‘Küçük’ Bir Yere Kaçışın Hikayesi: Tavşan Yılı

Cenk Pamay tarafından Türkçeleştirilen, Domingo etiketiyle raflardaki yerini alan Tavşan Yılı Türkiye’deki okurun karşısına yeni bir çeviriyle çıkmış olsa da yeni yazılmış bir kitap değil.

Şehir hayatının keşmekeşinden, insan ilişkilerinin riyakârlığından sıkılıp bir anda ortadan kaybolmak istediğiniz oldu mu? Şimdi gözlerinizi kapatın ve güzel kokulu bir samanlığın içinde kuş şakımalarıyla uyanmaya hazır olun. Tabii yola çıkmanın getirdiği talihsizliklere de…

Bitmek tükenmek bilmeyen, sıkıcı bir yolculuğun tam ortasındayız. Göreve çıkmış bir muhabir ve direksiyondaki fotoğrafçı; insanın iyi niyetine inancı kalmamış, orta yaşlarda iki tatminsiz adam. Hayallerinin uzağında, aldatan ve aldatılmış… Finlandiya’nın eşsiz doğasının içinde tekerlek döndüren bu iki adamın, yola fırlayan bir kır tavşanına çarpmasıyla başlar her şey. Muhabir, tavşanın durumunu merak ederek daldığı ormanın içinden bir daha dönmez. Fotoğrafçı ise bu ‘ufak’ talihsizliği önemsemeyip direksiyona geçer, çağrılarına yanıt vermeyen muhabiri gerisinde bırakarak yoluna devam eder.

Biz ise hikâyenin direksiyonuna geçen muhabirle, yani Kaarlo Vatanen ile devam ederiz yola. Vatanen, hepimizin bilinçaltında kuzu kuzu yatan, kimi zaman içimizi kanırtan o hayali gerçekleştirmenin çıkış kapısını bulmuştur; Tavşan özgürlüğe açılan bir kapıdır. Şansını tepmez. Zaman, her şeyi geride bırakıp yeni bir hayata başlama zamanıdır.

Vatanen’in eski hayatına geri dönmesi için hiçbir sebep yoktur. Yaşadığı büyük şehir, cazibesini çoktan yitirmiştir. Ne işinde ne de evde huzur vardır. Evlilikleri iyi gitmeyen karısıyla ipler çoktan kopmuştur. İş desen, o eski motivasyonu ve idealizminden eser kalmamıştır. “Ne ofisti, ne işti ama! Toplumu kökünden sarmış her türlü illet konusunda büyük bir beceriyle çıt çıkarmazken, sözüm ona suçlarla ilgili hiç durmadan huzursuzluk yayan haftalık bir dergi.” Gazetecilik, anlamını yitirmiştir artık. “Haberler, seri üretim halinde basılıyordu. Dergi başarılıydı ama bunu bilgi aktararak değil, bilgiyi sağarak, önemini boğarak, sohbet dolu bir eğlenceye dönüştürecek kadar üstünde oynayarak elde ediyordu. Ne meslekti sahiden!” (s. 13)

Evini, eşini ve işini terk ederek yola düşen bir adam profili çizer Vatanen. Sakin, amaçsız, öylesine yola çıkar. Bir adım sonrasını düşünmeden çıktığı bu yolda ona eşlik eden sadece tavşan vardır. Çayır mürdümüğü yemeyi seven yaralı bir yaban tavşanı. Vatanen’e göre hayvanlarla ilişki, bir insanla olduğundan daha kolaydır; “kimi zaman bir hayvana bağlanmak, insana bağlanmaktan daha kolaydı.” (s.16) Ona sıkı sıkıya sarılır, onu kimselere kaptırmaya niyeti yoktur. Mücadeleye başlar, yaşadığının farkına varır.

“Beni rahat bırakın.”

Vatanen yolda olmanın, yeni insan ve yeni hikayelerle yarınsız yaşamamın tadını çıkarmaya başlar. Tabii tavşanla bir başına olsa da karşılaştığı birisi-birileri mutlaka vardır. Yolun onu götürdüğü her yerde farklı hikayesi olan birisiyle tanışır. Mesela Fin-Ugor kavimlerinin dini görüşünü Lapon öğretisiyle zenginleştiren, vahşi adam Kaartinen ve eski Cumhurbaşkanı Urho Kekkonen (1900-1986) hakkında şaşkınlık veren bir teoriye sahip olan emekli polis Hannikainen gibi. Karşısına çıkan her insan ve yaşadığı her olay, onu farklı yerlere sürükler. Kimi zaman bir ayyaş, kimi zamansa arsız bir kuzgunla başa çıkmaya çalışır.

Norveçli yazar Erlend Loe’nun yazıp Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Doppler’in kısıtlı alanda geçen içsel bir yolculuk hikayesinin aksine, ülke coğrafyasına yayılan mekansal bir yolculuk söz konusudur. Heinola ile başlayan kaçış, her bölümde Finlandiya haritasını adımlayacağınız bir serüvene dönüşür. Nilsiä, Ranua, Posio, Rovaniemi, Sodankylä, Sompio, sonra yeniden Rovanemi ve tekrar Helsinki derken kendimizi kitabın sayfalarını hızlıca çevirirken buluruz.

“Vatanen’in kendi dünyası vardı; bu dünya ve bu dünyada olmak kendi yolunda bir başına olmak, güzeldi.”

Vatanen yol aldıkça başkentte bıraktığı ruhsuz hayatını da unutmaya başlar. Çeşitli yerlerde çeşitli ormancılık işleri yaparak basit yaşar. Yaptığı işler ağır olsa da ruhu özgürdür. Kamp ateşi ışığında kitap okuyup ‘tavşanıyla’ zaman geçirir. Gündüzleri doğanın göz alıcı manzarası, geceleriyse yabanın sesiyle büyük yerleşim alanlarının stresinden uzak ama yıldızlara yakındır. “Vatanen’in kendi dünyası vardı; bu dünya ve bu dünyada olmak kendi yolunda bir başına olmak, güzeldi.” (s.90) Doğanın içinde verdiği mücadeleler onu canlı kılar. Çamur, is, tezek… Suyu berrak akan dereye çırılçıplak atlamayı, şehirdeki hiçbir şeye değişmez. Geride bıraktığı yaşantısına yönelik öyle bir bıkkınlık vardır ki içinde, yanan ormanın ortasında bile “burada olmak, Helsinki’de olmaktan bin kat iyi.” der. (s. 43)

Fin gazeteci ve yazar Arto Paasilinna’nın kaleminden çıkan Tavşan Yılı (Jäniksen vuosi), monotonlaşan hayatından sıkılmış bir adamın tavşanıyla çıktığı romantik bir doğa gezisinin çok ötesinde; boğucu şehirlerden, ikiyüzlü insan ilişkilerinden sıkılıp kaçmanın, kendi kendinin efendisi olmanın hafifliğini, doğadaki şartların kolay olmadığı gerçeği üzerinden anlatıyor. Öyle sessiz sakin bir doğa güncesi de değil; yangından savaş tatbikatına, alkol zehirlenmesinden ayı kovalamaya kadar tantanalı bir hikâye örgüsüyle karşılaşıyoruz. Tanrısal anlatımın, en az birinci tekil kadar samimi bir şekilde kullanılması, atmosferin içine alan akıcı ve sürükleyici bir okuma sağlıyor. Hikâyenin akışını bölmediği de göz önünde tutulursa yabanı -karanlık ormanı, yabani bir hayvanı ve günbatımının kızıllığını- dallandırıp budaklandırmadan, başarıyla betimlediğini söyleyebiliriz. Bir an bile azalmayan bir gerilimle geldiğimiz sonu da oldukça şaşırtıcı.

 “Bir yaban tavşanının peşinden gitti.”

Tavşan Yılı bana doğa aşığı yazar ve düşünür Henry David Thoreau’nun (1817-1862) Walden Gölü kıyısındaki sivil itaatsizlik günlerini ve Jack Kerouac’ın (1922-1969) gemi mürettebatlığı, orman gözlemciliği ve demir yolu işçiliği gibi işlerle hayatını idame ettirerek sürdüğü basit ve avare yaşamını anımsattı. Bu özelliğiyle Jon Krakauer’den Jack Kerouac’a uzanan kaçış edebiyatına önemli bir katkıda bulunduğunu söylemek mümkün. Tıpkı ismi geçen yazarların eserlerinde olduğu gibi Tavşan Yılı’nda da özgürlüğüne düşkün bir adamın manifestosunu okuyoruz.

Kitabı okurken kendimizi sorgular ve düşünür halde buluyoruz. Mesela gündelik hayatımızdan bıktığımızda niçin uzaklara -küçük bir kasabaya, doğaya- kaçmak istiyoruz? Şehir hayatını bırakıp daha küçük bir yere; her şeyden uzak, umut vadeden bir bungalova yerleşmek niçin bu kadar cezbedici geliyor? Bu soruların ışığında, aslında hepimizin peşine düşmek istediği bir yaban tavşanı olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Yoksa pitoresk bir doğa manzarası eşliğinde ayağının dibinde bir tavşanla o taşra senin bu taşra benim dolaşan bir adam niçin ilgimizi çeksin ki? Tavşan Yılı, İskandinav coğrafyasından çıkıp evrensel bir dil yakalamayı ne kadar başardığını, işte içimizdeki bu kaçış narını dürterek gösteriyor.

Cenk Pamay tarafından Türkçeleştirilen, Domingo etiketiyle raflardaki yerini alan Tavşan Yılı, Türkiye’deki okurun karşısına yeni bir çeviriyle çıkmış olsa da yeni yazılmış bir kitap değil. İlk olarak 1975 yılında yayımlanan kitap, İskandinav Edebiyatı’nın önemli eserlerinden sayılıyor. İskandinav Edebiyatı’nın soğuk iklimi ilginizi çekiyorsa Tavşan Yılı iyi bir alternatif. Hiç okumadıysanız da başlamak için iyi bir neden…

Siz de sıkıldığınız hayatınızdan çıkış arıyorsanız, önünüze fırlayan tavşanları yabana atmayın. Çünkü yabanda hayat var. Ben, Vatanen’i yabana atan tavşanın yalancısıyım.

  • Tavşan Yılı
  • Yazar: Arto Paasilinna
  • Çeviri: Cenk Pamay
  • Türü: Roman-Yetişkin
  • Baskı Yılı: Mart 2018
  • Sayfa Sayısı: 144 Sayfa
  • Yayınevi: Domingo Yayınevi

 

Okuma önerisi!

Güneş, Ay ve Rolling Stones – Rich Cohen

Perge Dündar’ın incelemesi; “Yuvarlanan Taşlar”ın Hikâyesi…
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

“Alt tarafı rock’n’roll” diyemeyeceğim bir etkisi ve sarsıcılığı olan müziğin, onun ustalarından Rolling Stones’un ve bir dönemin gençliğinin parlak hikâyesini anlatıyor Güneş, Ay ve Rolling Stones

Batuhan Sarıcan
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Filozofun Futbolu

Read Next

Adaletin Peşinde; Çöplük

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *