Bilimin bilim adamının rasyonelliğin mutlak otoritesi midir? Bu soruları sayısız kez çoğaltmak mümkün…
En basitinden Modernizm (modernlik olarak da okunabilir) 1914’ten 30 yıl öncesinde ortaya çıkan sanat, mimarlık, fotoğraf, müzik, edebiyat ve uygulamalı sanatlarda bazen radikal hareketler olarak tarif edilebilir. Felsefi öncülleri 18. Yüzyıl aydınlanmasına kadar giden modernizmin kökü 19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başı batı toplumundaki değişimlere dayanıyor.
Modernizm, 19. Yüzyıl akademik ve tarihçi geleneklere, geçersiz oldukları düşüncesiyle isyan eden sanatçıların eserlerini kapsar. Sanatta kübizm, müzikte atonalite, şiirde sembolizm gibi modernist hareketler ortaya çıkmakta olan sanayileşmiş dünyanın yeni ekonomik, toplumsal ve siyasi yönlerini doğrudan ve dolaylı olarak irdelemiştir.
Modernist sanat hayatın gelenek, kolektif kimlik, toplum ve yazgının aktığı köksüz deneyimi yansıtır. 20 yüzyılda Birinci Dünya Savaşı’nın mekanize kitlesel katliamları modernist nedensellik şüphesini ateşleyen dönüm noktasıdır aynı zamanda.
Entelektüel bir azınlıkla sınırlı kalan avangart hareket karşısında modernizm ana akım haline gelerek 20. Yüzyıl boyunca kültür ve eğlencede yaygın bir etki alanı oluşturdu. Öznel, çoğu zaman sezgisel bir iddia olarak gerçeğin modernist görüşü bireyselliğin yükselişi ve ahlaki göreliliğe kişisel rehberlik ederek katkıda bulunmuştur. Her ne denli inkâr edilse de aynı zamanda insan hayatının manevi önemine ilişkin geniş kapsamlı dönüşümlere katkıda bulunmuştur.
1870’lerden itibaren tarih ve uygarlıklar doğası gereği ilerici olan fikirlerle gelişmiştir. Ortaya çıkan argümanlar sadece başka bir toplumun ve sanatçının değerlerinden değil, ilerleme karşıtı ve var olan formundan daha ileri gidemeyen bir toplumda ortaya çıkıyordu. Felsefeciler önceki optimizmi sorguladılar.
Dönemin en yıkıcı, put kırıcı, devrimci düşünce insanlarını biyolojide Charles Darwin, siyaset biliminde de Karl Marx’tı. Sanatta geniş karşılık bulan Darwin’in doğal seleksiyon yoluyla evrim kuramı dinci sofuluğu ve dogmaları insanın eşsizliği görüşünü zayıflatmıştır. İnsanın “alt-hayvanların” dürtüleriyle aynı köke sahip olduğu görüşünü ulvi maneviyat fikriyle bağdaştırarak ispatlamak zordu. Marx, aynı önermenin siyasi versiyonun sunuyordu: ekonomik düzenin sorunları kısa süreli, yanlış yapanların veya geçici koşulların sonucu değil, esas olarak “kapitalist” sistemin çelişkilerinden ötürüydü. Görsel sanatlar ve edebiyatta natüralizm insan hayatı ve toplumda büyük ölçüde materyalist görüşü yansıtıyordu.
Bundan bağımsız olarak, sanatta ve edebiyatta Fransa çıkışlı iki fikrin özel etkisi olacaktı. Birincisi stüdyoda değil, açık havada çalışmaya odaklanan bir ekol olan empresyonizm. Empresyonist resimler insanların objeleri değil, ışığın kendisini gördüğünü gösteriyordu. İkinci ekol dilin kendi doğallığında açıkça sembolik olduğunu belirten sembolizmdi. Buna göre şiir ve nesir kelimelerin yarattığı katıksız ses ve dokunun bağlantılarını izlemeliydi. 1885’lerde Fransa’da ortaya çıkan sembolizmin kurucu babaları Charles Baudelaire, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud ve Stéphane Mallarmé’ydi.
Aynı zamanda, işlerlikteki zaman, toplumsal, siyasi, dini ve ekonomik güçler baştan sona farklı sanat ve düşüncenin temeli haline gelecekti. Dinde İncil araştırmacıları İncil yazarlarının Tanrının gerçek sözlerini iletmediklerini, kendi zamanlarından, toplumlarından ve izleyicilerinden etkilendiklerini tartışıyordu.
Modernizmin gelişmesindeki fiziki etkiler arasında başı çeken buhar gücüne dayalı sanayileşmeydi. Sanat ve mühendisliği birleştiren binalar üreten, köprü ve gökdelen yapımında kullanılan dökme demir gibi yeni materyallerle kentsel çevre bambaşka bir görünüm kazanıyordu.
Bilimsel sorgulama ve incelemeyle birlikte endüstriyel kentsel yaşamın sefaleti Rönesans’tan itibaren sürekli bir ilerleme çizgisinde gelişmeye sahip olduğunu zanneden Avrupa medeniyetini sarsan değişiklikler getirdi.
Modernlikle birlikte ortaya çıkan hayat tarzları bizi bütün geleneksel toplumsal düzen türlerinden etkili ve yaygın biçimde eşi görülmedik bir biçimde koparmıştır. Elbette geleneksel ile modernin aralarındaki süreklilik diyalektiğinin üzerinden atlamamak gerekiyor.
Modernizmin tarih sahnesinde arzı endam etmesinden günümüze kadar tartışılagelmiştir. Hâlâ da tartışılıyor. Ama iyi de tüm bu soruların yanıtlarını nasıl bulacağız en azından bağlamsallığını nasıl öğreneceğiz. Enis Batur’un hazırladığı Modernizmin Serüveni – Bir “Temel Metinler” Seçkisi 1840 -1990 adlı kitap ciddi olarak bu ihtiyaca yanıt verecek bir oyluma ve niteliğe sahip bir sıkı emeğin ürünü.
Enis Batur kitabın sunuş yazısında kitabın hazırlanış serüvenini merkez-tasasını şöyle anlatıyor: “Biz varoluşçuluğu ‘Varlık ve Hiçlik’i, Fenomenoloji’yi, Husserl’i, Psikoloji’yi Jung’u çevirmeden tartıştık ve ‘atlattık’! ‘Modernizmin Serüveni’ni bir toplu yayın tasarısına dönüştüren, işte, konu etrafındaki yoksulluğu bir ölçüde olsun kırmak ve kimi olmazsa olmaz metinleri yüzbinlerce sayfadan oluşan bir toplamdan süzerek ve seçerek yan yana getirme isteği oldu”.
Modernizmin Serüveni kitabının bilgi ve birikim gerektiren modernizm üzerine giriş niteliğinde çok önemli bir eser olduğunun hakkını teslim etmek gerek.
- Modernizmin Serüveni | Bir “Temel Metinler” Seçkisi 1840 – 1990
- Yazar: Kolektif
- Hazırlayan: Enis Batur
- Yayınevi: Sel Yayıncılık
- Sayfa Sayısı: 565
- Baskı Yılı: 2015
- Türker Ayyıldız ile Vapurlara Küsmek kitabı üzerine söyleşi - 6 Ağustos 2016
- “İlk Kar” Bağlamında Salih Bolat’a Sorular - 18 Temmuz 2016
- Unutulan, eksik kalan ve “Sıkça Sorulan Sorular” - 28 Mayıs 2016
FACEBOOK YORUMLARI