Monşerlerin Mumla Arandığı Bir Konjonktürden Geçerken…

Türkiye dış politikası üzerine iki zihin açıcı kitap: Kolektif Emperyalizm ve Türk Dış Politikası’nın Ekonomi Politiği

Bu yazıda, “yurtta sulh, cihanda sulh”tan, “komşularla sıfır sorun” derken “komşusuz” kalınan bir süreci iyi anlayabilmek için okunması lazım gelen ve harbiden birbirini tamamlayan iki kitaptan bahsedilmektedir. Kitapların ana omurgasını “emperyalizm” oluşturmaktadır.

Emperyalizm, dünyamızı kavramak için yararlı, hatta zorunlu bir kavram mıdır?

Soruyu, Ali Murat Özdemir ve yedi meslektaşı, “elbette evet!” diye yanıtlıyorlar. Zira, biliyorlar ki bu kavramı terk etmek, giderek unutmak, bilimsel çözümlemeleri ve söylemi, globalleşme- küreselleşme gibi terimlere, farklı bir ifade ile hâkim söyleme teslim etmek anlamına gelir. Yazarlar, uluslararası düzeni, güç odaklarını eleştirerek incelemeyi yeğliyorlar.

Emperyalizm, bu türde eleştirel bir incelemenin önkoşulunu oluşturan bir kavramdır; ancak bu kavramın, günümüzün somut sorunlarını kapsayacak biçimde zenginleştirilmesini öneriyorlar. Ulus-devletlerin adları ile nitelendirilen emperyalizm çalışmalarının açıklayamadığı çok geniş bir alanın varlığı söz konusudur.

Kitapta bahsedilen kolektif emperyalizm, Lenin’in kendi dönemini açıklarken çok iyi izah ettiği klasik tanımdan farklı. Çünkü İkinci Dünya Savaşından sonra durum değişmiş, kapitalizm, kendine yeni bir rota çizmiş ve bir devletin birden fazla sermaye grubuna ve de birden fazla devletin yardımına ihtiyaç duyduğu döneme girilmiştir.

Örnek olarak Amerikan emperyalizminin bir kukla ustası gibi dünyayı yönettiği; yeryüzündeki bütün müdahalelerin esas kaynağı olduğu; “gerici” iktidarları “tayin / azleden” mutlak bir güce hükmettiği; direnme seçeneklerini ortadan kaldırdığı iddiaları, bugünün ortamında kabul edilemez.

Yazarlar, emperyalizmin artık kolektif bir içerik edindiğini vurguluyorlar. Ulus-devletler yalnızca kendi “ulusal sermaye” gruplarının çıkarlarını temin eden yapılar olmaktan çıkmışlardır. Dünyanın farklı yerlerindeki sermaye grupları da bir tek ulus-devletin imkanlarıyla yetinemeyecek kadar yayılmış; çokuluslu hale gelmişlerdir. Kolektif emperyalizm, bir yandan münferit ulus-devletlerin eşgüdümleri ile; bir yandan da Davos’tan IMF’ye; AB’den NATO’ya kadar uzanan çeşitli kolektifler içinde vücut bulur; hatta, ortak şiddet uygulama yeteneklerine ulaşabilir.

Yazarlara göre; Kolektif emperyalizm, emperyalizmin güncel formudur / Kolektif emperyalizm faili büsbütün meçhul bir etkinlik değildir / Kolektif emperyalizmin işleyişinde hegemon devletin özgün bir rolü vardır / Hegemon devletin ayrıcalıklı rolünden imparatorluk fikri çıkmaz / Kolektif emperyalizm komşu kavramlara indirgenemez / Kolektif emperyalizm düşüncesi aynı anda devletin ve sermayenin uluslararasılaşması hususuyla ilgilenir.

Aslında, Kolektif emperyalizmi anlamlandırabilmek için iki hususun incelenmesi zorunludur. Bunlardan ilki, merkez ülkeler nezdinde temsil imkânı bulan münferit kapitalist çıkarların merkez kapitalist ülkelerin devlet iktidarına tahvil ediliş sürecidir. İkinci husus ise (az)gelişmekte olan ülkelerin kolektif varlıklarının metalaşması için devlet biçiminde gerekli olan dönüşümlerin tahlilidir.

Kolektif Emperyalizm kitabı, bu çerçeveyi önce kuramsal olarak; sonra da Cezayir, Körfez, Tunus, Mısır, Libya, İran ve (elbette) Türkiye düzlemlerinde, Marksizmin güncel yorumları ile bütünleştirerek incelemektedir.

Korkut Boratav Hocamız, arka kapak yazısını “sömürüsüz, eşitlikçi, adil, özgür, yepyeni bir dünya yaratma mücadelesinin ön koşulu, eleştirel bir kavrayıştır. Kolektif Emperyalizm, bu doğrultudaki bir kavrayışa değerli katkılar getiren; çok önemli, kolektif bir yapıttır” diyerek bitiriyor.

***

İkinci kitabımız, Türk Dış Politikası’nın Ekonomi Politiği.

Ergin Yıldızoğlu’nun ifadeleriyle; çok ilginç, dolayısıyla çok tehlikeli zamanlardan geçiyoruz. “Katı olan her şey eriyor”, “bastığımız zemin ayaklarımızın altından kayıyor.” Hem dünya ekonomisi hem devletlerarası ilişkiler düzeni, bunun çeşitli bölgeleri, bizim için özellikle önemli olan Avrupa ve Ortadoğu bir değişim, dönüşüm süreci yaşıyor. Dünya ekonomisi ile, devletlerarası düzenle bütünleşmiş, bu iki bölge arasında âdeta bir köprü oluşturan Türkiye sosyal formasyonu da kaçınılmaz olarak bu değişim, dönüşüm sürecinden payını alıyor.

Bu çalışma, hızla değişmekte ve dönüşmekte olan dünya ekonomisi, giderek kaotik dinamikler sergilemeye başlayan bölge ve devletler sistemi içinde Türkiye dış politikasını belirleyen nesnel koşulları tartışıyor, çözümlemeye çalışıyor.

Bilindiği üzere, 2000’lerden sonra Türkiye’yi doğrudan etkileyen faktörlerin başında Petro-dolar havuzları gelmektedir. Türkiye’ye de değişik Körfez talepleri var. 2011’den sonra bizim ülkemize Körfez’den gelen yüksek miktarda “para” Batı’nın istediği sermaye değil. (Bu satırlar yazılırken Rıza Sarraf Amerika’da Miami Savcılığınca tutuklandı).

Türk dış politikasının giderek Körfez’den etkilenmeye başlaması, Türk dış politikasının körfez menfaatinde ağırlıklı olarak kullanılmasını da getirdi. Körfez tarzı iş görme biçimi, “emirlik tipi” bir başkanlık sistemi ister. Türkiye’yle batının arasındaki çetrefilli hususlardan biri de, emperyalistlerin Kürt politikası da var. Körfez de var. Körfez etkisi olmasaydı Türkiye, Türkmenlerini korurdu, Esat’ı desteklerdi.

Ali Murat Özdemir ve arkadaşları, uluslararası ilişkileri özne devletler açısından okuyarak; sermaye gruplarının da belirleyici olabildiklerini vurgulayarak Türk dış politikasının Ortadoğu’da belirtilen yeni güç ilişkileri sistemine daha kolay adapte olacağının altını çiziyorlar.

Milliyetçi Kürt taleplerini öne çıkaranlar için bu durum kısa vadede olanak sunacaktır. Ama inşa edilmeye çalışılan bu alanda öznelerin kim olacağı, özlemlerin mekânının nasıl belirleneceği oldukça tartışmalıdır. Batı merkezli sermayeyle körfez sermayesi arasında bir çelişki mevcut ve bunun Türkiye’ye etkisi var. Türkiye’deki politik etkilenmeyi tetikliyor.

Bu bağlamda, kitapta “kolektif emperyalizm”e direnme, göreli bir bağımsızlığı koruma kapasitesine sahip ülkelerin Türkiye’nin dış politikasını etkileme olasılığı değerlendiriliyor. Yazarlara göre, Rusya, Çin gibi “askeri sınai komplekse sahip”, direnme kapasitesi yüksek ülkeler; “Körfez sermayesi” kavramıyla kapsanan, güvenlik açısından ABD’ye bağımlı olmakla birlikte kendi farklı çıkarlarını korumaya çalışan ülkeler; bağımsız bir ülke olmakla birlikte kolektif emperyalizmin etki alanının içine doğru yavaş yavaş çekilmekte olan İran gibi aktörler bu kategoriye giriyor. Buradan hareketle bu ülkelerin Türkiye ile ilişkilerinin ekonomi politiği üzerinde duruyor.

Bu titiz, derinlikli ve gerçekten yararlı çalışmaları için Beytepe Ekonomi Politik Çevresi yazarlarını yürekten kutlamalıyız.

  • Kolektif Emperyalizm: Mağribden Maşrıka Dönüşümün Ekonomi Politiği
  • Derleyen: Ali Murat Özdemir
  • Yazarlar: Ebubekir Aykut, Ayşe Cebeci, Ali Murat Özdemir, Muhammed Kürşad Özekin, Emre Soran, Engin Sune, Göksu Uğurlu, Kansu Yıldırım.
  • İmge Yayınları
  • 409 Sayfa
  • Birinci Baskı. Kasım 2014. Ankara.

 

  • Türk Dış Politikası’nın Ekonomi Politiği
  • Ali Murat Özdemir, Ebubekir Aykut, Engin Sune, Göksu Uğurlu
  • İmge Yayınları
  • 151 Sayfa
  • Birinci Baskı. Kasım 2015. Ankara.
Serdar Şahinkaya
Latest posts by Serdar Şahinkaya (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Mülteciliğin dramı: Transit

Read Next

Avrupa’da Aydınlanmacı Bir Işık

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *