Metrodaki Yabancı: Dünyanın Enerjisini Taşıyan Çanta

Metrodaki Yabancı, 80 darbesi zamanında yargılanmış Selçuk Pekmezci’nin tekrar Türkiye’ye dönüşüyle başlıyor, neden geldi ve ne kadar kalacak kendi dahi bilmiyor.

… ‘Çantanın içindekileri bir bankanın kasasına kilitledim’ dedi.

‘Hangi bankaya?’

… ‘İş Bankası Beyoğlu Şubesi’ne.’

Serkan güldü, ‘Selçuk beni hayal kırıklığına uğratıyorsun.’..

‘Beyoğlu İş Bankası’nda müşteri kasası falan yok Selçuk. Böyle salak cevaplarla zaman kaybettirme bize.’

Türk edebiyatı şiirde, öyküde ve denemede nasıl bir fetret devrindeyse polisiye türünde tam tersi fetihler dönemine girmiş bulunuyor. Yayın sayısı, satış ve basım adedi ve okur sayısı günbegün artış gösterdiği polisiye edebiyat tam anlamıyla bir ‘Altın Çağ’ı yaşamakta, bu ülkemiz ve yazın dünyamız açısından gayet sevindirici olsa gerek. Tabi ki basılan kitap sayısının artması kalitenin de yükselmesi anlamına gelmiyor; kurgunun sarktığı, olay örgüsü tam oturmamış, çalakalem yazılmış bir sürü polisiye şuan vitrinleri süslüyor. İyi bir metin bulmak, yeni bir yazar keşfetmek her zaman zordu, bugün de zor, o zaman gelin size sıkı bir roman, heyecanlı bir polisiye tanıtayım.

Siyasi geçmişinden kaçmak için uzun yıllar yurtdışında yaşadığınızı, bir ülkeden başka bir ülkeye, bir kentten başka bir kente sürüklenip kök salamadığınızı düşünün, arkadaşlıklar geçicidir, evlerde misafirsiniz; ne oraya aitsiniz ne de bir başka yere. Şöyle göz alabildiğince çayır çimen koskoca bir çınar ağacının dibinde soluklanamazsınız, az sonra bir bekçi gelip ‘haydi’ diyecektir, oranın bir sahibi vardır, bir yerlisi, her yere sonradan geldiğiniz için tüm gölgeler tutulmuştur, yalnızsınız.

Metrodaki Yabancı, 80 darbesi zamanında yargılanmış Selçuk Pekmezci’nin tekrar Türkiye’ye dönüşüyle başlıyor, neden geldi ve ne kadar kalacak kendi dahi bilmiyor. Eski bir okul arkadaşını çalıştığı yerde ziyaret etmek için bindiği metroda bir anlık karmaşada çantalar karışıyor(!) ve hikayemiz başlıyor.

‘O çocuğun gözlerinde gördüğü ateş Serkan’ı altüst etmiş, ona on bir yaşında anne ve babasını kaybedene kadar yaşadıklarını hatırlatmıştı. Evet, Serkan’ın da hayatında koşulsuz sevildiği bir dönem vardı. Ve ne kadar bastırmaya çalışırsa çalışsın, o karşılık beklemeyen sevgiye olan özlemi hiç bitmemişti.’

Her ne kadar giriş paragrafımızda polisiyeyle atıf yapmışsak da Metrodaki Yabancı klasik bir polisiye değil, bir cinayetin çözümlenmesini konu edinmiyor, İstanbul’u sokak sokak gezerken daha kadim bir sorunu mesele ediniyor; İnsanoğlu çocukluğunda yaşadığı sorunların sebebini neden başkalarında arar? Yaşadığımız sorunların sebebi neden hep bir başkasıdır? Tabi ki kitabımız bunlara bir cevap vermeyecek, fakat olay örgüsüne dahil ettiği bu problem Emniyet Müdürü Serkan Bey vasıtasıyla pek çok defa önümüze gelecek.

Nükleer santrallerin yapımıyla sağlanacak ucuz enerji(!), yer altı kaynağı bulunmayan gelişmekte olan her ülke gibi bizim de ilgimizi çekiyor, malum tartışmalar sayesinde bu santrallerin yararı kadar zararının olabileceğini ve hatta herhangi bir olumsuz durum karşısında alınabilecek önlemlerin felaketi önlemeyeceğini hepimiz öğrendik.

Nükleer enerjiden daha ucuz ve daha daha tehlikesiz alternatifinin yapımıyla ilgili tüm edevat bir çanta içinde İstanbul sokaklarında geziyor, bu bilgiye herkes ulaşmak ister fakat bazıları bunun için daha fazla şeyi gözden çıkardığı için kan dökülmesi işten değildir.

Rus oligarkları, polisler, savcılar, jandarmalar Selçuk Pekmezci’nin peşinde, kahramanımız bir idealisttir ve hiç de kolay lokma değildir, eh biraz da şanslıdır!

Kitabın ilk sayfalarından itibaren başlayan kovalamaca tüm hikaye boyunca hız kesmeden devam edecek ve İstanbul tüm heybetiyle hikayenin platosunu oluştururken polis ile zanlının akıl oyunları okuyucunun gayet heyecanlı vakit geçirmesini sağlayacak.

Şans etkeninin hep zanlıdan yana olması, bazı bölümlerdeki diyalogların basitliği, gereksiz adres ayrıntıları ile hikayenin başındaki ‘aşk gibi bir şey’in nihayetlendirilmeyip havada bırakılmasına nazaran şahsen kitabı beğendim. Ciddi bir emek sarf edildiği gayet açık ve Ali Parlar yeni bir yazar olmasına nazaran hikayesini gayet ustaca anlatmış.

‘İnanın bana bir yerlerde gerçekten alternatif bir teknoloji keşfedilseydi enerji kartelleri ne yapıp eder, onun kullanılmasını engellerlerdi. Ama göreceksiniz. Günün birinde insanlık bir çıkış yolu bulacak. Tekellerin bize dayattığı bu kısır döngüden kurtulacağız. Buna eminim.’

En kısa zamanda okumanızı tavsiye ederim, beğeneceğinizden eminim.

  • Metrodaki Yabancı
  • Yazar: Ali Parlar
  • Sayfa Sayısı: 303
  • Ayrıntı Yayınları, Mayıs 2016
Ufuk Serim
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çocuğa Bak’ta Bu Hafta; Aylak Çocuk

Read Next

Kendi Kumaşının Terzisi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *