Murat S. Dural’ın Şubat ayı kitap incelemeleri

31 günlük Ocak ayında 9 kitap okuyan ve 28 günlük Şubat ayında 10 kitap okuyan Murat S. Dural’ın bilim adamlarını şaşkına çeviren dünyasına hoş geldiniz!

Espri bir tarafa, bana en çok sorduğunuz soru; “Nasıl bu kadar çok kitap okuyabiliyorsun?” oluyor. Eğer böyle bir soruya sahipseniz ve bu satırları okuyorsanız genel hatlarıyla size; “Birbirini destekleyen, rahatlatan türleri (Edebiyat, kuramsal, çizgi roman gibi türleri) beraber okumam, çizgi roman ve sayfa sayısı az kitaplara denk gelmem.” diyerek cevap verebilirim.

Kitapları seviyorsanız ama okuyamadığınızı savunuyorsanız iş hayatım esnasında yine benzer sayılara ulaşırken okumak için imkan saydığım metro seyahatlerimi örnek verebilirim. Bir kaç sayfa çok okumak için ters yöne, son durağa gidip dönmüşlüğüm, yolumu kasten uzatmışlığım bile var. Önemli olan okumak için zaman ve yer ayırmak. Çünkü okumak hayatımızda geçirdiğimiz en kaliteli zamanlara denk düşüyor.

Bu kadar bilmişlikten sonra arzu ederseniz okuma listeme geçelim;

İthaki Yayınları

İlk kitap Richard K. Morgan tarafından önceden yazılmış (hatta bildiğim kadarıyla bir serinin ilk kitabı) ama son dönemin en çok merak edilen kitabı ve dizisi “Altered Carbon”. Aslıhan Kuzucan tarafından Türkçe’ye çevrilmiş şekli ile “Değiştirilmiş Karbon”. Eser İthaki Yayınları etiketi ile raflardaki yerini bir süre önce almış ve satış rakamlarını altüst etmişti. Türkiye’de hiç kuşkusuz en iyi yabancı “Bilim Kurgu Serisi” basma ünvanı İthaki Yayınları’nda. Bu konuda özel bir takdiri, teşekkürü çok hak ediyorlar. Serinin ardında Alican Saygı Ortanca, Ömer Ezer, Emre Aygün, Tuğçe Nida Sevin gibi değerli isimlerin imzası var. Kitaba gelecek olursak, diziyi izlemeden önce muhakkak kitabı bitirmek istediğim için hızlı bir okumaya giriştim. Diyar fantazyası ya da bilim kurgu eserlerini okurken normal bir romanı elinize aldığınızdakinden üç beş kat daha fazla hayal gücünüzü dayanmanız, yazarı ve anlattıklarını koşulsuz kabul etmeniz ya da başka yerlerden destek almanız gerekiyor. Altered Carbon’un evrenine girmem gerçekten, hazırlıklı olmama rağmen uzun zamanımı aldı. Hatta tasvir konusunda yardımcı olması için dizinin ilk iki bölümünü kitapta o kısımları geçtikten sonra izledim ve her şey biraz daha yerine oturdu. Metin olarak son derece akıcı olduğunu söylemeliyim. Ancak beden değişimi olduğu ve kimin hangi bedende ortaya çıktığını anlamak gittikçe zorlaşıyor. Kim kimdi, şimdi neredeler gibi sorular sıklaşıyor. Bunların haricinde başarılı bir eser olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir beden değiştirme konseptini yine İthaki Yayınları bilim kurgu serisinden çıkan “Işık Tanrısı’nda da gördüğüm için şaşırmadım açıkçası. Fantazyanın diyar ve bilim kurgu kısmında bence elzem olan “Kendi Evrenini Muhakkak Kurma Gerekliliği” büyük bir başarıyla kotarılmış. Peki son bir kaç aydır yapılan inanılmaz reklam, paylaşıma değiyor mu? Ben bu pazarlama tekniklerinin gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Evet iyi bir eser ama aşırı yönlendirme “Enginlik Serisi” ve dizisi “The Expance”ın hakkını yemek olur. Müthiş kitaplar ve müthiş bir dizi; aklınızda olsun. Son olarak değinmek lazım; insanlar kitap ve dizi arasında bir seçim yapmak zorundaymış gibi birbirlerine düşüncelerini soruyorlar. Dizinin henüz ortalarındayım ama benim düşüncem kitaptaki dünyayı gözünün önünde canlandırmak açısından dizi kitabı destekliyormuş gibi geliyor bana. Her ikisini de beğendim açıkçası. Bu arada, dizinin kast / oyuncu seçimi müthiş uyumlu olmuş.

Yapı Kredi Yayınları

İkinci kitap 2017 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kazuo Ishiguro’nun Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Noktürnler; Müziğe ve Günbatımına Dair Öyküler”. Zeynep Erkut’un çevirdiği bir eser. Yazarın en önemli kitaplarından biri. Adından da anlaşılacağı üzere gerçek zamanlı, sokak müzisyenlerine, onların dünyasına dair samimi beş öykü barındırıyor. Kitaba ismini veren “Noktürnler” ve “Aşk Şarkıcısı” öykülerini özellikle beğendim. Üslubu ve kelime, cümle seçimleri son derece yalın. Bu bir anlamda anlatıyı gerçekten hikayeyi anlatan kişiden dinliyormuş etkisi, gerçekçilik veriyor esere. İtirafta bulunmam gerekirse Nobel Ödülü’nden önce yazarı hiç okumamıştım. Beklediğim kadar güçlü, etkileyici çıkmadı ama anlatısı, ritmi, sesi ile çok özgün bir yeri olduğu net. Bu da, okurlar arasında farklar olduğunu kabul ettiğimizde ben istediğim tadı alamasam da Kazuo Ishiguro’yu önemli bir noktaya koyuyor.

Doğan Egmont

Üçüncü kitap “Perili Ev”. Göktuğ Canbaba ve Doğan Egmont’un harika birlikteliği güzel meyveler vermeye, üretmeye, yeni kapılar açmaya, çocuk, gençlik edebiyatına eserler kazandırmaya devam ediyor. Kapak ve iç resimlerini çizen Hakan Arslan’ı da unutmamak lazım. 2019 senesinde “Perili Ev”in film olarak sinemalara geleceğini de hesaba katarsak harika bir iş ortaya konuyor diyebiliriz. “Perili Ev” bir serinin ilk kitabı durumunda. Unutulmuş mahalle kültürünün, arsalarda yapılan maçların tadının yok olduğunu düşündüğümde kitabın beni alıp çocukluğuma götürdüğünü söyleyebilirim. Dostluk, macera, ön yargıları yıkan cesur çocuk kalpleri ve onları bekleyen gizemler. Devam kitaplarını ve özellikle filmi sabırsızlıkla bekliyorum.

Sıra geldi kuramsal kitaplara;

Hep Kitap

Hep Kitap’ın takdir ettiğim “Atölye Serisi”nden çıkan, Kendra Levin’in “Sen de Kendi Hikayenin Kahramanısın” kitabını büyük beklentilerle almıştım. Fakat ne yazık ki hayal kırıklığına uğradım. Bir türlü anlattıklarına ve anlatım şekline uyum sağlayamadım, önerdiği yöntemlerden hiç hoşlanmadım. Öncelikle söyledikleri yeni bir şey getirmiyor ve tamamen Joseph Campbell’in “Kahramanın Yolculuğu”na dayanıyor. “Kahramanın Yolculuğu”nun içindeki başlıkların altına bir takım hatıraları -ve beni en çok üzeni- çok katı metotlarını, anketlerini birer kanunmuş gibi koymuş. Sanki yazmak, üretmek ile ilgili her şey bir şablonmuş gibi! Metnin içine yerleştirilmiş sürüyle “müşteri” dediği sanatçının isimlerini değiştirmesi ise “acaba bunları da kendi mi uydurdu?” sorusunu akla getiriyor. Şaka yapmıyorum… Tüm kitap yazarın kendi düşünceleri, hatta puanlama ile kim olduğunuzu ortaya koyacağını söyleyen alıştırmalar üzerine kurulmuş, yapı sallanıyor. Yeni yazmaya başlayan, onu geçtim yazan insanı bile bunca testin (alıştırma diyemeyeceğim çünkü çizgileri aşırı belli, insanı kalıba sokuyor) sıkmaması, negatiflememesi mümkün değil. Tüm kitap hiç hoşlanmadığım “kişisel gelişim” tarzını anımsattı, esinledi bana. Kullanma talimatı okuduğumu düşünmeye başladım bir süre sonra. Yazmayı, sanatı, üretmeyi geçtim; hiçbir insan için aynı şablonun geçerli olduğuna inanmıyorum. Sonuçta kişisel gelişimin mantığı da sisteme, o çarka uygun şeyleri kendini geliştirmek adı altında benimsetmektir. Bu tür kitaplar genelde o sınırların dışına, insanın gerçeğine çıkarmaz, sistemin, o işin gerekliliklerine götürür sizi. Yoksa sisteme karşı gelirlerdi. Sanırım Kendra Levin’e sinirlendim. O kadar ki “Hepimiz İNOVASYON sahibiyiz!” diye bağırmak geldi içimden. Tüm bu yazdıklarımın yazar ve eseri ile sınırlı olduğunu tekrar belirtmeliyim. Hep Kitap’ın bu serisini, vizyonunu çok beğeniyorum. Bu seride şu ana kadar okuduğum en iyi kitap hakikaten Anne Lamotte’un “Bir Kuştan Öbürüne”si oldu. Son söz kitaptaki bir alıntıdan gelsin: “Timothy D. Wilson, mutlu bir hayat sürmek için üç önemli etmen olduğunu belirledi: Anlam, umut ve amaç. En mutlu ve tatmin olmuş insanların, başlarına gelen şeyleri anlamlandırabilen, iyi şeyler olacağına inanan ve kendilerini, belirledikleri amaçları gerçekleştirmek için yolculuğa çıkmış bir kahraman gibi gören insanlar olduğunu keşfetti. Kendi hikayelerinin baş kahramanı olduklarını düşünenler, “hayatlarını kontrol ettiklerini, kendi seçtikleri amaçları olduğunu, bu amaçlara doğru ilerlediklerini hisseden insanlar, böyle olmayan insanlara kıyasla daha mutluydu.

6:45 Yayınları

Kuramsal anlamda ikinci kitap “Roman Türünün Anatomisi” alt başlığında “Modern Kurgu Tekniğinin İcadı: Don Kişot Nasıl Yapıldı” ana başlığını içeriyor. Viktor Şklovski’nin makalesinden yola çıkan eser 6:45 yayınlarından Alper Çeker tarafından orijinal dili Rusça’dan çevrilmiş. Uzun süre sonra 6:45’in bir kitabında çeviri sorunu yaşamadım. Rusça’dan çevrilmesi sebebi ile olsa gerek. Eser kısa ama içinde Don Kişot özelinde güzel tespitler var. Her ne kadar kitap yazarın ispat etmeye çalıştığı iddiaları içerse de “zincirleme ve çerçeveleme” anlamında iyi örnekler mevcut. Negatif tarafı konunun tamamen Don Kişot özelinde, tamamen bilimsel bir alt yapı ile şekillendirilmesi. Anlaşılması zor denklemlere sahip. Bu yüzden her ne kadar “Yaratıcı Yazma” kitapları arasında gösterilse de önerim yazıyorsanız ya da özellikle Cervantes ve Don Kişot’a ilginiz varsa okumanız yönünde. Son söz yine kitaptan, çevirmenin önsözünden gelsin; “Aristoteles’e göre şiirsel dil, yabancı, alışılmamış bir karaktere sahip olmalıdır; uygulamada da şiirsel dil sık sık yabancı bir dil olarak var olur: Asurlular’da Sümerce, Ortaçağ Avrupa’sında Latince, Perslerde Arabizmler, eski kilise Bulgar dili ise Rus yazını dilinin temeli olmuş ya da şiirsel dil, halk şarkılarının dili gibi çağdaş, dil olup yazınsallığa yaklaşmış. Don Kişot Nasıl Yapıldı başlıklı makale, Şklovski’nin Düzyazı Kuramı Üzerine (O Teorii Prozıy) adlı kitabında yer alan en önemli bölümlerden biridir. Burada yazar kendi düzyazı kuramını örneklendirir. Şklovski’nin düzyazı kuramının iki anahtar kavramı çerçeveleme (obramleniye) ve zincirlemedir (nanizıvaniye).

6:45 Yayınları

Bazı kitaplar pişmanlıktır; “Edebi Teknikler Ve 72 Yaratıcı Yazarlık Deneyi”… Kitabın kapağına baktığınızda sizi şu başlıklar(?!) karşılıyor; “Yazınsal Yaratacılığın Edebi Tekniklerle Geliştirilmesi”, “Edebi Teknikler Ve 72 Yaratıcı Yazarlık Deneyi” ve bu başlıklar kapsamında kimlerden alıntı yapıldığı, yararlanıldığı konusunda “Charles Bernstein, Jack Kerouac, Susan Sontag, Ernest Hemingway”. 6:45 tarafından basılan, Alper Çeker’in hazırladığı bu kitaptan özellikle sakınmanızı, uzak durmanızı tavsiye ederim. Bomboş bir içerik, garip, güya deneysel cümleler ve en sonda kapakta bahsedilen yazarlardan alınmış toplamda 2,5-3 sayfalık alıntı. O üç sayfa haricinde de “Yaratıcı Yazmak” ile alakası olmayan tuhaf  “Deney 5: Tamamen yanlış işitilmiş şarkı sözleri, kalıplar, kulak misafiri olunan sohbetler, haber başlıkları, menü listesi vb. ile bir şiir yazın” gibi uçuk alıştırmalar. Hatta özellikle şiir yazmak (bu şekilde yazmak imkansız) üzerine oluşturulmuş 70 deneysel alıştırma. 72 diyemiyorum çünkü birinde “Bu deney kasten boş bırakıldı” yazıyor, bir diğerinde ise “Daha fazla deney uydurun” yazıyor. Bu kitaba en çok yakışan kelime “UYDURUN” olmuş zaten. Açık söyleyeyim; yazmak değil yazamamak üzerine deneyim kazanmak istiyorsanız bu kitabı kaçırmayın… Yazmak istiyorsanız bu kitaba rastladığınız kitapçıda 57, 58, 59’uncu sayfaya göz geçirin ve bu kitabı “okudum” diye işaretleyin. Ne varsa o üç sayfada var çünkü…

Sıra geldi çizgi romanlara;

Çizgi Düşler

Bir kitap, seri her seferinde daha da iyi olur mu? Üstelik ilk ciltte problem yaşayıp sonrasında böylesine keyifle takip etmek? “Scalped”ın üçüncü cildi “Ölü Analar” işte bu katman katman gelişen, büyüyen serinin değerli basamaklarından. Jason Aaron’un yazdığı, R.M. Guera, John Paul leon ve Davide Furno’nun çizdiği ciltler her anlamda güzel. İlke Keskin editörlüğünde, Egemen Görçek’in çevirisi ile “Çizgi Düşler”den çıkan kitap bir üst basamağa taşıyor bizi. Matruşka gibi iç içe kurgusu, gittikçe artan alt okumaları ile tat veriyor. Bu serinin en büyük sıkıntısı birinci ciltte gösterilmesi gereken sabır. O kadar ki ilk kitapta anlayamamanın sıkıntısıyla “Acaba sıkıntı çeviride mi?” diye düşünürken şimdi Egemen Görçek’in çevirisi, orijinal dili ile olan uyumuna hayran kalmamak mümkün değil. Şu an, dördüncü cilde geçmeyi sabırsızlıkla beklerken o sesin, çevirinin tonu, anlatımı kulaklarımda.

JBC yayınları

JBC yayınları’ndan çıkan “Batman Avrupa”nın her yerinden kalite akıyor. Kapağına hasta olmam bir tarafa içerikteki çizimler, diyaloglar müthiş. Çok değişik bir açıdan bakıyor Batman ve Joker’e. hastasıyım böylesi beyin fırtınası çalışmaların. “Nereden aklınıza geldi?!” diye bağırmak istiyorum hakikaten. Matteo Casall ve Brain Azzarello’nun yazdığı, Guiseppe Camuncoli, Jim Lee, Diego Lattore, Gerald Parel’in çizdiği eser Türkçe’ye Hasan Süpürgeci tarafından çevrilmiş. Dört yıldız verdim ama ederi bence daha da fazla. Keşke bu tür ek evrenler, durumlar da farklı bakış açıları, yönetmenlerle sinemaya uyarlansa. Çok hoş. Gerçekten çok hoş.

JBC yayınları

Son dönemde çizgi romanların çeşitlenmesi, güzelleşmesi bir yana özellikle yayın sektöründe kağıda, basıma gelen, okur kadar yayıncıyı da esir alan şartlar, masraflar büyük rahatsızlık yaratıyor. JBC Yayıncılık tarafından büyük bir özenle basıldığı belli olan, Brian Azzarello’nun yazdığı, Eduardo Risso’nun çizdiği, editörlüğünü Aslı Dağlı’nın yaptığı, Hasan Süpürgeci’nin çevirdiği “Batman İntikam Şövalyesi” de bence bunun sıkıntısını yaşayan eserlerden olmuş. 30 dakika gibi kısa bir sürede okunabilen bu ÖZGÜN ANLATI “Batman” isminin hakkını veriyor, farklı bir evrenden kahramana, düşmana değişik bir bakış açısı sağlıyor. Çok şaşırtıcı! Ancak fiyatının 30 TL olması biraz sıkıntılı. Tekrar etmekte fayda var. Bunca özene, kaliteye rağmen çizgi roman sektöründe bu güzel kitapları bize ulaştırmaya çalışanlar da oldukça zor durumdalar. Bir çözüm bulunmalı ama nasıl?… JBC Yayınları’na bu özenleri ve kaliteleri için teşekkürler.

Marmara Çizgi

Jason Latour tarafından yazılan Robbi Rodriguez tarafından çizilen “Spider Gwen” İlke Keskin editörlüğünde ve Tulgan Köksal çevirisi ile Marmara Çizgi tarafından Türkçe’ye kazandırılmış. Serinin ilk kitabı olan “En çok Aranan”, Örümcek Adam – Peter Parker severler için büyük sürprizler barındırıyor. “Başka Bir Evren” diyerek söze girmek en doğrusu sanırım. Çünkü bunu bilmediğim ve Örümcek Adam hikayesine, kökenine paralel yürüdüğünü düşündüğüm için önce küçük bir şok yaşadım. Ancak kitabın ortalarında bu durum dengelendi. Başta canımı sıkan bu durum ilerledikçe kendi dünyasını kabul ettirdi. Çizimleri beğendim, diyalog/anlatı kısımları ise bana sıkıntılı geldi. Çeviri mi? Hayır sorun orada değil, bence kendi dilinde, öykülendirmede bir sorun var. Belki de öykü/kurgu tamamen Amerikalı genç bir kızın, bugünün dünyasının sokak dilini kullandığı için böylesine zorladı beni, bilemiyorum. Son olarak ilginç bir benzetme yapmak istiyorum; Gwen ülkemizin en önemli çizerlerinden Kenan Yarar’ın “Hilal”ini hatırlattı bana. Tamam öylesi fantastik, direk, atraksiyonlu, anarşik değil ama yine de andırıyor. Bu arada tabii ki kimse bir Hilal olamaz. Sanırım Gwen’i sevdim.

Murat S. Dural
Vinkmag ad

Read Previous

Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ve Bir Tartışma: Sevgi Soysal

Read Next

Bir insanlık tragedyasının anlatısı; Koku

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *