
İşte türkülerin şairi Nevzat Çelik. O, her ne kadar Seksen Kuşağının şairi olsa da, onun şiirleri dün gibi, barışın gür sesinde yankılanır.
Umudun ve özgürlüğün şairidir Nevzat Çelik. O, hem ulu orta bırakmaz şiirini hem de şiirinde değindiği bütün notaları, yaşamın en kutsal parçası sayacak kadar da şiirin yaşamsal bütünlüğüne bağlı kalır. Öyle ki, daha genç yaşlarda Dev-Sol davasından idam istemiyle yargılanır ve yıllarca tutsak kalır.
“güneşi hiç görmedim penceremde
ne ay doğdu geceme ne bir yıldız
hem sıkış sıkış hem çöl kadar ıssız
beş yıldır bir şeyler soluyor içimde”
Biz onu Şafak Türküsü’yle bilsek de, bu yazımızda daha çok Müebbet Türküsü adlı şiir kitabından ilerleyeceğiz. Yukarıda verdiğim dörtlük de Müebbet Türküsü’nün ilk şiiridir. Şair, ilk iki kitabında da – özellikle ikinci kitabında – dış biçim olarak hem geleneksel şiirin hem de Nazım Hikmet öncülüğünde olan Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışının etkisinde kalır. Müebbet Türküsü özelinde, bilhassa iç biçime baktığımızda, Toplumcu Gerçekçilik’in bilinçli bir tercih olduğu gözlemlenir. Nevzat Çelik, bu bağlamda bizce hem toplumsalcı hem de toplumcudur. Ayrıca edebî çevrelerde halihazırda ona atfedilen de toplumcu gerçekçi kimliktir.
“elli dokuz gün mü aç kaldınız vay benim kardeşlerim
altınız öldü demek artık kaşık tutmaz bu ellerim.”
Şair, her iki kitabında da ölüme türkü biçmiştir; bunu yaparken bu toprakların türküsüne ölüm biçilmeyeceğine de inanmıştır. Bu yaşamsallığa dair inanç, onun şiirinin yegâne kaynağıdır. Bütün umutsuz ve zorlayıcı durumlara rağmen şair, daima şiirini dirençle beslemiştir. Öyle ki, Müebbet Türküsü onun tutsak olduğu yıllarda ortaya çıkmış bir direncin türküsüdür.
“içimde bir ülke ağlar oturmuş sınırlarına saçını tarar
bir çam devrilir hüznüme dalından bir kuş kalkar
kuşun kanadına mı konar sabah yoklar demirörgüleri
açmam ki sımsıkı gözlerim içinde diyarbakır ölüleri
kim bilir ne güzeldir dinlemek dillerinde direnç türküleri
basıp doğrulacak elbet kendi küllerine diyarbakır ölüleri”
Şair, Müebbet Türküsü’nde bu toprakların türküsüne değinmiştir. Nasıl ki bu toprakların türküsü; aşkı, derdi, umudu, bağrı yanık Anadolu insanının bir yankısıysa, şair de kitabında bu yankıyı en çarpıcı biçimde verir. Bunu yaparken de direncimizdeki umudu hatırlatmayı ihmal etmez, en çok umudu diri tutar, onu ihmal etmez.
“evimin önü yokuş
sokağımı kar tutmuş
al da uç gözlerimi
kanatları gümüş kuş
al da uç”
Her ne kadar şair umut dolu olsa da nihayetinde dört duvar arasındadır. Bulunduğu dört duvar onun ilk şiirlerinin yatağı olmuştur. Öyle ki, bazen kırık ranzadan, bazen duvardaki resimden, bazen hücresinden, bazen de kuş olup özgürleşmek istediğinden bahsetmiştir. Bir şair, herkesten çok özgürlükçü ve barıştan yana olmalıdır. İşte Nevzat Çelik, bu tanımın ete kemiğe bürünmüş halidir. Tutsaklığı onun özgürlüğünü engelleyememiştir. Onun şiiri ve yaşamı savaşın ve tutsaklığın tam karşısında; aşkın, umudun, barışın ve özgürlüğün de tam yanı başındadır.
“çatallansın göğsün
çatallansın yüreğin
hücrem kadar basıksa da
ülkemin göğü
ben taşırım omuzlarımda
canım kardeşim sen büyü”
Müebbet Türküsü, şairin kardeşlerine bıraktığı bir yol haritasıdır. Bu harita sadece şairin direncini göstermekle kalmaz, gelecekten de ne kadar umutlu olduğunu gösterir. Bütün bunların yanında, şairin acıyı omuzladığını, umudu paylaştığını görürüz. Umut, onun göğüne çizdiği renktir, direnç ise onun alfabesidir. Bu alfabeyi anlamakla birlikte onun çizdiği gökyüzünü de görmek gerekir. Şairin çizdiği gökyüzünü göremez ve belirlediği alfabeyi okuyamazsak, şairin oluşturduğu anlam dünyası eksik kalacaktır. Ki bu bir şair için, hiç anlaşılmamaktan daha kötü bir durumdur.
“bir gün eğer yolun
düşerse sorguevlerine
cinsiyetin yaşın rengin
farketmez kardeşim
yeter ki
tükür dilini yüzlerine”
Müebbet Türküsü, şairin ilk kitabı olan Şafak Türküsü’nün bir nevi devamı niteliğindedir. Oradaki umut, direnç, coşkunluk, haklılık burada da aynen devam etmektedir. Şairi diğer birçok şairden ayıran temel etkenlerden birisi de, birçok şairin düştüğü yanılgıya düşmemesidir. Şairin kullandığı ifade biçimi olağanüstü olduğu gibi, bu tercih bünyesinde şiiri slogana indirgeyen bir tehlike de barındırabilir. Ama şair, bu yanılgıya düşüp bu tehlikede boğulmaz. Müebbet Türküsü de bunun en somutlaşmış örneğidir.
İşte türkülerin şairi Nevzat Çelik. O, her ne kadar Seksen Kuşağının şairi olsa da, onun şiirleri dün gibi, barışın gür sesinde yankılanır. Siz de bir gün haklı bir kalabalık görürseniz eğer, siz de sırt verin onlara, siz de Nevzat’tan bir türkü yakın. Şair gibi, bu yurdun göğü gibi, haklılığımızdaki inanç gibi barışın yankılanan sesi bütün cellatların çirkin yüzüne çarpıversin.
“insan emeğine kan
insan emeğine sömürü
bir sülük gibi yapışınca
başladı kitap kıyımı”
- Özgürlüğe Kesik Bir Avuç Ses; Nevzat Çelik - 7 Mart 2025