
Everest yayınlarının çıkardığı Unutulmayan Kadınlar serisinin ilk kitabı hayatıyla ve eserleriyle ardındaki pek çok kişiyi etkilemiş ressam Frida Kahlo’yu anlatıyor.
Küçüklüğümden beri ressamların eserlerinin olduğu kitaplara bakmaktan çok zevk aldım. Bazılarını uzun uzun inceledim, ayrıntıları bazen şaşkınlıkla ve her zaman hayranlıkla farkettim. Sonra evde bazı ressamların hayatlarını anlatan kitapları keşfedip, merakla onları okudum. Modigliani, Utrillo, Leonardo, Gauguin, Picasso… gibi dehaların hayatlarını öğrenmek resimlerini gözlemlemek kadar hoşuma gitmişti. Frida Kahlo’nun hayatını ise üniversite yıllarında okuma fırsatı buldum. Büyük acılar yaşamış bu kadından etkilenmiştim. Tamamen hayran olduğumu söyleyemesem de içindeki o tutkuyu, gücü öğrenmek çarpmıştı beni.
Everest yayınlarından çıkmış olan Frida Kahlo: Aşk ve Acı kitabını da bu yüzden istekle karşıladım editörümüz Gün’den. Okudukça yine etkilenmeden duramadım.
Rauda Jamis’in yazdığı bu biyografi bir yanıyla da otobiyografi. Rauda’nın yazdıkları arasına yerleştirilmiş olan Frida’nın yazdığı bölümler sizi onunla karşılıklı konuşuyormuş gibi hissettiriyor. Bana öyle hissettirdi çünkü iç sesimle ben de onunla sohbet ettim kitap boyunca.
Tam adıyla Magdalena Carmen Frida Kahlo y Calderon sanırım büyük bir çoğunluğun duyduğu bir ressam. İsmini bilmeyenler bile artık ikona dönüşmüş illüstrasyonlarını çantalarda, tişörtlerde, bardaklarda ve daha bir çok objede görmüştür. Saçı tepeden birleştirilmiş iki örgüyle ve genelde bir çiçekle süslenmiş topuzlu, kaşları ortada birleşmiş, hafif bıyıklı, görünce akılda kalan bir kadın Frida. Her kim olursa olsun suyunu çıkaracak kadar ikonlaştırmayı sevmiyorum, hızla tüketmek gibi geliyor bana ama bir yandan da insanların tanıması, en azından böyle bir kişinin varolduğunu bilmesi açısından yararlı belki de, kim bilir.
Daha çocukluğunda bir hastalık geçiren Frida, biri diğerinden daha kısa ve zayıf bacaklarına giydiği ortopedik botlarla büyür. “Frida, pata de polo!” yani “Tahta bacaklı Frida” alaylarına maruz kalarak gençliğine geldiğinde, bir gün ilk aşkıyla bindiği otobüs bir trenle çarpışır. Çok ciddi ve büyük yaralar alan Frida’nın hayatı o zamandan itibaren tamamen değişir.
İnsanın çarpışmanın farkına vardığı, ağladığı doğru değil. Gözümden tek damla yaş akmadı ve demir çubuk, kılıcın boğayı delmesi gibi beni deldi geçti.
Bazı olaylar vardır ki insanın hayatını tamamen alt üst eder ve bambaşka bir yöne akıtır. Mesela,Hitler çok istediği güzel sanatlar okuluna girip ressam olabilseydi neler olurdu acaba diye düşünürken, eğer bu kazayı yaşamasaydı tıp okuluna gitmek isteyen Frida bu kadar ünlü olur muydu sorusu aklıma takıldı. Ve yine Frida kazayı geçirmeyip tıp okumayı, ama resme profesyonelce yaklaşmayıp ünlü olmamayı tercih eder miydi acaba?
Ama bu üzerime gelen aynanın altında, birden şiddetli bir resmetme arzusu uyandı bende. Artık sadece çizgiler çizmek için değil, bu çizgilere bir anlam, biçim ve içerik vermek için de bol bol zamanım vardı; onlardan bir anlam çıkarmak, onları yaratmak, işlemek, sıkıştırmak, birbirlerinden ayırmak, birbirlerine bağlamak, içlerini doldurmak için bol bol zaman… Klasik biçimde, öğrenmek için bir modelden yararlandım. Bu model bendim. Kolay değildi, insan kendisinin en bariz modeli olsa bile aynı zamanda da en zor modelidir. Yüzünüzün her bölümünü, her çizgisini, her ifadesini bildiğinizi sanırsınız ama her şey sürekli oyununuzu bozar. İnsan hem kendisi hem de bir başkasıdır; kendimizi tepeden tırnağa bildiğimizi sanırız, sonra birden bakarız ki, kılıfımız sıyrılır, içini doldurandan tamamen yabancı bir hale gelir. Tam kendine bakmaktan bıktığını sandığın bir anda, insan karşısındaki görüntünün kendisi olmadığını görür.
Kazadan sonra aylarca yatağa mahkum kalan Frida’nın annesi, yatağın tavanına büyük bir ayna yerleştirme fikri geliştirir. Yattığı yerden bu ayna vasıtasıyla yansımasını seyreden Frida acılarıyla yüzleşmeye, kendini keşfetmeye ve önceden yaptığı sadece çiziktirmeden ibaret olan resim sanatına profesyonelce yaklaşmaya başlar. Bu gelişme, yaşadıkları ile daha güçlü bir şekilde mücadele etmesine yardımcı olur.
Beyaz güvercin ile fil
Onun yemeğini çalmış olmakla yetinmeyen Frida, daha da büyük bir oyuna girişti. Hiç belli etmeden ve kimseye göstermeden, yerin bir bölümünü ve merdivenleri sabunladı. Diego Rivera böyle bir paten Pisti’nde yere serilmemezlik edemezdi.
Frida’nın büyük aşkı, Meksika’nın daha o zamandan ünlü olan ressam Diego Rivera ile karşılaşması ise kazayı yaşamadan daha önce, üniversiteye hazırlayan Ulusal Hazırlık Okulunda öğrenci iken gerçekleşir.. Ama asıl tanışması büyük acılar, yatak istirahatlerinde geçen zamanlardan sonra gerçekleşir. Anlatıldığına ve gördüğüm fotoğraflarına göre patlak gözlü, çirkin, koca göbekli bir adamdır Diego Rivera. Hayatındaki herşeyi tutkuyla karşılayan ve yaşayan bir kadın olan Frida, şaşırtıcı bir şekilde çevresindeki neredeyse bütün kadınları kendine hayran bırakan ve etkileyen bu adama aşkla bağlanır.
Ben bir devrimle birlikte doğdum. Duyduk duymadık demeyin. Gün ışığını görünceye dek isyanın coşkusuyla dolup, böyle bir ateşin ortasında doğdum ben. Gün kavurucuydu ve o gün tüm yaşamım boyunca beni sarıp sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdadım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, buna hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ihtiyar ateş tanrısının.
Diego ile aşkından, yaptığı çarpıcı resimlerinden başka Frida, devrimci bir kişidir. Öyle ki 1907 tarihinde doğmuş olmasına rağmen Emiliano Zapata’nın güneyi ayaklandıracağı 1910 yılını doğum tarihi olarak söyler.
Sabırla işlenmiş resimler
Çoğunlukla iç dünyasını, yaşadıklarını, değişimlerini ve acılarını aktaran Frida’nın resimleri günlük hissi de uyandırıyor bende. Gittiği yerlerdeki izlenimlerini, yaşadığı kaza, bitmek bilmeyen tedaviler ve gözyaşları ile harmanladığı kolajvari resimlerinde özne çoğu kez kendisi olmuş. Kitabın sonuna eklenmiş tablolarını ve bazı fotoğraflarını inceleyerek fikir sahibi olabilirsiniz.
Frida Kahlo kitabı bu yazdıklarımdan çok daha fazlasını içeriyor ve hem onunla aynı zamanda yaşamış hem de kendisinden sonra dünyaya gelmiş bir çok ünlüyü de etkilemiş bu ufak tefek, aykırı ve güçlü kadının hayatını okumanızı öneririm. Güzel sanatlara, resme ilginiz olmasa bile sırf bir dönemi öğrenmek ve mücadeleci bir karakteri tanımak için sayfalarını karıştırmaya değer…
- Frida Kahlo: Aşk Ve Acı
- Yazar: Rauda Jamis
- Çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver
- Türü: Biyografi
- Baskı Yılı: Haziran 2016, 13. Baskı
- Sayfa Sayısı: 304 sayfa
- Yayınevi: Everest Yayınları
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018