Öldürmenin Yaşam Sanatı

Hollandalı Bakire, birinci paylaşım savaşının kalıcı izlerini gözler önüne sererken, eskrim tutkusunu ve aşkı aynı yüzeyde buluşturma özelliği taşıyor.

‘İnsanın kendi vücudu dahil bütün yaradılıştan nefret ettiği bir çağda yaşıyoruz çünkü artık bir değeri kalmadı.’

Yazar Marente De Moor tarafından kaleme alınan Hollandalı Bakire, eskrim sporcusu genç bir kadının yaşam öyküsünü konu alıyor.

Alakarga Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap; genç Janna’nın Maastricht’ten kalkan trenle Aken’e, eskrim hocası Egon Von Bötticher’in yanına gidiş hikayesi ile başlıyor. İstasyondaki ilk karşılaşma, Janna’nın yaşamında yeni bir serüvene aralanan süreci yaratıyor.

Bu yolculuk sonucunda kendine yabancı olan bir dünyaya adım atan Janna’nın yegane amacı; babasının da desteğiyle, iyi bir eskrim sporcusu olmaktır. Ancak bu durum, Janna’nın hayatında beklenilmeyen yenilikleri de beraberinde getirir. Eğitim için geldiği bu yerde tanıştığı insanlarla olan ilişkisi, bu süreçte yaşanacakları belirleyen en kritik noktadır.

‘Savaşa sahne olmuş bir toprağın yalnızca savaş üretebileceği doğru mu yoksa?

Marente De Moor’a Hollanda’da Ako edebiyat ödülünü kazandıran kitabın en dikkat çekici yanı; hikayenin geçmişiyle bugününü harmanlayan, tarihin izlerini yansıtan mektuplar. Kitabın ilk sayfasında yer alan mektupta göze çarpan cümle; hikayenin gidişatına dair önemli bir ipucu veriyor. Hollandalı Bakire, aynı zamanda birinci paylaşım savaşı ve Nazi döneminin eleştirisini yapma özelliğiyle de ön plana çıkıyor.

‘Hitler hatasını kabul etmektense eskrim sporunu lanetlemeyi yeğler. Nasyonal sosyalizm, baştan sona nafile bir deney, çok geçmeden bunun farkına varacaklar zaten. Farklara rağmen tek biçimlilik ve simetri yaratmak bir deliliktir. ‘

Janna’nın babası ile eskrim hocası Von Bötticher arasında gerçekleşen mektuplaşmalar, iki eski dost arasındaki çalkantılı ilişki üzerinden savaş yıllarının yaşanmışlıklarını konu alıyor. Baba Jacq doktordur ve savaş döneminde yaralıların tedavisi ile ilgilenmiştir. Von Bötticher ise aynı dönemde rütbeli asker olarak görev yapmıştır.

Çeşitli duygu durumlarını, çoğunlukla geçmişte yaşananlar üzerinden anlatan romanın en bağlayıcı noktası, Janna ve Von Bötticher arasındaki ilişkidir. İki karakterin öğrenci-öğretmen ilişkisiyle başlayan öyküsü, sayfalar ilerledikçe tutkulu bir aşka dönüşür. Eskrim ustası Von Bötticher’i daha yakından tanımamıza vesile olan aşk; tarihin kalıntılarını önümüze seren ve bununla birlikte genç kadının gözünden anlatılan hikayenin, geçmiş ve bugünü buluşturan olay örgüsüne keskin gözlerle bakmamızı sağlayan eşik haline gelir.

Kendisi hakkında derin bilgiye sahip olmak için biraz bekleyeceğimiz bu usta eskrimci ve tarihe tanıklık etmiş eski asker, Janna’nın ona olan aşkıyla okura bir adım daha yaklaşır. Hikaye ilerledikçe Von Bötticher’in kişiliğine ve geçmişine dair önemli bilgilere ulaşmaya başlarız.

‘Hatırladığımdan daha genişti. Yavaşça önümden yürürken ay ışığında beyaz saçlarına bakmış, çok şey yaşadığını ve artık yaşadıklarının bir parçası olduğunu düşünmüştüm. İster istemez onun tecrübelerinin bir parçasıydım; onun bütün hayatını yöneten savaşı yaşamamış olsam da.’

Romanın temelini oluşturan eskrimin, savunma ve saldırı yöntemlerini hayatla birleştiren anlatılarda, sık sık bu sporun felsefesine dair ifadelerle karşılaşmak mümkün. Aynı zamanda, eğitimlerin gerçekleştiği salonun savaş zamanında revir olarak kullanılmış olması, tarihi özelliği ve savaş ruhunu yansıtması açısından dikkat çekici özellik taşıyor. Bu yer bir yandan, Janna’nın idolü olarak benimsediği ‘sarışın HE’ Helene Mayer’in cazibesine erişmek için ter döktüğü, bir yandan da tarihin silinmez izlerinin hapsolduğu bir alan olarak belleğimize giriyor.

Kitapta göze çarpan bir başka ayrıntı; kendisi de bir savaş gazisi olan Lev Tolstoy’un, Savaş ve Barış romanına dokunan bölümler. Janna, Raeren’e geldiğinde bavulunda Savaş ve Barış’ı da getirir. Zaman zaman, hikayenin farklı bölümlerinde önümüze çıkan, bu tarihin kalıntılarını taşıyan eserle birlikte Hollandalı Bakire, iki romanın buluştuğu bir zemine yerleşir.

‘Savaş ve Barış. Geleli hiç açmamıştım, açacak olursa kendisini görecekti. Uzak bir geçmişte kalan puslu benini. Ama kapalı tutmuştu, içinde ne bulunduğunu biliyormuş ve orada tutmak istiyormuş gibi elini üzerinde bekletmişti.’

Alakarga Yayınları’ndan çıkan ve çevirisini Erhan Gürer’in üstlendiği Hollandalı Bakire, birinci paylaşım savaşının kalıcı izlerini gözler önüne sererken, eskrim tutkusunu ve aşkı aynı yüzeyde buluşturma özelliği taşıyor. Kitabın yazarı De Moor’un savaşın izlerini bizzat görmüş olması ve benimsediği yalın anlatım tarzı, kitabı tercih etmek için önemli etkenler.

  • Hollandalı Bakire
  • Yazar: Marente De Moor
  • Çeviri: Erhan Gürer
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2017
  • Sayfa Sayısı: 353 Sayfa
  • Yayınevi: Alakarga Yayınları
Derya Doğan
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Din ile Bilim arasında Dan Brown ve Başlangıç

Read Next

Onur Caymaz’dan zamanın en karanlık noktasına aydınlık bir dokunuş; Sıfır

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *