
“Bataklık Köpekleri” pek çok kanala açılan hikayesini gerçekçi bir suç kurgusuyla birleştiren güzel bir polisiye.
Çağdaş polisiyelerin kurgusunu geçmiş zamanlara, o zamanların olay ve insanlarına, gerilim atmosferi yaratmaya müsait mekanlarına taşıyarak heyecan ve gerilimi yükseltmeyi amaçlayan pek çok roman okuyoruz. Tarihi Polisiyeler başlığı altında topladığımız bu romanlar da kendi aralarından alt türlere ayrılıyorlar. Klasik polisiyelerin kim, neden, nasıl sorusu etrafında gelişen hikayeleri anlatanlardan bugünün seri katillerini tarihin derinliklerinde canlandıranlara kadar geniş bir konu çeşitliliği var. Pek çoğunda ise macera ön plana çıkarılıyor. Bu tarz polisiyelerdeki tarihselliğin polisiye kurguyla organik bir ilişki kurmaktan ziyade dekor ve kostüm sergilemek şeklinde somutlandığını söyleyebiliriz. Polisiyeleri daha ciddiye alan okuyucuların sevdiklerinde ise ele alınan tarihsel dönemle hikayenin kurgusu, kriminal olayların nedenleri, suçluların kimliği ve suçun işleniş biçimleri arasındaki bağ kuvvetlidir. Böylelikle geçmişin yaşantısı bir cinayet ya da suç etrafında her yönüyle -duygu ve düşünce biçimleriyle, egemenlik ilişkileriyle, hukuk ve ahlak düzeniyle- hayat bulabilmektedir. Helga Glaesener’in “Bataklık Köpekleri” de işte bu bu türden bir polisiye.
Yeni Bir Düzen Kurulurken
18. yüzyılın İtalya’sındayız. Henüz İtalyan Birliği sağlanmamış, ulus devlet tesis edilmemiş, ancak Aydınlanmanın etkileri İtalyan elitlerini de etkilemiştir. Nitekim Büyük Dük Leopard, egemenlik kurduğu Floransa ve çevresinde hem teknolojik hem siyasal ve hukuksal yenilikleri uygulamak kararındadır. Ne var ki, teknoloji ve bilimin ilk uygulamaları Küçük Montecatini kasabasındaki balıkçıların hayatını hiç de kolaylaştırmayacaktır. Geçim kaynaklarını yitirip yoksulluğa düşen halk hoşnutsuzdur. Tam bu sırada, hoşnutsuzluğunu –buhar- makineleri sabote etmeye vardıran gençlerden birinin cesedi işkenceden geçirilerek öldürülmüş bir halde bulunur. Cesetteki köpek izleri dehşeti daha da arttırır. Olayı soruşturmaksa birbirine hasım iki yargıca düşmüştür.
Rossi ve Lupori; “ikisi de yoksulluk içinde büyümüş, parlak zekâları sayesinde göze çarpmış ve yükselmeleri için teşvik edilmişlerdi: Lupori, baş yargıç olmuştu; Rossi daha da başarılı olmuş ve Büyük Dük’ün Düzenleme Komisyonu’na seçilmişti. Buna ilaveten Pistoia’da yargıç olarak çok iyi bir konumdaydı. Rossi hala Toskana hukuk reformunu hazırlayan komisyonun üyesiydi, ama Pistoia’daki görevini (karısı) Grazia ile kavgalarından uzaklaşmak için Montecatini yargıçlığı gibi önemsiz bir görevle değiştirmişti. Muhtemelen Lupori’nin içine yara olan da, Rossi’nin omuz silkerek yaptığı bu görev değişimiydi.Nasıl olurdu da o, Lupori’nin ruhunu bile satacağı bir görevi, kibirle teperdi?”
Lupori’nin Rossi’ye duyduğu basit bir çekememezlik değil; aralarındaki asıl ayrım yasaya ve topluma bakışlarında. Bilgisi ve sağduyusunu birleştiren Enzo Rossi, Aydınlanma ideallerine bağlanmış bir aydın. On yedi yaşında bir Viyana Üniversitesi öğrencisiyken okuduğu bir kitapla açılmış gözü; “zanlının, suçu kanıtlanana kadar suçsuz sayılması, duruşmaların kamuoyuna açık olarak yapılması, savunma için yeteri kadar süre verilmesi, yargıcın yasaya katı bağlılığı, polisin keyfi hareketinin yasaklanması…Birden bire mümkün görünen bu imkânlar, beni kendimden geçirmişti.”
Şimdi bu imkanları hayata geçirmek için Büyük Dük’ün mahiyetinde şevkle çalışan Rossi, şefi durumundaki Lupori’nin geleneksel adalet anlayışıyla karşı karşıyadır. Dosyayı bir an önce kapatmak için şiddet içeren sorgulama yöntemlerine başvurmakta ya da suçlu bulduklarını idama göndermekte hiç tereddüt etmeyen Lupori ile masumları korumaya çalışan Rossi arasında büyük bir yarış başlar. Şüphelilerden birisinin Rossi’nin eski sevgilisi olması gerilimi tırmandırmaktadır. Öte yandan katil de hala işbaşındadır. Parçalan köpekler, kayıp insanlar, yaralılar, yeni cinayetler ve yok yere idam edilenlerle cehennem dönen kasabada Rossi ve arkadaşları katilin kötü ve sapık bir kişi olduğuna hükmedeceklerdir. Oysa kötülük çok daha derinlerde, sistemin tam kalbindedir…
Toplumsal Hayatın Renkleri
Yukarıdaki özette hiç adı geçmemesine rağmen, romanın başrolünde bir kadın yer alıyor; Cecilia Barghini. Olup bitenleri merkezine Cecilia’yı koyarak anlatmış Helga Glaesener. Enzo Rossi’nin ölen karısının yakını olan bu genç kadın, Floransa’da başına gelen kırık bir aşk hikayesinden sonra –büyükannesinin zoruyla- gelmiş Montecatini’ye. Enzo Rossi’nin küçük kızı Dina’nın bakımı üstlenip sessiz bir hayat sürmekteyken önce cinayetler, ardından kasabaya gelen tiyatro topluluğu nedeniyle başı derde girecektir. İyi eğitim almış, saygılı ve terbiyeli bir kadın olan Cecilia, Floransa’da çıkan bir gazetede makaleler yayınlayan, kurtuluşunun erkeklerle değil kendi çabasıyla olacağına inanan bir karakter. Kasabadaki kadınların durumu ise Cecilia’ya bol malzeme sağlayacak kadar kötü.
Cecilia üzerinden kadın erkek ilişkilerinin tarihine, kasabadaki akıl hastanesiyle bir dışlama mekanizması olarak deliliğe, Dina’nın eğitime gönderildiği manastırla dinsel kurumların bir toplumu baskı altına alma mekanizmasına dönüşmesine, oradan yoksulluğa, şiddete, eğitime, ahlaka, hukuka ve siyasete uzanan “Bataklık Köpekleri”, İtalya derin devletinin tarihsel mirasını sergilemesi açısından da dikkate değer. Bu noktada kendi tarihimizle ilişkiler de kurulabilir. En önemlisi de hukuksal ve yönetsel reformların halkın mücadelesiyle değil yönetici elitin çıkardığı yasalarla sağlanması… Hikayenin suç kurgusunun düğüm noktası olan bu durum aydınlanma aydını Rossi’nin yanılgısını da sergiliyor. “Yasa, herkesi bağlar ve Büyük Dük, ceza mahkemesinin kararlarına boyun eğiyor. Bu, duyulmamış bir şey. Diğer ülkelerde bunu elde etmek için kan dökülüyor, bize gönüllü veriliyor” diyecektir Rossi, Dük’e ve onun reformlarına duyduğu inançla. Ne var ki bu gönüllü verilme hali Dük’e halkın ve hukukun adına davranma hakkını da vermektedir. Tepeden inmeci modernleşme sürecine ayak direyenler için Dük’ün muhbirleri ve tetikçiler işbaşındadır.
Siyasi tarihi bir suç hikayesi şeklinde ele alan “Bataklık Köpekleri” romanında eleştirisini didaktik söylemlere yüklememiş Glaesener. Polisiye kurguyu zorlamamış; siyasi motifler kişi ve olaylara yayılıyor. Mesela suç ve delilik arasındaki önyargılarla tedavi gören bir hasta barındıran kliniğin ürkütücü atmosferi sayesinde karşılaşıyoruz. Ya da sanayi devrimi ile yoksulluk arasındaki ilişki de bir cinayet üzerinden canlanıyor. Ve bütün bunlar gerilimi yüksek bir tempoyla cereyan ederken bir kadın ve bir erkek, aydınlanmakta olan iki insan kurulmakta olan yeni bir dünyada bir yer arıyorlar kendilerine.
“Bataklık Köpekleri” pek çok kanala açılan hikayesini gerçekçi bir suç kurgusuyla birleştiren güzel bir polisiye.
![]()
|
- Mary Shelley’in Yaratığı - 4 Şubat 2018
- Jules Verne’in Fantastik Dünyası - 28 Kasım 2017
- Dorian Gray’in Portresi; Yazarını Yok Eden Roman - 19 Ekim 2017