Yiğit Bener, ülkenin yaklaşık son yirmi yılına damgasını vurmuş konuları hem heyulanın, hem de farklı karakterlerin gözünden tartışmaya açar.
‘’Heyulalık umarsız bir arayıştır, onulmaz bir yara: köklerinden koparılmış, tekinsiz bir varoluş’’. Yiğit Bener, ‘’öbür dünya’’da on yıl kaldıktan sonra ülkesine dönen bir siyasinin kişiliğinde, böyle tanımlıyor heyula olmayı.
Kitapta heyulanın ‘öbür dünya’da yaşadıkları değil, dönüş sonrası bu dünyaya katlanma ve değişim süreci anlatılıyor. Heyula kimdir sorusuna kitap boyunca yanıt aranıyor. Heyulalık, belki ‘’insanları anlama sanatıdır‘’; ya da sadece ‘’hancı değil yolcu olduğunun farkında olmaktır’’.
Bütün bunların ayırdında olan heyulanın, onca yıldan sonra birdenbire ortaya çıkışının aile fertleri üzerindeki etkisi çarpıcıdır. Kendisi değişime hazırken, onu ‘’asıl bekleyen’’ konumundaki anne ve baba buna hazır mıdır? Yoksa onların niyeti, kalınan yerden devam etmek midir? Diğer yandan ne yaşadığı şehir, ne de yol arkadaşları bıraktığı gibidir. ‘’Öbür dünya’’ öncesi yaşadığı Ankara, onun için eski tatlardan yoksundur artık. Şimdi yeni koşulların ‘’ötekisi’’ olmuştur heyula. Bu durumda yeni hayat arayışı, herkesin birbirini tanıdığı Ankara’da değil, ‘’dışa açılmanın şehri’’ İstanbul’da sürdürülecektir.
Yiğit Bener, heyulanın dönüş sonrası ailesi ile geçirdiği zamanı, İstanbul’a yerleşme ve ‘’tesadüfen’’ bir meslek sahibi olma sürecini, diğer kitaplarında da görülen çok akıcı ve muzip bir dille anlatıyor. Anlatım ilerleyen bölümlerde kazandığı derinlikle, daha dingin bir yapıya dönüşüyor. Bu dönüşümde heyulanın yavaş yavaş yerleşik hayata geçmesinin de önemli rolü var.
Heyula bu dünya şehrinde tanınmayacağını düşünse de, görmezlikten gelineceğini hiç aklına getirmemiştir. İstanbul heyulalara ‘’yokmuş’’ gibi davranan insanlarla doludur. Oysa görmezlikten gelinen heyulaların bir kısmı direnmeyi sürdürürken, bir kısmı dayanamayıp düşmektedir. Bir de ülkedeki dönüşüme çok kolay ayak uyduranlar vardır ki: Onlar hep iktidarda olma isteği ile tutuşanlardır!
Yiğit Bener, ülkenin yaklaşık son yirmi yılına damgasını vurmuş konuları hem heyulanın, hem de farklı karakterlerin gözünden tartışmaya açar. Bu tartışmaların yer aldığı bölümler uzamış gibi görünse de; yazarın kaygısı anlaşılabiliyor. Yazar döneme ait sorunları olabildiğince değişik yaklaşımlarla ele alarak, konunun her yönüyle açıklığa kavuşmasını istiyor. Çünkü heyula, heyula olmadan önce güzel günler için mücadele eden bir gelenekten geliyordu ve yeni çözüm yolları için onun da söyleyecek sözü vardı. Şimdi daha ‘’bilinçli’’ olarak ele aldığı bu konuları ayrıntılı olarak tartışıp, anlamaya ve anlatmaya çalışıyordu. İşte yazarın kitabı yazdığı tarihte, ülkenin içinde bulunduğu bugünkü ortamı öngörmesiyle, eserin önemi daha da artıyor.
Heyulanın yolculuğundaki bütün değerlere bir saygı duruşu olarak nitelendirilebilecek son bölüm ise, edebiyatımızda pek rastlamadığımız anlatımıyla, oldukça özgün bir yapıya sahip. Kitabı okuduğunuzda o ‘’değerleri’’ görmek kesinlikle içinizi ısıtacaktır.
Aslolanın hayat olduğunu belirten heyula, Voltaire‘e gönderme yaparak, Kandid gibi ‘’kendi vahamızı yetiştirmemiz gerektiğini’’ söyler. Kapitalizmin dünyayı saran krizi dikkate alındığında, on yıllar önce ‘’Avrupa’nın üzerinde dolaşan heyulanın’’ da yeniden aramızda gezdiğini görmüştür heyulamız. Onun için yolculuk bitmemiştir ve yeni kuşaklarla birlikte sürecektir; çünkü, ‘’başkaldıranların alternatif toplum yaratmayı becerememiş olmaları, isyan etmekte haksız oldukları sonucunu doğurmaz’’.
|
- ‘’Öbür Dünyadan’’ Dönen Heyula - 13 Aralık 2017
- Bir Roman Kahramanı: ORHAN VELİ - 9 Kasım 2017
- Prusya Elçiliği’nden Doğan Apartmanı’na - 6 Ağustos 2017
FACEBOOK YORUMLARI