Müjde Alganer’in “Ruj” isimli öykü kitabından bahsedeceğim. Sekiz öyküden oluşan, kadın hallerini, davranışlarını, isteklerini, beklentilerini merkeze koyan Ruj son derece albenili.
Parfüm olmayabilir, rimel olmayabilir, göz kalemi olmayabilir fakat ruj olmalı. Sürmediğimizde ne kadar güzel bir makyaj yaparsak yapalım tamamlanmaz güzelliğimiz. Ruj etkisi, rujun çevreye yaydığı etki büyüktür gerçekten ve bunu her kadın bilir.
Müjde Alganer’in “Ruj” isimli öykü kitabından bahsedeceğim. Sekiz öyküden oluşan, kadın hallerini, davranışlarını, isteklerini, beklentilerini merkeze koyan Ruj son derece albenili. Her yaştan, meslekten, evli, bekâr, çocuklu, kadınları günümüze son derece uygun gözlemlerle ele alan Alganer, Ruj sürmüş kadınların neye dönüştüğünü ve isteklerinin neler olduğunu son derece sade yer yer de arkadaşına anlatır gibi anlatan bir dille bizlere aktarmış.
Tabii ki bu sekiz öyküyü biraz daha açmak adına kendisine soracağım sorulardan yola çıkarak Ruj meselesini biraz daha açacağız.
Ruj bir kadını en iyi gösteren (görsel anlamada) makyaj malzemelerinden biri midir gerçekten?
Öyledir diyemem… Bir kadını görsel anlamda yücelten en iyi şey kendi kadınlığı hakkındaki algısıdır… Kendi kadınlığının farkında bir kadın ruju da, allığı da, rimeli de ihtiyacı kadar kullanır ve hatta güzel olmak- güzel hissetmek için- bunlara ihtiyaç dahi duymayabilir… Bir duruş, bir bakış o kadının kadınlığının en gerçek fotoğrafıdır üzerindeki boyalardan bağımsız.
Neden kadınlık hallerine dair öyküler yazmak istediniz? Ben de bir kadınım ve onları iyi anladığımı düşünüyorum diyebilir misiniz?
Kadınlık hallerine dair öyküler yazmalıyım diye yola çıkmadım esasen. Ama yazmaya giriştiğimde içimden bunlar çıktı! Onları hala iyi anlayamıyorum… Yani kendimi ve hemcinslerimi.Israrla yaptığım şey, izlemek ve anlamaya çalışmak. Zira, kadın çok girift bir yaratık. Anladığınızı zannederken anlamadığınızın farkına varıyorsunuz… Dolambaçlı zihin yapısı ve nöron dolu kalpleri şaşırtıyor. İçine girdiğiniz o labirentler de boş kovuklardan, çıkmaz sokaklardan ibaret değil. Çokça dolu. Geçmişin anıları, izleri, tatları, kokuları, aşkları, intikamları, takıntıları, ahları ve vahlarıyla…
Sekiz öykü her yaştan, her meslekten, bekâr, evli, çocuklu kadını ele almış. Fakat sorun hep aynı. Karşı cins ve karşı cinsten beklentiler. Kadınlar nasıl bir konuma sahip olursa olsunlar ortak beklentiler neden hiç değişmiyor?
Karşı cinsten beklentileri; paylaşmak, sevmek, sevilmek ve önemsenmek. Öte yandan yine de karşı cinsin onları beğenmesini, onaylamasını istiyorlar içinde yaşadıkları toplumun verdikleri ve sundukları çerçevesinde… Bu her türlü mecra tarafından beslenen, çevre tarafında empoze edilen ve pekiştirilen bir olgu. Kadınlar geleneksel anlamda hep onay görme arzusunda. Öyle öğretilmiş çünkü. Beğenilmek, arzu edilmek, kadın için önemli bir ibare olarak görülüyor… Bunu kabul etmeseler de, gizleseler de, hasıraltı etmiş gibi görünseler de bu genelde böyle. Öykülerin bir kısmında bu tema ve buna getirilen bir eleştiri var. Ancak kısmi bir kesim “kimin ne düşündüğünü” önemsemiyor. İşte bu protest tavır kadını özgürleştiriyor ve özgün kılıyor… Keza ilişkileri de!
Kadının karşı cinsten beklentileri ile ilgili uzun bir listesi olmadığında kendine de karşısındakine de alan bırakabiliyor. Beklentilerin boğduğu ilişkiler yaşanmıyor. Mesela aşk romanlarının ünlü yazarı öyküsünde kadın hayatına giren genç erkek sayesinde kadınlığını hatırlıyor ama ilişkileri daha çok düşünsel boyutta. Ve bu sürprizli ilişki içinde kadın takıntılarını ve güzel görünme çabasını bir yana bırakıyor.Kendi gibi olmayı, kendiyle barışık olmayı öğreniyor. Genç adam ise kadın dünyasının bilmediği derinliklerine sofistike olmaktan nasibini alamasa da pratik araçlarla girmenin düşünsel tatminini yaşıyor.
Ruj öykünüz; “Çok güzel olmalıydım,” diye başlıyor. Öykünün konusu ve gidişatı bizi şaşırtıyor sayfaları çevirdikçe. Kadınlar her daim güzel olmak zorunda mı?
Değil elbette… Bu öyküdeki kadın uzun süredir sosyal ortamlardan ayrı kaldığı için kocasına kendisini beğendirmeye çalışan taze bir anne. Ne var ki erkekler bazen yanlarındaki kadına gereken ihtimamı gösteremiyorlar. Kadınlar da geleneksel yöntemlerle ilgi çekmeye çalışıyorlar.
Yukarıdaki soruya da istinaden aslında şunu sormak istiyorum: Kadınlar kendileri için mi, erkekler için mi (beğenilmek arzusuyla yani) yoksa kendi cinsinin önüne geçmek (aslında kendi cinsine karşı mı) ruj sürer, süslenir?
Valla her kadının farklı bir dürtüsü var bence. Hayattaki rolü, o zaman dilimindeki konumu, hayattan beklentileri ile ilgili çok kişisel bir şey bu. Kadınlar arası rekabet de vardır elbette bu dürtüler arasında ama ben şahsen bakımlı görünmeyi, güzelleşmeye çalışmayı hayat coşkusu olarak görüyorum. Bakın yaşlı kadınlar arasında evden dışarıya ruj sürmeden çıkmayan bazıları vardır ki bunlar tüm kaybettiklerine rağmen hayata tekrar tekrar sarılabilenlerdir. Öte yandan kadının bakımlı olmak kadar bakımlı olmamak hakkı da var tabii. Buna da saygı duymak lazım. Ancak şunu belirtmeliyim ki ruj benim gözümde önemli bir feminen araç. Hele de topluluk içinde ayna çıkarıp rujunu tazeleyen kadının yarattığı sahne benim için her daim çok özel bir enstantane! Belki benim annemin de böyle bir kadın olmasından kaynaklanıyor bu.
Modern kadın aslında kendini beğendirmek adına çok fazla zorlama hallerin içine girmiyor mu sizce? Ruj sürmeden çıkamaz evinden, saçları fönlü olmalıdır, eğer evliyse erkeğini bir davette en iyi şekilde temsil etmek zorundadır… vb.
Giriyor tabii. Bu zevkle mi yapılıyor, külfet gibi mi görülüyor, abartılı mı, estetik mi gibi soruları da akla getiriyor… Toplumsal, ya da içinde bulunduğumuz çevrenin kapanları da etrafta kol geziyor diğer yandan. Yaptığımız bir şeyi gerçekten içselleştirerek mi yapıyoruz, yoksa farkında olmadığımız tuzaklar tarafından benliğimiz istila mı edilmiş? Aradaki fark bence bu…
Ve tabii ki bütün bu zorlamalara boyun eğdikleri halde üstüne üstlük neden aldatılırlar? Kadınların beğenilme arzuları, erkeğin gözüne girme istekleri onları güzel algılamamızı sağlarken aslında başlarına bir tür bela mı?
Kadın da aldatır, erkek de aslında… Dünyanın en güzel ve en bakımlı kadını da erkeği de aldatılabilir. Erkekler aldatma konusuna kadınlar kadar anlam yüklemiyorlar. Kadınlar genelde duygusal yoksunlukla aldatır, erkekse fiziksel çeşitlilik beklentisiyle. Tabii bu bir genelleme, bir yığın açılımı var tüm bu dinamiklerin. Bu, erkek ve kadının hayata karşı farklı pencerelerinden kaynaklanıyor aslında. Öte yandan ben bu konuda kadının tarafındayım aslında çünkü kadının rahmi kalbine bağlıdır. Bu bağ onu daha seçici yapar ister istemez.
En son öykünüz (Aşk Romanları Yazarının Temizlikçi Aşkı) erkek gözüyle ve diliyle yazılmış. Bu öykünüzde aslında önemli olan güzellik, makyaj değil ruj değil, ruhtur demek istemişsiniz. Erkeklerin bize böyle davranmasını isterken aslında, ruhumuzu görmemizi isterken, neden bu kadar kırmızı rujlar sürüyor kadınlar?
Doğada da aynı şey var ama… Çiçekler niye bu kadar çok renk çekiyor özsuyuyla topraktan mesela? Niye bu kadar güzel olmak zorunda bazı bitkiler? Dişide yani hayat verende, hayatı besleyende bir güzelleşme güdüsü vardır illa ki… Kadın yaşamdır, hayattır! Her şeydir! Kadının içinden geldiği gibi olmasına izin verilen toplumlar, kadının ürünleri ile yeşerir… İster rujlu ister rujsuz, ister süslü ister sade!
- Ruj
- Yazar: Müjde Alganer
- Türü: Öykü
- Baskı Yılı: Ekim 2016
- Sayfa Sayısı: 104 Sayfa
- Yayınevi: Goa Yayınları
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI