
1851’de yazılan Şaraba Ve Esrara Dair, şarap ve esrar arasında bir kıyaslamaya girişiyor. Bireyselliğin ve iradenin ortaya çıkışında hangisinin daha başarılı olduğunu sorguluyor.
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana
Nedim
Şarabın menşei, tartışmalı olsa da Orta Anadolu olarak kabul görüyor. Yani Anadolu’daki atalarımız yaratıyor üzümün bu mucizesini. Milattan önce üç binli yıllara kadar uzanıyor şarabın tarihi. Yaşadığımız günlerde ülkemizde içki içmek neredeyse kriminal bir vakaya dönüşse de, biliyoruz ki birçok coğrafyada olduğu gibi Anadolu’da da bin yıllardır şarap kadehleri tokuşturuluyor.
Esrar ise kenevirden üretilen, uyuşturucu kategorisine giren bir madde. Konumuzun dışında olsa da bu muzır kenevir bitkisiyle ilgili birkaç bilgi verilebilir. Kenevirin ilk yetiştirildiği yer olarak Orta Asya’yı gösteriyor tarihçiler. Kenevirin tarihi de eski zamanlara dayanıyor. Tıpta, kumaş ve kağıt yapımında kullanılan kenevir 4 dönümlük bir ormandan üretilen kağıdı sadece tek bir dönümle üretiyor. 1 dönüm kenevir 25 dönüm ormanlık alanın ürettiği oksijeni üretiyor. Ancak dediğimiz gibi bahsedeceğimiz mevzu kenevir değil esrar.
Şarap ve esrar, her ikisi de tarihin kimi dönemlerinde yasaklanıyor çoğunlukla ise olağan sayılıyor. Öyle ya da böyle tarihte hep yer alıyor
Tüm bunları, Charles Pierre Baudelaire’in Şaraba ve Esrara Dair kitabı için girizgah sayalım ve Baudelaire’e gelelim.
Baudelaire 1800’ler Fransa’sında modernizmin geliştiği, makineyle ve yağla karanlık şehirler yaratan vahşi kapitalizmin yükseliş sürecinde doğdu ve öldü. Marx’ın katı olan her şey buharlaşıyor diyerek tasvir ettiği ve Goethe’nin Faust’a yaşattığı tüm trajediye rağmen modernizmden uzak kalmadığı bir dönemdir 1800’ler.
Baudelaire ne yaşadığı dönemin ne de geleneğin çocuğu oldu. Geleneksel olana aynı anda gelişim ve ilerlemeyle anlamlandırılan klasik modernizme isyan etti. Her büyük ve tarihsel değişim döneminde ortaya çıkan sıkıntı duygusu biçimlendirdi onu da. Yaşadığı zamana denk düşemedi.
Serkeş ve “aylak” yaşadı, kalabalık ve kirli şehirler ile makinelerin gölgesinde.
Virane ve kirli şehirlerden kaçmak istese de çoğunlukla yine o şehirlerde yaşadı kısa ömründe. Bu puslu dünyaya dair yazdığı kara şiirlerle Lanetli Şairler’in ilki olma ünvanını kazandı. Elem Çiçekleri, Paris Sıkıntısı, Yapay Cennetler gibi eserler yazdı. Hayatı boyunca frengiden muzdarip oldu ve yine bu nedenle öldü.
1848 Devrimleri’nde devrimcilerin yanında yer aldı Baudelaire.
1851’de yazılan Şaraba Ve Esrara Dair, şarap ve esrar arasında bir kıyaslamaya girişiyor. Bireyselliğin ve iradenin ortaya çıkışında hangisinin daha başarılı olduğunu sorguluyor. Şarabın ilham verici yönünü yüceltiyor. Onun nasıl da zavallı kalabalıkların yoldaşı olduğunu anlatıyor.
“Yeryüzünde uykuları acılarını dindirmeye yetmeyen, adsız, sansız, sonsuz bir kalabalık vardır. Şarap onlar için şarkılar besteler, şiirler yazar.”
Esrarın içe kapatan, gerçeklerden koparıp hayal dünyasına götüren özlelliklerinden bahsediyor.
“Esrar kullanımı insanı ne savaşçı yapar ne de vatandaş. İnsan varoluşunun temel koşullarını altüst etmek ve yetilerinin çevreyle olan dengesini bozmak insan evladına gerçekten de men edilmiştir; bunun cezası zihinsel yozlaşma ve zihinsel ölümdür.”
Şarabın ilham vericiliğini, yüreği daralanları mutlu kılışını okuyoruz Şaraba ve Esrara Dair’de. Onun insan hayatında kapladığı yeri ve sözde ahlakçıların onu yasaklama nedenlerini anlatıyor ayrıca Baudelaire kitapta. Şaraba yazılan methiyedir diyebiliriz aslında Şaraba Ve Esrara Dair için. Günahıyla ve sevabıyla…
Bazen de şarabın kendisi konuşur sayfalarda Baudelaire,
“Ey sevgilim insan, camdan hapishaneme ve mantar kilitlerime rağmen sana kardeşlik dolu, sevinç, ışık ve dostluk dolu bir şarkı göndermek istiyorum…Sen bana hayat verdin ben de bunun karşılığını vereceğim. Borcumu fazlasıyla ödeyeceğim; zira çalışmaktan susuz düşmüş bir gırtlaktan olağanüstü keyif duyarım. Dürüst bir adamın göğsü, melankolik ve hissiz mahzenlerden çok daha hoşuma gider .Kaderimi şevkle tamamladığım neşeli bir mezardır orası…”
Kitap 1851 yılında tefrika olarak yayımlanıyor. Esrarın yeni yeni yaygınlaştığı bir dönemdir Baudelaire’nin kitabı yazdığı zamanlar. Quartier Latin’e “takıldığı” zamanlar geride kalmıştır belki ama metropolleşen Paris hayatından da kopamamıştır.
Dünyanın çelik ve buhar üzerinde yükseldiği, şehrin sokaklarının, kaldırımlarının insan selleriyle aşındığı, dumandan ve kaostan terkip edilen o büyük modern hayatın kıyısında yaşadı Baudelaire. Belki de birçoğumuzun duyduğu “yaşadığı çağa ait hissetmeme” duygusu derin bir biçimde nüfuz etti ona. Geçmişin ve şimdiki zamanın insanı olamadı. Bir çok büyük sanatçı gibi geleceğe kök saldı.
“Zamanın korkunç eziyetlerle şehit ettiği köleleri olmamak için hiç durmadan sarhoş olun! Şarapla şiirle veya erdemle; neyle isterseniz.”
- Şaraba Ve Esrara Dair
- Yazar: Charles Baudelaire
- Çeviri: Alper Turan
- Türü: Deneme
- Baskı Yılı: Kasım 2016
- Sayfa Sayısı: 49 Sayfa
- Yayınevi: Sel Yayıncılık
- Doldur be Mastori, doldur be Barba - 9 Ocak 2017
- Rilke’den Heykeltıraşın Kitabı; Auguste Rodin - 29 Ocak 2017
- Tuvalden Altıpatlara Van Gogh; Son Mektuplar - 26 Aralık 2016
FACEBOOK YORUMLARI
One Comment
“Zamanın korkunç eziyetlerle şehit ettiği köleleri olmamak için hiç durmadan sarhoş olun! Şarapla şiirle veya erdemle; neyle isterseniz.”
Şu söz tam olarak kaçıncı sayfada geçiyor?