
George Saunders, Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı‘nda sahip olduğu anlatım açısından Kurt Vonnegut eserlerindeki tadı veriyor.
21. yüzyıl insanının en çok dert yandığı şeylerden bir tanesi kuşkusuz kendine zaman ayırmak/ayıramıyor olmak. Çalışma saatlerinden tutun yerine getirilmesi gereken sorumlulukların yoğunluğuna kadar. Bunlar ve daha fazlası zamanımızdan çalan, eksilten şeyler olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu zamansızlık içinde bir şeyler okumak, dinlemek ve ya herhangi bir şekilde kendini geliştirmek haliyle zor hatta yorucu hale geliyor. Okuma başlığı altında bu duruma en iyi alternatif -edebi türler üzerinden konuşalım- sanıyorum öykü okumaları olacaktır.
Romana kıyasla daha kısa süreli kurgusu ama aynı oranda etkileyici olabilmesi adına öyküler, her edebiyat severin göz nuru olmuş durumda. Zira iyi bir öykü, birçok romandan daha fazla zihinde yer ediyor, unutulmaz olabiliyor. Mesela George Saunders’ın ellerinden çıkan öyküler tamda bahsettiğim gibi, insanın kolay kolay unutamayacağı kıvamda. Yazarın Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı adlı kısa romanı, uzun öyküsü zamanımızın bürokrasi ve politikasına göndermelerle dolu olmasının yanında eğlenceli dakikalar vaat ediyor.
İç içe ülkeler ve trajikomik sorunlar
Kitabımız iki ülke arasındaki sınır problemlerini konu ediniyor. İç Horner adındaki ülke yüz ölçümü olarak o kadar küçüktür ki aynı anda sadece tek bir vatandaşı ülkenin içinde bulunabilir. Diğer vatandaşlarının, yurtiçinde bulunabilmek için sıra beklemek zorunda olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Kurgu daha burada ilginçliklere gebe olduğunun habercisi. Bu durumda sınır dışında kalan İç Hornerlılar bu bekleme aşamasında iter istemez başka bir ülkeyi ‘işgal’ ediyorlar. Dış Horner bu sürekli tekrarlanan sınır ihlallerine ve işgallerine bir çözüm bulmak için tartışa dursun meydana Phil çıkar. Ülkesine aşırı bağımlı, vatandaşlık duyguları had safhada ayrıca zamanında gönül yarası almış bir Dış Hornerlı olarak soruna dahiyane bir çözüm getirir. Mevcut sorunu ülkesi lehine çevirmek adına İç Hornerdan vergi almaya karar verir.
İlk etapta ellerindeki tüm ‘maddi varlıkları’ ile vergilerini ödeyen İç Hornerlıların zamanla ellerinde avuçlarında hiçbir şey kalmaz. Ancak Phil’in acımasız yönetimi devam etmektedir. Para olmazsa yerüstü ve yeraltı kaynaklarını alır. O da bitince giydikleri elbiselere kadar bu politikayı sürdürür. Ciddi psikolojik sorunları olan diktatörümüz Phil’in zaman zaman yuvasından fırlayıp düşen beyni -ki o anlarda neler söylediğini cidden okumanız gerek, kahkaha garantili- iki ülke arasındaki gerilimi çözülemez noktalara taşır.
Komşu ülkeler arasında ortam her geçen gün daha da kızışır. Karışılıklı tutarsız politik söylemler, hak adı altında alınan fahiş ‘vergiler’ ve daha nice diplomatik kriz. Bürokratik yollar yetmediğinde ise çözüm gecikmez. Kaba kuvvet her dikta düzeninde olduğu gibi Phil’inde en sevdiği ‘sorun giderme aracı’ olarak devreye girer.
Bize çok yakın bir dünya
Hayali bir dünyadan yanı başımızdaki politik çevreye sesleniyor Saunders. Hemde her biri için “işte bu o kişi” diyeceğimiz örneklerle. Phil için sayabileceğimiz bir sürü esin kaynağı var. Modern dünyanın siyaset sahnesinde rol alan büyük aktörlerden çoğu ya biraz ya da tamamen ‘Phil’ olmuş durumda. Kendi çıkarları uğruna yasaları kullanarak -ki daha önce var olmamış, kendi uydurduğu yasalar bunlar- politika yapan bir lider. Özellikle kitleleri uyutmada başarıyla kullandığı propaganda sanatı ile bunu başarıyorda.
Hepimizin aklına sanırım aynı isim geliyor. Lakin biz bu durumu çoğunca kendi iç işlerimizde yaşarken Phil uluslararası arenada kullanıyor. Onun kadar zeki olmayan takipçileri, halkı, yandaşları da ayran budalası gibi onu takip ediyor. Ancak kazanan her zaman Phil oluyor. Çok tanıdık değil mi?
Sözü edilen kısa saltanatın başlamasına ve bitişine de tanıklık ediyoruz. Neden kısa olduğunu okuyunca görmeniz açısından bir şey söylemiyorum. Okuduğunuz zaman NATO, BM gibi örgütlerin uluslarası bir krize getirdiği çözüm alternatiflerini hatırlayacaksınız. Ortada ülkeler bazında bir sorun var üçüncü taraf olarak ara bulucu olmak gerekir. Sözü edilen örgütlerin varoluş amacı bu, değil mi? Fakat yardım etmek ne kadar mutlu edecek ya da eylemsizlik ne kadar huzursuzluğa sebep olacak. Çözüm, kamuoyunun nezdinde nasıl bir izlenim bırakacak. Bunlar önemli noktalar. Ara bulucu olmanın da kendi içinde belli çözümsüzlükleri olduğu aşikar.
Diktatörlük dediğimiz şeyin en anlaşılır tanımlarından birini ortaya koyuyor George Saunders. Esasen bu kitabı da çocuk kitabı olarak yazmaya başlaması bu noktada makul görünüyor. Phil örneği mesela. Kendi ülkesini demir yumruk ile yönetirken komşusu ile arasında bitmek tükenmek bilmeyen sorunlar var. Elindeki çözümler fahiş vergiler ve kaba kuvvet. Yasaları da bu güç kullanma arzusuna göre şekillendirdiği için her şeyi ‘kağıdına uygun’ hallediyor. Phil’in sürekli yerinden çıkan beyni ise olayı tam bir Meksika açmazına çeviriyor. Her ortadan kaybolduğunda ortalık iyice karışıyor. O noktada alınan kararlar, verilen söylevler distopik havayı iyice kızıştırıyor.
Sahip olduğu anlatım açısından Kurt Vonnegut eserlerindeki tadı veriyor Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı. Zira hiciv konusunda okuduğum en iyi isimlerden birine yakın bir alaycılık ve taşlama ile eserini kaleme almış George Saunders. Özellikle düşen beyin olayı beni benden aldı. Öte yandan yarattığı politik düzen ve Phil karakteri ile George Orwell’in 1984 adlı romanını ve orada yer alan ‘Büyük Biraderi’ akıllara getiriyor. Yapılan yorumlar genelde Hayvan Çiftliği benzerliği yolunda. Benzerlikleri ilk okuduğunuz anda tespit edeceksiniz. Ortak nokta sadece ‘çiftlik’ değil. Kimin daha eşit ya da haklı olduğu meselesi ile başlıyor mevzu. Okuyabileceğimiz en eğlenceli politik eleştirilerden birisi olarak akıllarda yer ediyor.
Man Booker Roman Ödülünü yazdığı tek roman Arafta (Lincoln in The Bardo) adlı eseri ile kazanan bir isim George Saunders. O kitapta kesinlikle çok başarılıydı. Tiyatro oyunu havasında yer verilen karakterleri, kurgunun o büyüleyici akışı ile bu başarıyı hak ediyor. Ancak Saunders’ın asıl uzmanlığı kesinlikle öykü yazını. En az bir tane öyküsünü okuyanlar bana hak verecektir. İkna Ulusu güzel bir alternatif olabilir.
![]()
|
- Pazartesi Sendromu: Hayat Nasıl Bir Şey Biliyor Musun… - 28 Ocak 2019
- Sonbahar: Hayatı Anlamak İçin Kelimelerin Çabası - 14 Ocak 2019
- Yedi Yıl: Hayat Nedir Ki, Mutsuzluk Anlarından Başka - 12 Kasım 2018
FACEBOOK YORUMLARI