Krallar ve Kraliçeler de En Az Yazarlar ve Şairler Kadar Tuhaftı..!

Dünya edebiyatına yön veren büyük yazarların, şairlerin, müzisyenlerin büyük takıntıları, kusurları, tutkuları, hastalıkları vardı.

Yazdıklarına, bestelediklerine hayran olduğumuz ünlü edebiyatçıların, müzisyenlerin duyunca çok şaşıracağınız az bilinen özelliklerinden çeşitli yazılarda bahsedilmiştir.

Bunların hepsini sizler için derledim, toparladım ve özetledim..

Size sıralı bir tam liste hazırladım. .!

Sadece şairler, yazarlar, müzisyenler mi tuhaf insanlardı, edebiyat dışında tuhaflıkları, saçmalıkları, enteresan tutkuları olan insanlar yok muydu derseniz yazının sonunda edebiyat dışına çıkarak “Normal..!” insanlara değil de; krallara, kraliçelere göz gezdirdim.

Neden böyle yaptım.?

Yazarlar ve şairler kendilerini daha iyi hissedebilsinler diye..!!

Hiç de bizlerden aşağı kalmamışlar diyebilsinler diye..!!

Cemal Süreya

Mektup yazmaya bayılırdı, hatta o kadar ki; kadınların ağzından kendi kendine mektup yazar ve postalardı.

Schiller

Yazarken masasında mutlaka ama mutlaka çürük bir elma bulundururdu. Soranlara, ara ara bu elmayı koklamanın onu başka diyarlara götürdüğünü, kendisini doğada gibi hissettirdiğini söylerdi. 

Victor Hugo

Beğenilme/me takıntısı vardı. Yaşlanma etkilerini yavaşlatmak, vücudunu diri tutmak için her sabah buzlu suyla yıkanır, sesi güzel çıksın diye çiğ yumurta içerdi.

Kötü görünmekten korkan yazar; her zaman şık giyinir, her gün ama her gün berbere gidip saçını düzelttirir, dakikalarca aynada kendini izlerdi.

Balzac

Yazabilmesi için yanında mutlaka bir mum bulunmalıydı. Ayrıca aşırı kahve tüketmesiyle de ünlü olan Balzac, günde yaklaşık 50 fincan kahve içerdi ve kahve yapacak birisi olmadığında kahve çekirdeklerini çiğnerdi.

Yazarken başına yün bir şal sararak ayaklarını suya sokar, belirlediği kelime sayısını doldurmadan asla masasından kalkmazdı. 

Hüseyin Rahmi

Tam bir temizlik hastasıydı. Mikrop kaparım korkusuyla eldivenleri olmadan sokağa çıkmaz, dört mevsim eldivenle dolaşırdı. Örgü örmeyi çok seven Gürpınar, Avrupa’dan model bile getirtirdi. 

Jane Austen

Ölene dek ailesiyle birlikte yaşayan, hiç evlenmeyen, buna karşın romanlarındaki tüm kadın karakterleri evlendiren Austen, ailesinden hiç kimsenin çalışmalarını görmesini istemiyordu. Ünlü yazar, çalışırken aile fertlerinden birinin yaklaştığını dahi hissetse hemen yazdıklarını saklardı.

James Joyce

Mutlaka yatağında, yüzüstü, büyük mavi kalemiyle, beyaz giysiler içinde yazardı. Yazmak bir ritüeldi onun için. Bunların biri eksik olsa olmazdı.

 

Mark Twain

Bir hastalığı vardı; insomnia, yani uykusuzluk. Twain geceleri bir türlü uyuyamıyor, mecburen çalışıyor; sonra hiç beklenmedik zamanlarda, kâh bir parkta, kâh banyoda uyuyakalıyordu.

Charles Dickens

Sağlam bir hayvanseverdi. Evi, daha doğrusu çiftliği Ali Baba’yı aratmayacak cinstendi; iki kuzgunu; ikisi St. Bernard, ikisi Newfoundland, biri Spanyel, biri Mastiff, biri Pomeranian olmak üzere yedi köpeği; bir kedisi, bir kanaryası ve bir de midillisi vardı.

Charles Dickens da takıntıları olan bir yazarımız! Yatağı ortalayarak yatma, her zaman kuzeye bakacak şekilde uyuma, nesnelere 3 kez dokunma gibi garip alışkanlıkları olan Charles Dickens, bütün eserlerini mavi renkte kağıdın üzerine yine aynı tonlarda mürekkeple yazardı. 

Truman Capote

Tıpkı Joyce gibi mutlaka yatarak yazardı. Yazarken sürekli bir şeyler içerdi; gündüzleri kahve ve çay, akşamüstü nane çayı, ondan sonra sherry, geceyse martini…

Ağzından sigara eksik olmazdı. Küllüğünün sürekli boşaltılması lazımdı; uğursuzluk olduğuna inandığı için aynı küllükte üçüncü sigarayı söndürmezdi.

Telefon numaraları da dahil nerede rakam görse topluyor, toplandığı zaman sonucu uğursuz rakam çıkan numaraların sahipleriyle bir daha telefonlaşmıyordu. 

Jack London

En yakın dostu olan John Barleycorn’a öylesine düşkündü ki; onu yanından hiç ayırmıyordu. Hatta bu büyük dostluğa ithafen bir kitap dahi yazdı; “John Barleycorn”, 1913’te yayınlandı. Aslında Barleycorn bir şahsiyet değil, London’ın alkole verdiği isimdi.

London beş yaşında içkiye başladı, 40 yaşında öldü. 

T. S. Eliot

Yüzünü yeşile boyar ve öyle çalışırdı. 

Woody Allen

Her sabah kahvaltıda yediği muzu yediye bölme alışkanlığı vardı.

Steinbeck

Takıntı derecesindeki yazı disiplini sahibiydi. Cennetin Doğuşu isimli kitabını yazarken 300 kurşun kalem tüketen Steinbeck, daktilo ya da tükenmez kalem kullanmazdı.

Masasında her zaman 12 tane keskin uçlu kalem bulundurur, düşünürken de kurşun kalemlerinin ucunu sivriltirdi.

Virginia Woolf

Psikolojik sorunları nedeniyle hayatının neredeyse yarısını yatarak geçirdiği söylenebilir. Aldığı ilaçlar nedeniyle çoğu zaman halsizdi.

Ancak kendini iyi hissettiği zamanlarda öyle bir huyu vardı ki herkese pes dedirtiyordu.

Çok konuşuyordu Woolf. Bir seferinde 48 saat aralıksız konuşmuştu.

Edgar Wallace

En  ilginç alışkanlığı yazmadan önce işçi tulumu giymesiydi. Çoğunlukla geceleri yazan yazar, işçi tulumu giydikten sonra, yazarken hava akımının olmadığı cam paravanlarla örtülü bir salondaki büyük masasının başına geçerdi.

Bernard Shaw

Yazar evinin dışına bir kulübe yaptırmıştı ve yazılarını evinden ziyade bu kulübede yazmıştı.

Henry James

Yazılarını, çalışma odasının dört bir yanına yüksek sehpalar yerleştirerek ayakta yazardı. Düşüne düşüne odasında dolanır ve en yakın sehpaya düşüncelerini not alarak çalışırdı. 

Richard Wagner

Porsifol Operası üstüne çalışırken eserini bitirmeden banyodan çıkmamış, suyun sürekli sıcak tutulmasını istemişti.  Ayrıca banyoya sürekli egzotik kokuların getirilmesini söylemiştir.

Salinger

Tam bir münzeviydi. Hayatının son kırk yılında evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi.

Alexandre Dumas

O kadar çapkındı ki; bir dönem aynı anda 40 sevgiliyi idare etmişti. Bu elbette abartılı bir rakam olabilir ancak Dumas’nın vefatının ardından tam 7 evlilik dışı çocuğunun ortaya çıktığı düşünüldüğünde bu abartının da sebebi anlaşılabilir. 

Tolstoy

13 çocuğu vardı. 48 yıllık evliliğinin ardından karısına “Benim yaşımdaki insanların sıkça yaptıkları bir şeyi yapıyorum.  Son günlerimi tek başıma ve sükunet içinde geçirebilmek için dünyadan vazgeçiyorum,” yazan bir not bırakarak evini terk ettiğinde 82 yaşındaydı.

Birkaç gün sonra bir tren istasyonunda donarak öldü. 

Lewis Carroll

Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll bir matematik dehasıydı.

Kelime üretmekte üstüne yoktu. Halen İngilizcede onun uydurduğu onlarca kelime kullanılmaktadır. Kütüphanelerde kitapların daha kolay bulunabilmesi için kitap adını cildin sırtına yazma fikrini hayata geçirdi. Scrabble kelime oyununun ilk örneğini yaptı.

Evet şimdi bu bölümde yazının başında belirttiğim edebiyat ve müzik dışında kalan tuhaflardan bahsedelim. 

Kraliçe Maria Eleonora

Kocası Kral Gustavus Adolphus’u gücü veya parası için sevmedi. Onu “kalbi için” severdi. Öldüğünde kalbini vücudundan söküp onunla yatabilecek kadar..!

Maria Eleonora kocasının kalbini her gece yatağının üstüne yerleştirdiği altın bir kutuda tuttu. Bazı gecelerde, kızlarının babasının kalbine yakın olabilmesi için onunla yatağa girmelerini sağladı. Bu; kızlarının asla unutmadığı travmatize bir deneyimdi.

Fransa Kralı Charles IV

İleri derecede akıl hastası idi. İskeletinin camdan yapılmış olduğuna ve tek bir kasını hareket ettirmemesi gerektiğine kendin ikna etmişti. En uzun krizi sırasında beş ay boyunca giysilerini bir kereliğine çıkarmadı, yıkanmadı..

Mısır Kralı Faruk

Efsaneye göre dünyadaki en büyük pornografi koleksiyonuna sahipti. Roma, Monako ve Kahire’deki depolarının ağzına kadar dolup taşması ile övünürdü. Faruk’un imparatorluğu düştüğünde porno koleksiyonu halk tarafından yağmalandı.

Fransız Kralı Louis XIV

Tahtı aynı zamanda tuvaletti ve mahkeme oturumlarını düzenlerken kullanırdı. Louis yaşamı boyunca sadece üç kez yıkandı. Bu da 17. yüzyıl standartları için bile düşük seviyeydi.

Kral, kokusu fark edilmesin diye odalarını çiçeklerle doldurur ve parfümüler sıktırırdı. Aslında, ona her hafta yeni bir parfüm sunan tasarım ekibi vardı. Temiz kalmak için gömleğini günde üç kez değiştirmesinin yeterli olduğunu düşünüyordu.

Tuvaletini yapması gibi, kıyafet değiştirmesi de asla kapalı kapılar ardında yapılacak şeyler değildi. Fransa Kralının her sabah giyinirken ve tuvaletini yaparken onu izlemesi için odasında 100 adam hazır bulunurdu.

Okuma önerisi!

Aynur Kulak’ın incelemesi; “Hiç kimsenin ve herkesin ustası; Juan Carlos Onetti
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Juan Carlos Onetti imzalı Veda EderkenYarın Başka Bir Gün OlacakArtık Fark Etmediğindeisimli kitaplar Alakarga Yayınları tarafından yayımlandı.

Ali Tanrısever
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çimento ve Brecht’in Eşeği

Read Next

Ölüyordum Geçerken Uğradım…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *