Polisiye Dosyası; “Kötülük Dolu Adam”

Mekan kullanımı, meraklı ve gerilimli hikayesi, polisiyelere yakışır karakter çeşitliliği, yakınlık duyacağımız detektif tiplemeleri ‘Kötülük Dolu Adam’ı iyi bir polisiye yapmaya yeter.

Dünyada –özellikle ABD’de- kitap endüstrisi öyle boyutlara ulaştı, yazar ve roman sayısı öylesine arttı ki, bizdeki yayımcılığının çeviri potansiyelini kat be kat aşıyor. Bu nedenle kendi ülkelerinde meşhur olan bir çok yazarı okuma şansı bulamıyoruz. ABD’de ‘polisiyenin kraliçesi’ diye anılan ve Agatha Christie’nin varisi olarak gösterilen Martha Grimes de yakın zamana kadar bu yazarlar arasındaydı.

Martha Grimes’in dilimize ilk çevirisi ilk romanından yapılmış, yani ‘Kötülük Dolu Adam’dan. Onu üne kavuşturan Richard Jury serisinin bu ilk macerasının başladığı 1981 yılından bu yana, bir çoğu New York Times’ın en çok satanlar listesine giren otuz roman yazmış Martha Grimes. ABD dışındaki ülkeleri de dahil edersek kitaplarının toplam satışı 5 milyona ulaşıyor. 2007 yılına kadar 20 macerası yayımlanan Richard Jury dışında iki kahramanı daha var: Emma Graham ve Andi Oliver. Ancak Emma Graham’ın üç, Andi Oliver’inse henüz iki macerası var. Kısacası Grimes’in ve okuyucularının gözdesi Scotland Yard’ın yakışıklı, sevimli ve zeki detektifi Richard Jury…

Han Cinayetleri

Kuzey İngiltere’nin Northamptonshire bölgesindeki küçük ve sevimli bir kasabada, Long Piddleton’da başlıyor hikaye. Tarih 19 Aralık. İki gündür yağan yağmur her yanı örtmüş, kasaba halkı ya evlerine çekilmiş ya da pub hizmeti veren tarihi hanlarda dedikodu yapıyor. Dedikodu konusu iki gün önce hanlardan birinin mahzeninde işlenen bir cinayet. Tam o sırada bir başka hanın kapısına asılı bir ceset daha bulunuyor, işe Scotland Yard el koyuyor ve Richard Jury çıkıyor sahneye…

Richard Jury, tarihi dokusu ve doğa güzellikleriyle son zamanlarda sanatçıları ve yazarları çekmeye başlayan Kasabada birbirinden tuhaf ve şüpheli insanlarla karşılaşır. Mesela Lord ünvanından vaz geçmiş yakışıklı ve zengin Melrose Plant, kasabanın gözde bekarı. Ve aynı zamanda Londra Üniversitesi’nde Romantik Fransız Şiiri bölümünün başkanı.

Sonra diğerleri; kasaba ve çevre bölgelerdeki eski olayların ayaklı kitabı gibi dolaşan, çevrede ne olup ne bitmişse bilip hatırlayan Rahip Denzil Smith, Melrose Plant’in, polisiye roman yazarı olduğu iddiasıyla dolaşan halası (aslında ölen amcasının Amerikalı karısı) Leydi Agatha Ardry, onun rakibi saydığı gerçek bir polisiye yazarı Oliver Darrington, Oliver Darrigton’un asistanı diye takdim edilen güzel ve çapkın sevgilisi Sheila Hogg, servetine kavuşmasına az kalan güzel şair Vivian Rivington, Vivian’ın servetini yöneten üvey ablası Isabel Rivington, Londra’da bir siyasi skandala karıştığı için terk etmiş Willie Bicester-Strachani ve güzelliği kadar hırsı ve basitliğiyle de dikkat çeken karısı Lorraine, renkli giysileriyle cinsel tercihleri hakkında dedikodusu yapılan antikacı Marshall Trueblodd, cinayetler hakkında türlü tevatür yayıp kehanetlerde bulunan pub müdavimlerinden Bayan Withersby, ilk cinayetin işlendiği Kötülük Dolu Adam Hanı’nın sahibi eski tiyatro sanatçısı, yakışıklı Simon Matchett… Hepsinin birbirlerini öldürmek için yeterli nedeni var. Ne var ki öldürülen şahısların kasabadaki hanlarda konaklayan iki yabancı olması, herkese katilin de kasaba dışından geldiğini düşündürüyor.

Neyseki Richard Jury ve bir anda yardımcısı pozisyonunu alan Melrose Plant gerçeğin daha derinlerde saklı olduğuna inanıyorlar. Ceset sayısı üçe çıktığında bu cinayetlerde, tuhaf bir düzen olduğunu fark edeceklerdir. Hanlarda işlenen cinayetlerin absürd derecesine varacak sıra dışılığı katilin sanki sadece zevk almak için öldürdüğünü ya da en azından onları bir gösteriye dönüştürmek konusunda hevesli olduğunu gösteriyor. Peki ama katil acaba neden böyle grotesk bir düzenleme yapmakla uğraşma gereği duymuştur? Kurbanlar rasgele mi seçilmiştir. Yoksa ikisi, üçüncüyü maskelemek için mi işlenmiştir. Eğer öyleyse gerçek kurban hangisi?  Hatta asıl kurban henüz öldürülmemiş bile olabilir. Bir süre sonra öldürülenler arasına kasaba halkından meraklı, hafif meşrep, güzel bir hizmetçi kız da katıldığında Rishard Jury ve Melrose Plant’in haklılığı kanıtlanır. Sevimsiz amiri Başmüfettiş Racer’in soruşturmayı kendi yöntemleriyle sürdürmek için kasabaya gelmesi Richard Jury için zamanı daralmaktadır. Ancak ‘elinde yine hem herkes vardır hem de hiç kimse’…

Geleneğe Selam Olsun

Yazının girişinde Martha Grime’in polisiyenin kraliçesi, Agatha Christie’nin varisi ya da günümüzün Dorothy Sayers’i olarak anıldığını belirtmiştim. Amerikalı meslektaşlarımızın bu ünvanları dağıtmaktaki cömertliğini bildiğimizden, reklam kokan bu ünvanlara pek kulak asmamıştım. Hemen her çoksatan kadın yazara yakıştırılan ‘Kraliçeliği’ bir yana bırakırsak, Grimes için söylenenlerde haklılık payı olduğunu kabul etmek gerekir. Klasik dönem polisiyesinin atmosferini şaşırtıcı bir biçimde yakalayıp modern zamanlara taşıyor Grimes. Elbette bunu yapmanın sınırlarını biliyor. Nitekim suçun örgütlü ve karmaşık bir hal aldığı metropollerden uzak durmuş ve mekan olarak İngiliz kırsalını seçmiş. Cinayet sözcüğünün sanki hiç uğramadığı karlar altında şirin bir kasayı. Kıyaslandığı klasik dönem polisiyelerinin aksine dış mekanların yani Long Piddleton kasabasının tarihi ve coğrafik haritasını titizlikle çıkarıyor Grimes.  Bu sayede hem İngiliz kırsalı çevresinde gelişen klasik İngiliz polisiyelerinin atmosferi çok daha canlı haliyle bugüne taşınmış hem de kasabanın sakin ve sevimli manzarasıyla cinayetlerin grotesk görünümü arasındaki tezat daha belirgin hale gelmiş.

Sözkonusu atmosferin en can alıcı noktası tarihi İngiliz hanları. Belki de kendisinin Amerikalı olması, İngiliz kırsal hayatını yansıtmak için daha çarpıcı sahneler yaratma ihtiyacındandır, 19. Yüzyıl İngiliz romanlarının bu gözde mekanını roman karakteri gibi kullanıyor. Romanda klasiklere pek çok gönderme olduğu için, romandaki han kullanımında Hitchcock’un ‘Jamaica Hanı’nın etkisi de düşünülebilir. Aslında mekan seçimini romanın içerisinde açıklamış Grimes;

İngiliz hanları tarihin, anıların ve romantizmin yollarına derinlemesine kök salmışlardır. Hangimiz hayallerimizde onların taşla kaplı avlularına arabaların girişini, atların soğuk kış akşamlarında soluk almak için eşiğe bağlanışlarını izlemedik?Hangimiz süslü camları olan bu uzun binaların; bahçelerindeki çiçeklerin; onları çevreleyen bakır duvarların; tavandan sarkan jambonların ve ateşi sürekli yananmutfakların hikâyelerini okumadık? (…) Muggleton’daki Mavi Aslan’ın avlusunda hangimiz Bay Pickwick’le sohbet etmedik? Ya da Gloucestershire’da Tom Jones’la istiridye yemedik; ya da Burford Bridge’de Keats’le acı çekmedik? Ya da aç, susuz kalmış olarak bir bardak bira içmek için mola vermedik? Karanlık koridorlarda kaybolarak bize ayrılan odayı bulmaya çalışmadık, şöminenin başında dinlenip diğer gezginlerin hikâyelerini ve han sahibinin yakınmalarını dinlemedik?

Mekan kullanımı, meraklı ve gerilimli hikayesi, polisiyelere yakışır karakter çeşitliliği, yakınlık duyacağımız detektif tiplemeleri ‘Kötülük Dolu Adam’ı iyi bir polisiye yapmaya yeter. Ancak onu bu kadar popüler kılan asıl nedenin bir yandan ciddi bir hikaye anlatırken bir yandan da klasik polisiyelerin parodisini yapabilmesi olduğunu düşünüyorum. Grimes hem eski moda detektiflik romanlarının izini sürüyor hem de ince bir mizahla dalgasını geçiyor onlarla.

Parodik Yaklaşım

Dickens’in atmosferinden, Hitchcock’un hanından söz ettik. Ama Agatha Christie’den Ngaio Marsh’a, Dorothy Sayers’ten Carter Dickson’a kadar pek çok yazarı anma fırsatı buluyoruz. Mesela Melrose Plant’in halası Leydi Ardry, yani Leydi Agatha sadece Agatha Christie’nin Miss Marple’ının parodisi değil; Grimes, doğrudan ustasınıi hatta biraz da kendisini taşlıyor; ‘Leydi Agatha, Leydi Ardry (Agatha) kendisini de bir dedektif romanları yazarı olarak görür, dedektif romanlarının büyük kadın yazarı Agahta Christie’nin ölümünden sonra meşalenin kendisine geçmiş olduğunu iddia ederdi.

Bir başka yerde, kilitli oda gizemi ustası Carter Dickson’a yollanan bir selam var. Detektifler derhal tespit ediyorlar; ‘Klasik bir kilitli oda gizemi(…) hiç kimse bu duvarları tırmanamayacağına göre kimse bu cinayeti işlemiş olamaz.

Grimes’in parodik yaklaşımı en çok detektif tiplemelerinde ortaya çıkıyor. Öncelikle detektif sayısını ikiye çıkarmış. Romanın sonunda Plant’la Jury arasındaki mektuplaşma, Richard Jury serisinin biri  mektepli diğeri alaylı iki detektifle ilerleyeceğini müjdeliyor. Her birinin bir de yardımcısı var. Böylelikle klasik polisiyelerin ünlü detektif tiplemelerinden bir kaçına birden dokunuyor Grimes. Dorothy Sayers’in asil kahramanı Sir Peter Winsleyin yerine Sir ünvanına değer vermeyen Melrose Plant’i, Agatha Christie’nin snob kahramanı Hercules Poirot’un yerine melankolik Richard Jury’i yerleştirmiş. Üstelik Grimes’in detektifleri, ustalarının detektiflerinin aksine tümdengelimci yöntemlere hiç inanmıyorlar.

Polisiye meraklıları daha pek çok benzerlikler ve taşlamalar bulabilirler. Sonuçta polisiyelerin altın çağı ile günümüz polisiyelerin altın çağını buluşturan Martha Grimes’in romanında ‘Christie’nin sakin, hatta bazen gev­şek stili ve Dorothy Sayers’in kibirli zekası, erbabının anlayabileceği şakaları ve sahte karmaşıklığı’ yerini edebiyatın araçlarına bırakıyor. ‘Kötülük Dolu Adam’ın üslubu, tasvirleri ve diyalogları titiz bir işçiliğin ürünü. Grimes pek çok ustaya gönderme yaparken aslında Raymond Chandler’in öğüdüne kulak vermiş;

Gizem romanları olarak da adlandırıla­bilecek olan cinayet roma­nının bir nebze bile ger­çekçi olması için (nadiren öyledir) belli bir mesa­fe, tarafsızlık ve kopukluk duygusuyla yazılmış olma­sı şarttır.

  • Kötülük Dolu Adam
  • Yazar: Martha Grimes
  • Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  • Türü: Polisiye
  • Baskı Yılı: 2008
  • Sayfa Sayısı: 144 Sayfa
  • Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
Vinkmag ad

Read Previous

“Attila İlhan Edebiyat Ödülleri” başvuruları başladı

Read Next

İlk Shakespeare araştırmacısının defteri bulundu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *