Polisiye Dosyası; “Edebiyat ve Şehir”

Karanlık kentlerin mimari tasvirleriyle ışıldayan “Şehir ve Şehir” şaşırtıcı, heyecanlı, eğlenceli ve etkileyici bir roman.

Türkçeye çevrilen üçüncü romanı Şehir ve Şehir’in girişinde China Mieville’in teşekkür yazısıyla karşılaşacaksınız: “Çok şey borçlu olduğum sayısız yazar arasında, bu kitabın ortaya çıkmasında katkıları olan Raymond Chandler, Franz Kafka, Alfred Kubin, Jan Morris ve Bruno Schulz’a çok teşekkürler”… Hemen altında Polonyalı –Yahudi- yazar Bruno Schulz’un “Cinnamon Shops and Other Stories” kitabından bir alıntı (epigraf) yer alıyor; “Şehrin derinliklerinde, deyim yerindeyse, çift caddeler, birbirinin tıpatıp aynısı olan sokaklar, uyduruk, gerçekte var olmayan, hayali yollar vardı.

Romanı okumaya başladığınızda gerek teşekkürün gerek epigrafın hiç de boşuna olmadığını farkedeceksiniz. China Mieville, Şehir ve Şehir’de birbirini kesen cadde ve sokaklarıyla iç içe geçmiş ama birbirini görmeyecek kadar düşman kesilmiş hayali Beszt ve Ul Qoma kentlerinde geçen bir cinayet hikayesi anlatıyor. Ana karakteri şehir olan bir hikaye bu…

Kentler Arasında

Gece yarısı bir cinayet mahallindeyiz. Maktül, yüzü kesilerek öldürülen genç bir kadın. Soruşturmayı Müfettiş Tyador Borlu yönetiyor. Sahne herhangi bir cinayet romanında okumaya alışık olduğumuz diyaloglarla sürmekle birlikte kent, semt ve insan isimleri biraz şaşırtıcı; Beszt Kenti, Leskov Mahallesi, Kordvenna Bölgesi, Yovic Köprüsü, Pocost Koyu, Komiser Kerevan, Komiser Gadlem, Başmüfettiş Marcoberg, Müfettiş Tyador Borlu, polis ekibinden Bardo, Yaszek, Naustin, Corwi, Shulban, Shushkil, Briamiv… Ancak satır aralarında Amerika, İngiltere, Balkanlar, müslümanlar, yahudiler gibi sözcüklerin geçmesi şüpheleri biraz olsun dağıtıyor. Sayfalar ilerledikçe zaman ve mekan algımız düzelecek ve romanın dünyasını kavrayacağız: 2000’li yıllarda, Balkanların biraz ötesinde, deniz kenarına –muhtemelen Karadeniz kıyısına- konuşlanmış bir kentteyiz. Roman kahramanı ve anlatıcısı Komiser Borlu’nun rehberliğinde Beszt kenti yavaş yavaş aydınlanıyor. Aslında sadece bir kent değil kent devletidir Beszt. Komşusu Ul Qoma kent devleti ile yüzlerce yıla dayanan düşmanlıkları öyle bir hale gelmiştir ki mahalleler, sokaklar birbirini çapraz keserek birbirlerinin içine geçtiği, özellikle gecenin karanlığında hangi sokağın hangi kente ait olduğu zar zor seçildiği, kent sakinleri birbirlerinin yanı başından yürüyüp gittiği halde, Besztlilerin Ul Qoma’ya, Ul Qoma’lıların Beszt’e ait herhangi bir şeyi görmesi, işitmesi, hissetmesi yasaklanmıştır. Yasağı ihlali en büyük suçtur. İhlalin yapıldığı an devreye giren İhlal teşkilatı her iki kent için de en büyük korku kaynağıdır.

Hikayeyi kavramak açısından İhlal teşkilatını ve ihlalin mantığını kavramak önemli; “İhlal, bir şehirden diğerine açılan bir geçitte değildi. Kaçak giriş çıkışlarda da değildi. İhlal, aslında geçiş tarzındaydı. Çapraz hatlarla bölünmüş bir alandaysanız Beszt tarafındaki evinizin arka penceresinden bir Ul Qomalının bahçesine ister bir kedi, ister kokain ya da silah atın, bu ihlal demekti. İhlal sizi bulurdu. Tek bir kuş tüyü ya da bir lokma ekmek bile atsanız, bu ihlal demekti. Peki ya nükleer bir silah çalıp gizlice Copula Salonu’ndan sınırı geçerseniz? İki şehrin arasındaki kontrol noktasından geçerseniz? Suçların çoğu bu yoldan işleniyordu. Bu durumda ihlal yapılmamış oluyordu.”

Müfettiş Borlu olayı çözmeye çalışırken cinayetin Ul Qoma’da işlenip cesedin Beszt’e bırakıldığını fark eder. Ancak ceset sınırdan kuralara uygun bir şekilde geçirildiği için ihlal söz konusu değildir. Bu durumda katili ortaya çıkarabilmek için iki kentin polis teşkilatlarının işbirliği gerekecektir. Borlu Ul Qomalı meslektaşı Quissim Dhatt’la beraber işe koyulur.

Kurban Ul Qoma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde doktora yapan Amerikalı bir kız öğrenci. Ancak bilgi her iki kent için de tehlikeli bir donanım. Nitekim iki kent arasındaki düşmanlığın tarihini, iki kent arasında saklandığı rivayet edilen üçüncü bir kentin – Orciny’nin- var olup olmadığını araştıran, yasaklanmış kitapları okuyan kurban her iki kentin milliyetçilerinin düşmanlığını kazanmış, ölüm tehditleri almıştır. Soruşturma sürerken bir başka öğrenci daha kaybolur. Üstelik soruşturmayı derinleştiren Müfettiş Borlu’nun hayatı da tehlikededir.

Hikaye sınır noktasında gelişen heyecanlı bir kovalamaca sahnesiyle son bulacaktır…

Görünmezlik

İngiliz edebiyatının parlayan yıldızlarından Miéville hayali dünyalar yaratmayı, kentler kurmayı, masallar anlatmayı seven; fantastik olanı yer yüzüne indirmeyi, gerçeküstüyle gerçekliği örtüşmeyi çok iyi beceren bir yazar. Her romanını -bilim kurgu, fantastik kurgu, western, macera ve polisiye gibi- farklı bir türde yazmayı hedeflerken yaptığı işi -Lovercraft gibi ustaların izinde giderek- tuhaf kurgu (“weird fiction”) olarak tanımlıyor. İlk romanı “Kral Fare” ile hem Uluslararası Korku Cemiyeti hem de Bram Stoker ödüllerine aday gösterilmiş, sonraki her romanında önemli ödüllere değer görülmüştü.

“Şehir ve Şehir” okuduğum üçüncü China Mieville romanı. Ve hiç şüphesiz en iyisi. “Fareli Köyün Kavalcısı” masalından esinlenerek kurguladığı “Kral Fare”de fantastik öğeleri günümüz dünyasının ilgi ve korkularıyla kaynaştırmıştı. “Perdido Sokağı İstasyonu”nda dünyaya benzeyen ama evrendeki koordinatları bilinmeyen bir mekana taşıyordu okuyucusunu. Fantastikle bilimkurgunun, masalla kara ütopyanın, gothikle retro-fütüristiğin tuhaf bir karışımı olan roman “steampunk” türündeydi. “Şehir ve Şehir”de ise fantastik öğelere hiç yer vermemiş. Bunun yerine gerçek dünya üzerinde hayali kentler kurmuş, Kafkaesk bir atmosfer yaratmış. Romanın Raymond Chandler tarzı polisiye kurgusu üzerinde yer darlığı nedeniyle durmayacağım ama polisiye kurgunun romanın ve anlatılan şehirlerin mimarisi ile uyumunun mükemmelliğinin de hakkını vermek isterim.

“Şehir ve Şehir”in hikayesi savaşlarla kaynayan, görünmez ama keskin sınırlarla bölünmüş bir dünyanın temsili olarak okunabilir. Beszt ve Ul Quma arasındaki tarihi düşmanlık, bu düşmanlıkla kurulmuş kimlikler, budalaca böbürlenmeler, kentleri ekonomik felaketlere sürükleyen anlamsız rekabetler, ve sonuçta totaliter yönetimlere mahkum toplumlar…

Hikayeyi günümüz dünyasının siyasi ve toplumsal bir yansıması ya da hicvi niteliğinden çıkarıp çok aha derin katlara açan başka bir etken daha var. Görmemek, görüp de görmezden gelmek zorunluluğu… İnsanların bakmamayı, baksa da görmemeyi öğrenmesi… Hikayenin kilit noktası niteliğindeki bu düğümü, insan ilişkilerine dair çok güçlü bir metafora dönüşüyor. Miéville hemen her toplumda farklı tezahürlerle ortaya çıkan ama görmezden gelinen insani ilişki kopukluğunu çarpıcı bir hikaye haline getirmek için çok yaratıcı ve irkiltici bir kurgu yaratmış. “Şehir ve Şehir”in birbirini kesen sokaklarda dolaşan, bitişik apartmanlarda oturan, ortak bahçeleri, parkları kullanan ama ihlal yasakları nedeniyle birbirini görmeyen insanları gerçeküstü bir hikayenin içindeler. Ne var ki bizim yaşadığımız gerçek onlarınkinden hiç de farklı sayılmaz. İnsan isimlerini, sarı-kırmız-yeşil renginin kombinasyonlarını, milyonlarca insanın konuştuğu bir dili, giderek bir ulusun varlığını yıllarca yasaklı tutmuş bir ülke için “Şehir ve Şehir”in hikayesi fazlasıyla gerçekçi. Belki de bu nedenle romanda Kürt ve Türk sözcüklerine de rastlıyoruz.

Kuşkusuz bizi hedef alarak yazmamış romanını Mieville. Bakmamak, görmemek, farkına varmamak, sürekli bir dalgınlık halinde yaşamak metropol hayatının yarattığı bir davranış bozukluğu. Bireysel, toplumsal ve siyasal boyutları olan bir bozukluk. Özellikle göçmenleri; farklı ırklara mensup, farklı dilleri konuşan, farklı dinlere inanan insanları kuşatan görünmezlik perdesi kent yoksullarını da örtmüyor mu? Ya da köşe başında açlıktan ve soğuktan titreyen bir sokak hayvanı gördüğümüzde görmezden gelmiyor muyuz?

Marksist bir yazar olarak China Mieville “Şehir ve Şehir” sınırlar ve sınıflarla bölünmüş bu iki yüzlü metropol yaşantısını edebiyatın bütün yaratıcı gücünü kullanarak sorguluyor, saçmalığını açığa çıkarıyor ve yargılıyor. Fantastik edebiyatla büyüyen bir kuşaktan gelmiş, fantastik edebiyatı seven bir yazarın çağının sorunlarını ele alış tarzı kuşkusuz alışılageldik biçimlerden farklı olacaktı. Ama eleştiri gücünden bir şey kaybetmemiş; Mieville romanlarındaki hikayeler, hikayelerdeki metaforları simgeler, farklı türler, hatta her ayrıntı günümüz metropollerinde karşılaştığımız görüntülere karşılık geliyor.

Karanlık kentlerin mimari tasvirleriyle ışıldayan “Şehir ve Şehir” şaşırtıcı, heyecanlı, eğlenceli ve etkileyici bir roman.

  • Şehir ve Şehir
  • Yazar: China Miéville
  • Çeviren: Mehtap Gün Ayral
  • Türü: Polisiye
  • Sayfa Sayısı: 336 Sayfa
  • Basım Tarihi: 2. Baskı, Aralık 2013
  • Yayınevi: Yordam Kitap
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Fotoğraftaki Roman

Read Next

Azı Çok Eden Az Şiirler

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *