M Treni

“Bana seslenilmiş gibi belli belirsiz bir hisse kapılıyorum.” Patti Smith, M Treni’ninden…

KİTAP-KAPAĞI-M Treniİtiraf ediyorum, pantolon-gömlek şeklindeki favori pijamalarımın üstüne bir hırka geçirip oturmayı ve kitap okumayı çok seviyorum. Bu halde Patti Smith’in M Treni’ni okurken aynı kitaptaki gibi dingin bir atmosfer içindeyim. Arada kitaptan başımı kaldırıp salon içindeki eşyalara göz gezdirip düşüncelere dalıyorum. Patti Smith, yazdığı kendi anılarından, beni kendi anılarıma fırlatıyor zaman zaman. Alabildiğine sakin, ağır tempolu ve hoş zamanlar bunlar. “Çoluk Çocuk” kitabında olduğu gibi Patti Smith bu kitabında da nostaljik, bazen durağana yakın yavaşlıkta olmasına rağmen fazlasıyla keyifli ve bambaşka bir okuma tadıyla karşı karşıya bırakıyor insanı.

“Gerçek bir uyuşturucu bu küçük kitap; onu özümsemek, yazarının yaşadığı süreci tahmin etmeye yeltenmek resmen. Okuyor ve aynı dürtüye kapılıyorum; yazdığı her şeye sahip olma arzusu ancak kendi yazacaklarımla bastırılabilir. Sadece bir imrenme değil hissettiğim, kanım daha bir hızlı akıyor sanki.”

Tanıyan bilen için hatırlatmak, adını hiç duymamış olanlar için ufak bir fikir vermesi açısından biraz bahsetmek gerekirse, Patti Smith öncelikle bir müzisyen ve şair. 70’li yıllarda çıkardığı ilk albümü Horses ile punk rock’ın doğmasında en etkili isimlerden biri olmuş. 2000lerde ise müzisyen kimliğinin yanı sıra kitapları ile de kendisinden söz edilmeye başlanmış.

“Ve sonra yazmaya başlıyorum. Bilimden değil, insan kalbinden bahsediyorum. Tutkuyla yazıyorum, çalışma masasının başındaki, kompozisyon defterinin üzerine eğilmiş, ona söylenen şekilde değil, dilediği gibi yazan bir öğrenci misali.”

Bu seferki yazı bir kitap okuma günlüğü gibi oldu. Coşkuyla yağmış olan karın sesleri emmesiyle İstanbul biraz da olsa sessizliğe bürünmüş durumda iken ben biraz örgü örüp biraz M Treni’ni okumaya devam ediyorum. Bu yazıya daha kitabı okurken başladım çünkü tam da kitaba uygun düşecek şekilde anlık hislerimi aktarmak istedim. Daha doğrusu buna yöneltti beni Patti Smith. Zira kendisi kitabında bunu yapmış. Anılarını aktarırken birden zamanı durdurup sadece o anki duygulara odaklanmış bazen. O yüzden aslında gayet sıradan, normal şeyleri anlatırken bile sanki fantastik diyarlarda geçen bir masal okuyormuş hissi bırakıyor okuyanda. Tılsımlı bir yanı var Patti Smith’in bana göre.

“Olmam gereken yerde olduğumu fark ettim, gerçi her şey, Pazar günleri yayımlanan sihirbaz Mandrake çizgi romanlarındaki bir sahne misali, hafiften birbirine karışmıştı sanki.”

Gördüğüm bazı rüyalar vardır ki, beni çok etkilemiştir. Bir iki tanesini unutmamak için not etmişliğim bile vardır. Patti Smith de bir rüyası ile başlıyor M Treni’ne ve kitabın sonunda da konuyu o rüyasındaki kovboya bağlayarak bitiriyor.

“Hiçbir şey hakkında yazmak o kadar da kolay değildir.”

“Bu rüyayı neden gördüğümü merak ediyorum etmesine ama herhangi bir rüyayı neden görüyoruz ki zaten?”

Akşamları yatağımda yorganıma sarınmış halde kitabı okumaya devam ederken keşke bu kadınla tanışabilseydim diye düşündüm. Kitabında bahsettiği kitapları, filmleri, dizileri merak ettim. Patti Smith’in de benim gibi bazı eşyalara bağlılık duyduğunu, polisiye dizi izlemeyi sevdiğini, dahası izlediği bu dizilerdeki bazı karakterlere gerçek hayatta tanıyormuş gibi bağlandığını keşfedip kendime daha bir yakın hissettim.

“Porselen fincanlarımın durduğu küçük, metal bir dolabın üstünde iki büklüm bir keşiş misali pinekleyen kahve makinemin etrafında dolanıyorum. Başını okşuyor, daktiloyla ve uzaktan kumandayla göz teması kurmaktan kaçınıyor, içimden kimi cansız nesnelerin diğerlerinden çok daha güzel olduğunu geçiriyorum.”

Öylesine doğal yazıyor ya da ben öylesine kaptırıyorum ki kendimi okurken; sanki yanındaymışım ve olan bitene ben de tanıklık ediyormuşum hissi uyandırıyor. Böylece onunla beraber Meksika’da Frida Kahlo’nun Mavi Ev’ine gidebiliyorum, Japonya’da Yasujirō Ozu ve Akira Kurosava’nın mezarlarını ziyaret edebiliyorum, Amerika’da Sandy fırtınasını atlatabiliyorum ve birçok otel odasında gece geçirebiliyorum.

“Sahip olamayacağımız şeyleri istiyoruz. Belli bir anı, sesi, duyguyu yeniden yaşamanın yollarını arıyoruz. Annemin sesini duymak istiyorum. Çocuklarımı çocuk halleriyle görmek istiyorum. Küçücük eller, çevik ayaklar. Her şey değişiyor. Oğlan büyüdü, baba öldü, kız benden uzun, kötü bir rüyadan dolayı ağlıyor. Lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. Gitmeyin. Büyümeyin.”

M Treni bir roman değil ama Patti Smith anlattığı kendi hikâyesi ile beni büyülüyor ve bu kitabı okuyacakların benim kadar büyülenmesini diliyorum. Zaman zaman duraklasanız da genelinde bir hayli akıcı olan kitap, insanı kendi iç yolculuğuna da çıkarıyor. Aslında içimizde nelere takıldığımızı, nelerden gerçekten etkilendiğimizi, neleri aslında boş /gereksiz bulduğumuzu fark etmek Patti Smith’in nasıl bir insan olduğunu anlamak kadar aydınlatıcı oluyor. Bu kadar ünlü bir kişinin bizim gibi düşüncelere, isteklere kapıldığını ve özünde biz normal insanlardan çok da farklı olmadığını görmek hoş doğrusu. Kitabı merak edenler için önerim önce yazarın “Çoluk Çocuk” kitabını okuması, daha sonra M Treni’ne geçmeleri. Zira daha bir anlamlı oluyor böylece. Patti Smith’le keyifli okumalar diliyorum size…

“Kaybettiğimiz eşyalarımız bizim yasımızı tutar mı?”

Bu yazının şarkısı sessizliktir…

  • M Treni
  • Yazar: Patti Smith
  • Çevirmen: Seda Ersavcı
  • Yayınevi : Domingo Yayınevi
  • Sayfa Sayısı: 280
  • Baskı Yılı: 2015

Perge Dündar
Latest posts by Perge Dündar (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çocuk kitaplarını çocuklar değerlendirdi

Read Next

“Televizyon karşısında gözleri ciklet çiğneyen insanlar”a nasıl dönüştük…*

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram