Ortanca Çocuk Sevgisi

Sait Faik Türk Edebiyatı’nın tartışmasız en iyi öykücülerinden biridir. Sait Faik’in sıradan insanların yaşadıklarını nasıl canlı ve gerçekçi bir dille anlattığı konusunda hepimiz hemfikirizdir.

Öykü, edebiyatın ortanca çocuğu gibidir. Şiirle romanın arasında kalmış, ne ilk çocuk heyecanıyla yaklaşılan şiirin büyüklüğüne ne de son ve dominant tür olarak ortaya çıkan romanın genişliği, gerçekliği ve şımarıklığına yaklaşabilmiştir. Öykü, ikisinin arasında kalmışlığıyla kendine yeni bir ifade alanı açmayı amaçlar. İyi öykü yazmak belki de iyi roman ya da şiir yazmaktan bile zordur. Çünkü iyi öykü rafine bir beğeniyi, okuyucuya gerçek sorular sormayı becerebilme yeteneğini ve geniş bir soyutlama çabasını gerektirir. Hayatın tuhaflık ve muğlâklığına en hâkim tür olmasına rağmen şiir ve romana verilen değer öyküye layık görülmemiştir. Bunda, şiirin monolitik yapısı ile romanın diyalojik yapısının arasına sıkışmışlık da etkilidir. Ayrıca, öykünün okunduğunda yaratım anının ruh halini yansıtmakta en etkili tür olmasına rağmen, nicelik olarak eksik kalmasının okuyucuda yarım kalmışlık hissi yaratmasının da etkili olduğu söylenebilir.

Öykünün bu arada kalmışlığını en çok hisseden yazarlardan biri Sait Faik Abasıyanık olmuştur. Bir röportajında, “şiiri sentez, romanı ise realite” olarak gördüğünü ifade edip, yazdığı öyküleri, yazacağı büyük romana hazırlık aşaması olarak gördüğünü vurgulamıştır. “Romanın yazılmadığı yerde insanlar daha çok yaşıyorlar demektir ve hayat orada başlı başına bir roman demektir. Sular durulduğu zaman her şey başlayacaktır. Bekleyelim.” Bekleyelim çağrısına rağmen, Sait Faik yazdığı iki ‘başarısız’ roman için acele etmiştir belki de. Birtakım İnsanlar (ki bu romanı yüzünden yargılanmış ve 2000 TL para cezası ödemiştir) ve Kayıp Aranıyor, öykünün indirgemeci dünyasından çıkmayı başaramadıkları, talihin muğlâk keyfiliğini kesin ve tümüyle nesnel tasvirle dengeleyen tarzda ısrar edilmesi sebebiyle başarısız olmuşlardır.

Romantik Coşku

Romanlarında beklenen başarıyı yakalamamış olsa da, Sait Faik Türk Edebiyatı’nın tartışmasız en iyi öykücülerinden biridir. Sait Faik’in sıradan insanların yaşadıklarını nasıl canlı ve gerçekçi bir dille anlattığı konusunda hepimiz hemfikirizdir. Öykülerinde işsizleri, ezilenleri, meczupları, hırsızları, azınlıkları, yani ülkenin ‘öteki’lerini ve görülmek istemeyenlerini anlatmıştır. Sait Faik’e göre: “Hakiki sanatkârın, hiç olmazsa bugünkü sanatkârın vazifesi, kendi yurdunda işsizlikle, dilencilikle, haksızlıkla, istismarcılıkla mücadeledir”. Kibar zümrelerden uzak durması da bu yüzdendir. O, “mahdut bir zümre için değil büyük kütle için” yazar. Ama garip bir şekilde Sait Faik’in yoksulluğu ve yoksulları anlatma biçiminin “şiirsel ve yalın” olduğu vurgulanırken, yoksulluk anlatısının yoksul romantizmine dönüştürüldüğü hissiyatı yaratılmıştır. Kimi zaman küçük insanların küçük mutluluklarının nasıl büyük dünyalar yaratabileceğini anlatmıştır. Krallık öyküsünde,  basık bodrum katından terk edilmiş bir adanın viranesine taşınıp, seneler sonra “serin rüyalı uykuya dalan” kahramanlarını anlatırkenki neşesi sıradan insanların anlık mutluluklarından nasıl haz aldığını anlamamızı sağlar. Doğrudur; bu tarz öykülerinde romantik bir coşku sezilebilir.

Lirizmi Dengeleyen Saf Gerçekçilik

Oysa Sait Faik, birçok öyküsünde, ‘fakir ama onurlu gençlerin’ başarı öykülerini değil, yenilgilerini, umutlarının ve hayallerinin yıkılışını anlatmayı tercih etmiştir. Yoksulluğu ve yoksunluğu tüm açıklığıyla dile getirmiştir. “Hapishaneye askere gider gibi gidilen” semtler ve “duvarları sivrisinek, ezilmiş tahtakurularının uzamış hayaletleriyle dolu” bodrum katlarını tasvir etmiş, balıkçı teknesinde seksen kuruş için kelebeği çekmekten çekinmeyen balıkçıların öykülerini anlatmıştır. Sait Faik hiçbir düşünceye bağlanmadığını her fırsatta dile getirse de aydınlanmacı aklın ilericiliğine, içindeki adalet duygusunun yarattığı devrimci bir kıvılcıma teslim olmuştur yazarken. Her daim ezilenlerin yanındadır. “Napolili kumarbazla İstanbul Yenicami merdivenlerinde uyuyan küfeci, şehvet ve tembellik içinde bedbaht ve iyi. Şimalli zengin ve kötü” derken yüreğinin kimler için attığını açık eder. Lakin bu açık ediş, onu gerçeklerden koparıp yoksulluk güzellemesi yapmaya değil, görmezden gelinen ötekilerin yaşamına nesnel bir gözle bakmaya zorlamıştır. Sait Faik, Büyük Savaş sonrası Türkiye’nin toplumsal yaşamını tüm çıplaklığıyla anlatmış, ezilenlerin dünyasını eksiksiz aktarmış, öyküdeki liriği saf gerçekçilikle dengelemeyi başarmıştır. Eserleri sadece Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinin toplumsal yapısı ve sınıfsal analizi için dahi okunabilir ya da kısa öykünün nasıl yazılması gerektiği üzerine düşünmek için. Belki de yalnızca görmezden gelinenlerle, duvar diplerini kendine mesken edinenlerle, ayakkabısındaki deliği nasıl saklayacağını bilemeyenlerle yüzleşmek için okunmalı Sait Faik. Karar Sait Faik okumaya cüret etmiş okuyucuya kalıyor.

  • Bütün Eserleri
  • Yazar: Sait Faik Abasıyanık
  • Türü: Edebiyat, Delta Dizisi
  • Baskı Yılı: Ekim 2009
  • Sayfa Sayısı: 1780 Sayfa
  • Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

 

Okuma önerisi!

Görmek – José Saramago

Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “Görmek İçin Bakmak”
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Saramago Körlük’te yarattığı tedirgin edici ve umutsuz dünyadan rahatsız olmalı ki, Körlük’ün devam kitabı da sayılabilecek Görmek’te daha umutlu bir hava çizer.

Doğuş Sarpkaya
Vinkmag ad

Read Previous

Ikigai kitabının yazarı Francesc Miralles D&R’da okurlarıyla buluştu

Read Next

Masalları bu kez çocuklar anlattı, büyükler onların dünyasını çizdi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *