
Kuantum fiziği olmasaydı madde olmazdı, ışık olmazdı, Güneş olmazdı ve en önemlisi iphone olmazdı.
Iphone’suz hayatın düşünülemediği bir çağda yaşıyoruz. İnsanların yeni modeline sahip olmak için günlerce aç susuz, kuyrukta uykusuz kalarak sıra beklediği Iphone’nun adı geçtiğinde akla Apple, Steve Jobs geliyor ama akla gelmeyen varoluşunu sağlayan Kuantum fiziği olmasaydı madde olmazdı, ışık olmazdı, Güneş olmazdı ve en önemlisi Iphone olmazdı.
Bilimin en tuhaf tarafları da dahil olmak üzere bütün yönleriyle herkesin anlayabileceği bir dille anlaşılması ve anlatılması için çaba harcayan Brian Clegg çuvaldızı kendine iğneyi bize batırıyor. “Okulda fen bilgisi öğretmeniniz belki de çoğu zaman size yalan söylemiştir. Size öğrettiği bilimsel bilgilerin, özellikle de fizikle ilgili bilgilerin büyük kısmı Victoria çağından bir başka deyişler, 19. yüzyıldan kalmadır. Pek çok insanın okulu sıkıcı bulmasının sebebi de muhtemelen budur. Fiziğin en önemli, en temel konuları olduğu iddia edilebilecek kuantum kuramı ile özel ve genel görelilik 20. yüzyılda geliştirilmiştir, ancak kısmen çok ‘zor’ oldukları düşünüldüğünden, kısmen de öğretmenlerin çoğu bu konular hakkında pek fikir sahibi olmadığından okullarda genellikle göremezden gelinirler. Gündelik hayatımız üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, bu iki konudan biri muhtemelen şu anda insanın bilgi birikiminin en önemli kısmını oluşturduğundan, bu çok acınacak bir durumdur. Görelilik büyüleyicidir ve gerçekten kafa karıştırıcıdır… Büyüleyici ve kafa karıştırıcı olsa da her şeyin temelinde yer alır.”
Gördüğümüz ve dokunduğumuz her şeyin kuantum parçacıklarından yapıldığını anımsatan Brian Clegg, Güneşi besleyen süreç olan nükleer füzyonun gerçekleşmesinin kuantum fiziğine bağlı olduğunu açıklıyor.
Kuantum kuramını öğrenmek için illa da fizik doktorası yapmaya gerek olmadığını ileri süren Clegg düşüncelerini şu şekilde dile getiriyor. “Kuantum kuramının temellerini on yaşındaki çocuklara seve seve öğretiyorum. Kuramın matematiksel kısmını tabii ki anlatmıyorum; ancak, neler olup bittiğini anlamak için matematiğe ihtiyacınız yok. Şüphenizi bastırabilirseniz yeter. Çünkü kuantum parçacıkları onlardan beklediğiniz şekilde davranmayı reddederler” diyerek yüzyıl önce Feynman’ın sözlerini yineler “Anlamıyorsunuz diye konuyla ilgilenmekten vazgeçmemenizi sağlamak, sizi ikna etmek, benim görevimdir. Görüyorsunuz ki benim fizik öğrencilerim de anlamıyor. Çünkü ben de anlamıyorum. Kimse anlamıyor…”
Kuantumu anlamak için bu feryadı can havliyle yayıyor Clegg. Kilometre taşlarını, Planck, Young, Bohr, Einstein, Schödinger (onun ünlü kedisi)… ve bize çekici gelen “bilimi öğrenme şeklimizden ötürü bilimsel alanları birbirlerinden kesin kesin sınırlarla ayırmaya” karşı çıkıyor. “Kuantum kuramının, üzerinde fizik yazan kutunun içinde kalma niyeti yoktur. Doğa kuantum süreçlerini kullanır. Her yer kuantum.”
Ağır adımlarla ilerleyen bilim aracının hızlanmasıyla anlaşılmaz ve zor damgasıyla bir tarafa itilmesini istemiyor Clegg, geçmişi, yaşananları anarak anlatarak elektron âleminde yolculuk yaptıktan sonra “Pratikte tecrübe ediyor olduğumuz her şey ışık, madde veya her ikisinin birden sonucudur. Işık daha çok görebilmemizi sağlayan bir fenomendir.” Geothe, ölmeden hemen önce boşuna “Işık, daha fazla ışık” dememiş. Okuru büyüleyici ışığın gözlerdeki ateşin peşine düşürüyor, Clegg.
Süper ışıklar, lazer, ABD ve Sovyetler arasındaki askeri güç yarışı ve devlet sırrı beynimizin gizlerini çözme yolculuğu. Solucan dışkısı? 2013 yılında yer solucanının dışkısını incelemede kullanılan elmasın güçlü kızıl ötesi ışınları bir yandan solucanların gizlerini aydınlatırken bir yandan da malzeme bilimcilere borularda kireç birikiminin azaltmak için ışık tutuyor. Simyacılık yeniden mi hortluyor diye sormaktan insan kendini alamıyor. CERN’deki deneylerin iyimser ve kötümserlerin, felaket tellalları ile yapay cennet satıcılarını da harekete geçirdiğine dikkat çeken Clegg ışınlanma, klonlanma gibi konuları ele aldıktan sonra kuantum çağının bir sonraki dev adımının kuantum bilgisayarların geliştirilmesi olacağını savlıyor.
Kuantum fiziği sayesinde gündelik hayatımızda bilgisayarlar, akıllı telefonlar, lazer cihazları ve MR tarayıcılarından faydalanıyoruz. Peki, bu yeni fizik bize yakın gelecekte neler vaat ediyor? Saatte 1000 km hızla yol alabilen trenlerle yolculuk etme; devletlerin dinlemesine takılmadan özgürce haberleşme; radyoaktif atık yaratmayan çevre dostu nükleer enerji üretme; doğayı mahveden barajlar yerine süper iletken bobinlerle enerji depolama; gün ışığını yavaşlatarak geceleri gündüze çevirme ve ışıktan hızlı iletişim kurma imkânı… Bütün bunlar hayal ya da bilimkurgu değil! Kuantum fiziği! Peki, nedir bu kuantum fiziği? En basit yanıt şu: Atom, elektron ve foton gibi parçacıkların davranışlarını inceleyen bilim. Clegg bilim insanlarının bu parçacıkların davranışlarının gizemini tam olarak çözemediklerini ama geliştirdikleri modeller sayesinde insanlığın hizmetine pek çok teknoloji verdiklerini belirtiyor ve bilim insanları ile bilim meraklılarına küçük bir de uyarıda bulunuyor: “Kendi modelinize âşık olmayın.” Çünkü bilim dünyasında her şey çok hızlı değişiyor. Bu kitap değişime ayak uydurmak için size harika bir fırsat sunuyor.
Türkiye’de özellikle kişisel gelişim alanında sıkça adını duyduğumuz “Kuantum”un bilimsel dansına kulak veren ve ona ayak uydurdukça neler olacağını tahmin etmek ile uğraşan Clegg: “ok yaydan çıkmıştır ve artık geri dönüşü yoktur” diyor. Arkaya, geriye bakarak ilerlemeye çalışanlara dört bir yana bakarak yol almanın vakti geldi de geçiyor “kuantum ağlarıyla örülü evrene yolculuğa davet ediyor.
- Kuantum Çağı
- Yazar: Brian Clegg
- Çeviri: Samet Öksüz
- Türü: Bilim
- Baskı Yılı: 2016
- Sayfa Sayısı: 280 Sayfa
- Yayınevi: Say Yayınları
- Müzik Teorisi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey - 27 Temmuz 2019
- BİLGELİK KILAVUZU - 14 Haziran 2019
- Atomaltı Parçacıkların Şaşırtıcı Dünyası - 30 Mayıs 2019