Modernite Demokrasi ve Din; Samir Amin

Samir Amin her zaman “kitabın ortasından” konuşan/yazan bir yazar ve düşünürdür. Bu kitapta da öyle…

Henüz vakit varken Samir Amin okumalı. Yazarın Avrupa Merkezcilik adlı kitabı için rahatlıkla kült kitap nitelemesini yapabiliriz. İçerdiği kavramsal etki ve katkı başta olmak üzere “Avrupa’’ tartışmasında açtığı çığır açıcılık işlevi genel kabul gören bir durumdur hala!

Bugün artık moda ‘kültürcülüktür’. Yani bir takım farazi sabitlere (bilhassa dini ve etnik) dayanan insani çoğulculuk görüşü. ‘Cemaatçilik’in gelişmesi be ‘çok kültürlülüğü’ tanıma daveti, hep bu tarihi görüşün ürünüdür” (s.156.)

“Modernite Demokrasi ve Din, Kültüralizmlerin Eleştirisi” adlı kitap bir devam kitabı. Rahatça bir kült kitap olarak niteleyebileceğimiz, “Avrupa-merkezcilik, Bir ideolojinin Eleştirisi” adlı kitabın devamı. Yazarın kendi sözüyle, “… söz konusu eserin ikinci bölümü olarak yazıldı.” (s.11.) Bu açıdan da, kitap hem kendi içeriği hem de devamı olduğu kült kitap açısından oldukça önemli. Yazar ilk kitaptaki tezlerin hala geçerli ve güncel olduğunu belirtiyor. Bu açıdan, bu kitap da, öncesi kitap gibi güncel. Güncel diyoruz, çünkü elimizdeki –okuduğum- kitap, neredeyse sahaf kokulu bir kitap. Birinci baskısı 2006 yılında yapılmış. On yıl; pek çok kitabın ömrünü tüketiyor zamanımızda. Belirtelim ki, Yordam Kitap tarafından yapılan, 2016 tarihli baskısı da var.

Mahşerin dört atlısı

Samir Amin, Edward Said, Amin Maalouf, Tarık Ali… Batı’da olup da Doğu’nun hallerini anlatan, Doğu düşüncesi için önemli dört isim. Batı mahşerinde, hem Batı’yı hem Doğu’yu anlayan ve iki âlem için de eleştirel bir bakışa sahip olan kişiler. Her biri bir birinden değerli!

‘’Kültüralizm denilen de…’’

…Kültüralizm denilenden de, görünüşte iç tutarlılığa sahipmiş izlenimini veren, kapsayıcı, ‘kültürel’ değişmezler varsayımına dayalı, ekonomik, sosyal ve politik sistemlerin dönüştürücü etkisine maruz olmayan bir teoriyi anlıyorum.” (s. 9) Yazar sunuş yazısında kültüralizmi bu biçimde tanımlıyor. Ancak, kültürel farklılığı olan kesim ve gruplar için, toptan kavramsal bir reddedişten öte, bir karşı önermeyi de ihmal etmiyor; “Geleceği inşaya yönelik, özgürleştirici (emansipatif) akıl yeteneğine dayalı bu kültürel farklılığı, sözde geçmişten miras, hiçbir zaman değişmediği (transhistorique) varsayılandan ayırmak gerekir. Bu tür kültüralist kabuller bir gerçekliği olmayan, uyduruk kültürel değişmezlik ve özgünlüklere körü körüne saplanıp kalmaktır.” (s.24.)

Samir Amin her zaman “kitabın ortasından” konuşan/yazan bir yazar ve düşünürdür. Bu kitapta da öyle. Demokrasi, laiklik, modernite bağlamında siyasal İslam’ı değerlendirirken sözü hiç dolandırmıyor. Radikal politik İslam akımlarıyla, ılımlı İslam akımlarını karşılaştırırken; “…ılımlı bir görüntü verme gayreti içinde olanlar arasındaki fark önemsizdir. Her ikisinin de projesi aynıdır” diyor (S.71-72.)

Henüz vakit varken…

Büyük insanlık bin yıllar süren zorlu tırmanışı bitirip, çağdaşlığın engin ve güvenli çayırlarına ulaştığını düşünüyordu. Büyük insanlığın tamamı düşünmese bile, onlar adına sanatçılar, şairler öyle olduğunu düşünüyordu. Zaman, 19. Yüz yılın sonu, 20. Yüz yılın başıydı. Büyük insanlık gördü ki, ulaştığı engin ve güvenli düzlükler, çağdaşlığın değil, savaşın alanıymış. Birinci Dünya Savaşı bir yönüyle, böyle bir deneyimdi.

Patlayan savaş, moderniteyi de –olumsuz anlamda- patlattı. Buna gümletti demek daha doğrudur aslında.

Batı, “ortak temel değerlere” ulaşmadan önce dünya için – yani kendisi için- temel kuralları da işletmişti; Afrika’ya veya Asya’ya kendisi gider ve girerdi. Asya ve Afrika ise o Batı ülkesine Batı’nın koyduğu kurallara uymak koşuluyla girebilirdi. Buraya bir parantez gerekiyor, yukarıda yazdığımız “yokuşu tırmanan insanlık” homojen bir bütün değildi. Örneğin, Sanayi Devrimi “yamacına” tırmanılırken, sanayinin sahipleri, topraksızlaştırılarak, fabrikalara yönlendirilen yoksulların, köylülerin sırtında o yokuşa tırmanıyordu!

Her şeye karşın Batı, kendi evinin kurallarını ve temel direkleri kurduğunu varsayıyordu: En acımasız savaşların sonunda bile centilmence el sıkışılıp, anlaşma masasına oturulup, kalkılması böyle bir varsayımın işletilmesiydi. Savaş için bile hukuk vardı. Temel değerler, temel diskurlar, temel kurumlar; hepsi künt bir üstyapı olarak oturmuştu.

Yeni bin yılda, varsayımsal künt yapının oldukça çürük olduğu anlaşıldı. Örneğin mülteci meselesi tam bir turnusol etkisi gösterdi. Eski iyi zamanlarda, yok vizeydi, yok “gelme ha, kültürün farklı” korkutması yeterliyken, şimdi dünya kayığının dengesini bozacak bir göç dalgası ve demografik tsunami yaşanıyor. Öyle ki, bu tsunami, tekinsizlik öykülerini aşan bir niteliğe ve felakete dönüşme potansiyeline sahip. Hangi ülkenin, hangi bölgenin hangi girdabın içine çekileceği belirsiz. Fransa’da yakın tarihte yaşana banliyö isyanları başladığında dünya oldukça şaşırmıştı. Şimdi dünyanın bütün banliyöleri, yani bütün “çevreler” yanıyor. Savaş hep sürüyor. Zaten savaş 1914’de başlamıştı.

Bizin coğrafyamız da yangın tam ortasında. Özellikle mutlak iktidarı ele almanın hedeflendiği bir teokratik devlet/iktidar sürecinde, Samir Amin’in öngörüsü, “Afganistan’da olduğu gibi kabile şefleri ve çetelerin başat olduğu bir sürekli iç savaş.”

Şimdi mevcut çatışmaların ortasında, fazla şaşırmamak için okuyacağımız kaynaklardan biridir Samir Amin. Eğer, kötü öngörüleri gerçekleşecek olursa, çok geç olacak. Vakit varken okumalı!

  • Modernite Demokrasi ve Din
  • Kültüralizmlerin Eleştirisi
  • Yazar: Samir Amin
  • Çeviri: Fikret başkaya, Uğur Günsür, Güven Öztürk
  • Türü: Kuram – Politika
  • Baskı Yılı: Mart 2016
  • Sayfa Sayısı: 192 Sayfa
  • Yayınevi: Yordam Kitap
Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Samir Amin yolculuğu Yordam Kitap’la sürecek!

Read Next

Bir Temel Kitap; Oğuzlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *