Modern Lindisfarne: Sefer

Sefer, başka bir dünyanın ürünü gibi. Acılarla dolu bir hikâye, ciddi bir üslup, destansı bir anlatım; Nesir Edda’ya göndermelerle dolu, Nordik mitolojiden fırlamış gibi bir roman.

Murat Başekim’le tanışıklığım bundan iki sene kadar öncesine, Demir Dövme Öyküleri’ne dayanıyor. Öyküleri okurken Alamancı Demir Usta’nın maceralarına öyle çok güldüm ki bu kadar komik öykülerin yazarının kesin “fırlama” bir görünüşü vardır diye ufak çaplı bir araştırmaya giriştim. Ön yargı dostlarım, ön yargı! Başekim’in fotoğraflarını gördüğümde aklıma gelen ilk şey, “Murat Başekim, hiç de Murat Başekim’e benzemiyor!” oldu. Zira kendisinde “fırlamalıktan” eser olmadığı gibi oldukça ciddi, tarihi-politik kitap yazarlarına benziyordu.

Bununla nereye varmak istediğime gelirsek…

Demir Dövme Öyküleri ve Hayal Et Hikâyeleri’ndeki Murat Başekim’i her şeyiyle öyle benimsemiştim ki Sefer’i okumaya başladığımda ufak çaplı bir sarsıntı geçirdim. Yazarın sıkı bir takipçisiyseniz korkmayın, size bir şey olmaz; ama geri kalanlar kendilerini köklü bir üslup değişikliğine hazırlasalar iyi olur.

Bir grup yetim erkek çocuğu, Saklıkoy Ahlak ve Yardım Derneği bünyesinde yaşamaya hak kazanır. Dernek, kuş uçmaz kervan geçmez bir adanın tam ortasında, adeta bir hapishanedir. Derneğin kurucu müdürü Zorbey Rıza, “Terlemek iyidir. İnsana ateşte yanmaktan korkmayı öğretir.” diyebilecek kadar psikopattır. Koğuşlarla dolu binayı sürekli sıcak tutar, çocukları susuz bırakır, onlara sıcak kalorifer borularıyla işkence yapar. Adaya son gelen yetim grubu, bu ıstıraptan kurtulmak için kaçarken aralarından biri, en küçükleri öldürülür. Çocuklar kaçar fakat nihayetinde intikam almak için adaya geri dönerler.

Sefer, başka bir dünyanın ürünü gibi. Acılarla dolu bir hikâye, ciddi bir üslup, destansı bir anlatım; Nesir Edda’ya göndermelerle dolu, Nordik mitolojiden fırlamış gibi bir roman. Her bir karakter, her bir olay bir şekilde Vikinglerin şanlı efsanelerine bağlanmış: Romanın anlatıcısı yetim Gün’den esas oğlan Aykan Savaş’a, albino gardiyan Vamık’la Fenrir’in yansıması kurtlardan Saklıkoy Adasına, bölüm isimlerine, hatta Lindisfarne’ın kendisine kadar her şey, İskandinav destanlarına göndermede bulunuyor.

Başekim kendi Lindisfarne’ını yaratmış dersem yanlış olmaz. Bilmeyenler için Lindisfarne’ı yazarın kendi cümleleriyle anlatalım: “Britanya açıklarında bir ada. Sekizinci yüzyılda, 793’te bir Dan savaş-çetesi, tüm zorlukları göze alıp bu fırtınalı adaya sefere çıktı. Saldırdı. Kudurmuş Kuzey Denizi’ni aşıp adaya ulaştılar. Orada, adanın ortasındaki bir manastırda kendi ahlak anlayışlarını dünyaya zorla kabullendirip aynı anda da ahlak değil altın ve gümüş istifleyen sofuların, bağnazların, keşişlerin, ahlak tacirleri ahlaksızların karşısına çıktılar.” Bu hikâye seçimini modern zamana yapılmış oldukça isabetli bir eleştiri olarak görmek de mümkün elbette.

Batı Egosu, Doğu Romantizmi, Kuzey Cesareti

Romanın destansı üslubuna alışmak biraz zaman alıyor, bundan sonra ise detayları keşfediyorsunuz ve asıl eğlence bu noktada başlıyor. Böylesine ciddi bir anlatıda bile Başekim güldürmeyi, en azından gülümsetmeyi başarıyor. Beni en çok gülümseten, aynı zamanda şaşırtan, Başekim’in edebiyatı, spesifik olaraksa Batılı fantastik edebiyatı eleştirdiği kısım oldu. Don Kişot, Taht Oyunları ve oldukça şaşırtıcı bir şekilde Yüzüklerin Efendisi de eleştirilerden nasibini almış. Özellikle sonuncusu, serinin ve Tolkien’in fanatiklerini ciddi şekilde kızdıracak nitelikte: “Yüzüklerin Efendisi… Başka folklorlardan yürüttüğü isimleri ve olayları çarpıtıp, Hıristiyan ahlakçılığıyla karıştırıp, İngiliz köylü masallarının pastoral huzuruyla bulamaç eden o kitap mı?”

İlk bakışta ve cımbızla çekerek okursak elbette bu eleştiri hemen her Tolkien severe ağır gelecektir. Fakat Başekim iddiasının altını boş bırakmamış, en nihayetinde bunun bir Batı egosu problemi olduğunu vurgulamış. Bunu yaparken Doğu’yu da es geçmemiş, Batı egosu yanında Doğu romantizmi de yerini almış.

Başekim, Doğu-Batı çatışması ekseninde gelişen modern edebiyat geleneğine sahip bir yazar olarak bu ikiliğe Kuzey’i ve Kuzeyli cesaretini eklemiş. Şimdiye kadar Türkçe edebiyatta üzerine belki hiç düşünülmemiş, kullanılmamış bir geleneği alıp Doğu’dan karakterlerle birleştirmiş. Okurun garipseyebileceğinin farkında olarak bir de hoş bir nüans eklemiş: Tombul yetim Ertuğrul! Vikingler gibi savaşma arzusu duyan diğer yetimlerin yanında Osmanlı torunu edalarında gezen Ertuğrul itici olmaktan uzak, yazarın sarkastik üslubundan yansımalar yakalayabileceğiniz bir karakter.

Uzun lafın kısası, keyifli okumalar!

  • Sefer
  • Yazar: Murat Başekim
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2017
  • Sayfa Sayısı: 136 Sayfa
  • Yayınevi: İthaki Yayınları

Eda Okuyucu
Latest posts by Eda Okuyucu (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Etkinlik Programı Açıklandı.

Read Next

Hayvanlara hiç böyle bakmadınız!

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram